Arap Alevilerin tarihteki seyrüseferi – Güney Cuma Can

Arap Alevilerin tarihteki seyrüseferi altı kitlesel temel göçe dayanır. Bunlardan ilk ikisi hakkında yaklaşık kanıt varken, kalan dördü ise kabul edilmiş,somut kanıtlarla açıklanabilir.

1. Yemen Göçü

Arap kabile hayatının hüküm sürdüğü yemen Arapların anayurdudur. Araplar Yemenden Ortadoğuya yayılmışlardır. Arabül Aribe denilen, esas Araplar buradan yayılarak çevresindeki diğer kabileleri asimile etmiş,etkilemiş ve Araplaştırmıştır. Ensarı oluşturan Evs Ve Hazreç Kabileleri buradan göç ederek Medine’ye yerleşmişlerdir. Kahtaniler sonradan Araplaşmamış bütün esaslı Arapların ataları olarak kabul edilir. Kahtan Bin Abirin çocuklarının her biri bir kabile reisi olarak bölgeye dağılmıştır..Hz. İsmail’in soyu kabul edilen Adnaniler de Kahtanilerle karışarak Mekke,Medine bölgesinde varlıklarını devam ettirmişlerdir. Hz. İbrahim, İsmail,Adnan ve Kureyşlere kadar gelen kabileler Adnani olarak adlandırılmış ve sonradan Araplaşmış kabileler olarak Arabül Müstarebe olarak bilinirler. Araplar Kahtaniler ve Adnaniler olarak iki temel kabileye köklerini nispet ederler. Arap Alevilerin kabile adları Taglibi,Tenuhi,Gassani,Hazreci,kindi ve tai ile biten kabile isimleri onların soyunun bu adların yaygın olduğu Kahtanilere dayandığına işarettir. Kahtaniler Yemenden Medineye göç etmişlerdir. Bu göçe bazı kaynaklarda aşırı yağışın neden olduğu selin tarım arazilerini tahrip etmesinden kaynaklandığı ve İslamdan önce olduğu belirtilir.

Bu konuyu Cahit Aslan kitabında yine hikaye edici bir dil ve bilimsel olmayan bir söylemle şöyle anlatmıştır ‘Kahtan’dan sonra Yemende yönetimin başına geçen, oğullarından Ya’rub (Mir) bugünkü konuşulan arapçayı düzenleyip meydana getirmiştir.Ya’rub ‘un ölümünden sonra Yeşcub, Yeşcub’tan sonra, Sebe lakabıyla anılan Abdüşşems yönetime gelmiştir.

35 yıl hüküm süren Abdüşşems, Yemen San’ası’nın güneydoğusunda, Ma’rib kentini kurmuştur. Uzun yıllar hükümdarlık yapan Abdüşşems, yağmur ve vadi sularının toplandığı,bölgeye zenginlik ve refah getiren Ma’rib seddini yaptırır.Zamanla yapısı bozulan baraj,aralıksız yağan yağmur sonucu seddi yıkar.Kur’an-ı Kerim’in Sebe suresinin 15 ve 16. ayetlerinde bahsi geçen “Arim Seli’nin M.Ö.300 yıllarında olduğu tahmin edilmektedir’

2- Medine

Kahtaniler Yemenden sonra Hicaz bölgesine göç etmişlerdir. Ensarı oluşturan Kabilelerden evs Ve Hazrec kabileleri burda yaşamlarına devam etmiş ve etkinlik kazanmışlardır. Kahtani kabilelerinin göçü İslam tarihindeki halifeler dönemi siyasi karışıklıklar esnasında da devam etmiştir. Halifelerin bile can güvenliklarinin olmadığı, Ehli Beyt İmamlarının da zulüm gördüğü bu dönemde Bağdat’a göçler olmuştur. Bu göçler iç karışıklıktan doğan kaos ortamında insanların can ve mal güvenliğini korumak amacıyla yaptıkları barışın, huzurun olduğu yakın bölgelere olan göçlerdir.

3- Bağdat

11. İmam Hasan El Askerinin vefatından sonra onun görüşlerini derleyen, öğretisini yayan alim, onun ilmimin babı ,kapısı kabul edilen öğrencisi Muhammed Bin Nusayr oldu. Arap Aleviler, Şii Büveyh oğullarının etkin olduğu, dönemin Abbasilerinin başkenti Bağdat’tan Bağdat’ın Selçuklularca işgali ve siyasi, dinsel karışıklık neticesinde Halep’ e göç ettiler. Bu göçte dini öğretiyi yayma isteği de etkili olmuştur.

4- Halep, Şam,Nusayri dağları

Arap Aleviliğin en büyük dini önderlerinden Şeyh Hüseyin Bin Hamdanil Hasibinin Halep ‘e göç etmesi, Burdaki Hamdaniler devleti veziri Seyfül Devletin onun öğrencisi olması Halep’in önemli bir merkez olmasını sağladı. Arap Aleviler Hamdaniler devleti döneminde huzura kavuştular. Bu dönem aynı zamanda Mısırda Fatimilerin hüküm sürdüğü dönemdir.

Hasiybi hazretlerinin Suriye’ ye göç etmesi, diğer Aleviler’ in göçüne hız verdi. Göçenlerin çoğu Halep’e kimileri ise Lazkiye bölgesine yerleşiyordu. Halep şehri, bir Alevi yurdu haline gelmişti. 11. yüzyılda vefat eden Alevilerin büyük şairi Muhammet Müntecep bu hicreti bir şiirinde belgeledi. Şiirinde diyor ki “Şam bizim hicret yerimiz ise, yurdumuz Halep’tir.” Şam demek Suriye demektir. Zira eskiden Suriye’ ye Şam denilirdi.

5- 11. Yüzyıl Haçlı Seferleri-13. Yüzyıl Memlükler Dönemi Sürgünleri

Üstat Münir eş-Şerîf, el-‛Aleviyyûn men hum ve eyna hum (Alevîler Kimdir ve Nerededirler?) adlı kitabında bu noktaya şöyle değinir:

11. yüzyılda Arap olmayan Müslümanların yaptıkları zulümler esnasında (Haçlılar kastedilmektedir); dördüncüsü 7./13. yüzyılın başlarında Emîr Hasan bn. Mekzûn es-Sincârî döneminde; beşincisi 704/1305 yılında Kisravânî saldırısı sırasında ve sonuncusu Osmanlı padişahı Yavuz Selim’in 923/1516 yılında bölgeyi ele geçirmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Bu toplu göçlerin yanı sıra bireylerin baskı ve zulümden kaçmak ve bu dağlarda aşiretlerinin yanında korunmak için tek başlarına yaptıkları göçler de vardır.

Emir Hasan el-Mekzun es-Sincari, aslen Gassani, Kahtani, Arabidir. Doğum tarihi ile ilgili çeşitli ihtilaflar vardır. Kimisi 560 hicri yılında doğduğunu söylerken bazı kaynaklar 564 ya da 583 tarihini vermektedir. Bu tarihlerin en uygunu ve gerçeğe yakın olanı 583 hicri yılıdır.

Mekzun Hasan ibin Yusuf, Babası Sincar emiri Yusuf’un terbiyesinde büyümüştür. Kur’an’ı Kerim’i 598 yılında hazfetti. Sadık Kürt bir dostundan Kürtçeyi öğrendi. Babası tarafından 602 Sincar emiri yapıldı ve Seyfiddin (dinin kılıcı) lakabıyla anıldı.

Tarihil Aleviyun kitabında Emir Mekzun Sincari’den şöyle bahseder. “Sincar emiri büyük Şeyh Hasan el-Mekzun es-Sincari onları (Lazkiye ve sahil bölgesinde yaşayan Alevileri) haçlı saldırılarından sonra gelen Kürt saldırılarından korudu.

Şeyh Sincarinin türbesi Serinyol’dadır.

İbni Teymiyye’nin, Nusayriler hakkındaki tekfir fetvası, Nusayriyye Risalesi, Memluk Sultanı Klavun’un Nusayrileri toplu ihtida ya zorladığı döneme aittir. Memlükler döneminde de Arap Aleviler onları hedef alan kara propaganda ve fetvaların etkisiyle büyük zulüm ve tehcir yaşamışlardır.

6- 1516 Yavuz Selim Katliamı- Doğu Akdeniz

Şah ismail’e düzenlediği Çaldıran Seferinden dönen Yavuz Selim , Halep’i fethedince Anadolu’da İran’a yardım ederler şüphesiyle Alevilere yaptığı katliama burda da devam etti. Bu katliamlarda Aleviler hakkında verilen batıl ,haksız fetvaların, onlar hakkında yapılan ihbarların,karalamaların da etkisi olmuştur. Bu katliamlar siyasi gücü almak için dinin, mezhepçiliğin insanlık tarihine ibretlik olarak nasıl suistimal edilip kullanılabileceğine örnektir. Yavuz Selim’in hatırası İstanbula yapıla 3. Boğaz köprüsünde ve Antakya’nın en işlek merkez caddesinde yaşatılmaktadır.

7- 1980 Lübnan İç savaşı, Batıya Göç

8- Suriye İç savaşı Selefi tekfirci El Kaide Terör Tehdidi

Engin bilgi ve öngörünün sahibi El Hasibi’nin hutbesinden bir bölüm sunuyorum:

“Allah sizi muvaffak etsin. Olağanüstü veya tabii görünen olaylarla karşılaştığınızda Hz. Peygamber ve yaşadığınız dönem arasında ihtilaf gördüğünüzde donakalıp şaşırmayın. Çünkü halkın hayat şartları ve toplumun insanî ahvalleri hakkında tartışmak için hicretten sonra 350 sene geçmiş olması yeterlidir. Doğrular, içtihatlarla ve farklı fikirlerle değişikliğe uğramaktadır. Nasıl uğramasın? Hükümdarlar değişti. Şatafat, zevk ve sefahat doruğa ulaştı. Mal bollaştı. Sapkın hevesler (bidat) ortaya çıktı. Siyasal, toplumsal ve dinsel değişikliklerle ifadeler ve düşünceler yaralandı. Zaman döndü. Şartlar değişti.

Toplumsal ıslahımız asrımızın bütün fikir sahiplerinin katılımıyla sağlanacak fikir birliğiyle mümkün olabilir.

Sayın efendiler; sizden isteğim şudur. Aranızda bilen, anlayan, kavrayan ve yetenekli insanlar yetişsin. Yetişen yetenekli insanlar muhtelif yollardan doğruları, fer’i hükümlerden usulleri, seleflerinin sözlerinden gerçek olanlarını ortaya çıkarsınlar. Ortaya çıkardıkları hükümler Şer’i hükümlere mutabık ve makbul fikirler olsun.

Her beldede kendisine müracaat edebileceğiniz ve güvenebileceğiniz dini reisiniz olsun. Çünkü dini görevlere tayin edilenlerin yetenekli ve yeterli olmaları; dinin faziletlerine dönmeyi, ahlakî ıslahı sağlayarak eğitimde en tesirli ve hayırlı amellerin oluşmasına olanak tanır. Buna çok ihtiyacımız var. Unutmayın ki aranızda inanç birliği, söz birliği ve ittifak vardır. Birbirinizi düşürüp zayıflamayın. Birbirinize karşı övünüp böbürlenmeyin. Kıskançlık edip birbirinize gıptayla bakmayın. Birbirinize yardımcı olmaktan geri kalmayın. Bütün konu ve tedbirlerinizde tek bir can gibi davranın.

Allah yardımcınız olsun. Unutmayın ki halkınızın hayırlı bir şekilde gelişimini sağlamak ve vatanının bekasını muhafaza için hizmet etmek bir zorunluluktur. Çünkü insanın gücü birlikten, üstünlüğü de dayanışmadan doğar. Aranızdaki herkesin hakları olduğu gibi yükümlülükleri de vardır. Her insanın mükellef olduğu en önemli yükümlülük yüce Allah’a ve Allah’ın mevcudiyetine tam olarak yürekten inanmasıdır. Evreni hareket ettiren, düzenleyen, ihtiyaçlarını karşılayan ilahî güçtür. Bu güç evrenin mevcudiyetinin ve bekasının tek sebebidir. Dolayısıyla en mükemmel şekilde Allah’ın emirlerine uyulması ve bütün yasaklarından kesinlikle uzaklaşılması şarttır. Bütün ibadet ve ameller uyumlu olarak eda edilmeli, ahlaklı ve bilinçli bir şekilde yaşanmalıdır. Yükselişiniz ve konumunuzun saadeti ancak bu şekilde kemale erebilir. Aksi takdirde birlik, beraberlik ve dayanışmanız zayıflar. Asaletinizi ve itibarınızı kaybedersiniz. Aranızda hizipleşme duygusu ortaya çıkar. Bencillik ruhu size hâkim olur. Başkalarının haklarını hiçe sayarak bencilliğinizi önemseyip öne çıkardığınızda aranızda yozlaşma hâsıl olur. Allah katında hiçbir dereceniz ve itibarınız olmaz.

Sizin için kaygılandığım durum kitabın (Kur’an) şahitlik yapmadığı hadis ve rivayetlerin peşinden sürüklenmenizden size korkuyorum. Çünkü o rivayetlerin kaynağı vehimlere ve şüphelere dayanmaktadır. O rivayet hatalı ve yanlıştır. Ey efendiler, her ne kadar rivayet edenin güvenilirliği ve doğruluğundan emin olsak dahi aramızda zanna yer kalmaktadır. Gözlerinizden perdeyi çekin. Cahilliği kalplerinizden men edin. Tahayyül ettiğiniz ya da ettirildiğiniz şeyler üzerine donakalmayın. İlim ehli, bilginin ışığında hareket ederken; siz cahilliğin karanlığı içinde kalabilirsiniz. Gelecekte hayırlı yerlere yakın olmak için bilgiyi öne çıkarın. Her zaman mükemmeli yakalamak size müyesser kılındı. Faziletleri kazanmaktan geri kalınmamalıdır. Çünkü fazilet hangi toplumda yerleşirse o toplum amaçlarına ve hedeflerine mutlaka ulaşır.

Kanıtları araştırmadan maksatları belirlemeden acele bir şekilde karar vermekten sakınmanızı şiddetle uyarıyorum. Doğru tanıklığa sahip olmadan yargılama yapmayın. Gerçek kaynak bulunduğunda ona dayanın olmaması durumunda ancak içtihatta bulunabilirsiniz. “