KARŞITLIK VE TARAFTARLIK BAĞLAMINDA SİYASET – Mim Yavuz Binbay

Siyaset kavramına birçok tanımla çok geniş yelpazede anlamlar yüklenmektedir. Dikkat edilirse yüklenen anlamların büyük ölçüdeki oranı kendi çevrelerini manipülasyona yöneliktir.

Bir kesimin tanımları siyasetin yaşamdaki tüm olguların temeli olduğunu iddia edebilecek ve buna felsefi tahliller yapacak kadar iddia sahibidirler. Onlara göre yaşamdaki her olgunun bir siyaseti vardır. Sanırım bu iddia sahipleri yöntem kavramıyla siyaset kavramını eş değer olarak kabul edip tezlerini bu temelde sunuyorlar. Oysa siyaset yöntemlerin uygulanmasında bir araçtan öte bir role sahip değildir. Yani siyaset yöntemlerin bir kullanım aracıdır.

Diğer bir kesim ise siyaseti bir tabu gibi yaşamın üzerinde bir hükümranlık olgusu olarak kabul eder ve siyasetlerini toplumun mutlak hâkimi olarak görürler.

Dikkat edilirse her iki yaklaşımda dogmatik bir yaklaşımla siyasetlerini dayatarak toplumu manipülatif yöntemlerle karşıtlık ve taraftarlık bağlamında iradelerini körelterek kendilerinin hükümranlık ekseninde radikal olarak bağımlılaştırmaktır.

Toplumumuzda hala gözlenemeyen daha çok siyasetin özgün deneyimleri ekseninde gelişen toplumsal yapılarda gözlemlenen bir diğer yaklaşım tarzı ise siyaseti toplumsal sorunlara çözüm üretme aracı olarak ele alır. Bu yaklaşım tarzını benimseyen toplumlarda siyasi kurumlar olan partilerin toplumsal sorunları çözmeye yönelik programları ve bu programlarına uygun projeleri vardır. Siyaseti bu programlarını ve projelerini topluma sunarak programlarına ve projelerine destek isteme temelinde yaparlar. Ayrılıkları karşıtlık ve taraftarlık temelinde değil sunulan projeler ve bu programlarda yer alan yöntemlerdir.

Türkiye’deki partilerin büyük çoğunluğu tüzük-tabela partileridir. Toplumsal sorunları çözecek Herhangi bir siyasi programa sahip değiller. Onları birbirinden ayıran tabela ve isimleridir. Bu tabela isimleri bağlamında taraftar bir kitleye sahip karşıtlık temelinde mevzilenmişler. Farklılık tamamen karşıtlığa dönüşmüştür. Dolayısıyla tabanları da aynı anlayışla şekillenmiştir.   

Siyaset toplumda karşıtlık temelinde yeni sorunlar yaratma ve derinleştirme aracı değil toplumda var olan sorunlara çözüm üretme ve topluma istikrar kazandırarak, diyaloglar ve uzlaşmalar kurarak ülkeyi yönetme aracıdır.

Siyaset sadece ajite edici sloganlar ve karşıtına ağır hakaretlerle yüklenme veya manipülasyonlarıyla toplumun hafızasını dumura uğratıp bir gün söylediğinin öbür gün rahat tavırlarla tam tersini söyleme eylemi değildir. En trajik-komik durumu ise medya aracılığıyla bu eylemleri icra etme biçimleridir. Bir klasiğe dönüşen muhabirin parti başkanlarına “efendim filan parti başkanı veya sözcüsü sizin hakkınızda söylediklerinize ne diyeceksiniz” sorusuna katmerli karşılıkların verilmesi hangi toplumsal soruna çözüm ürettiğini veya siyasetin hangi alanına uygun düştüğünü kavrayabilmiş değilim. Bu durum olsa olsa siyasi acizlik ve seviyesizliktir. 

Ülkemizdeki partilerin tümü kendilerini bir etnik veya dinsel sembolle eşleştirmişler ve kendilerini o sembolün karşılığı olarak dayatmışlardır. Oysa hiçbir parti bir halkın veya bir dinin tek temsilcisi ve karşılığı olamaz. Partiler bu manipülasyonla, kendilerine bir eleştiri veya yanlış bir uygulamalarına herhangi bir yaptırım uygulandığında hemen o sembole sığınarak eleştirinin veya yaptırımın o sembole yapıldığını iddia ederek infial yaratırlar.  Nüfusunun %80’ni aynı etnisiteden veya dinden olan bir toplumda bir partinin çıkıpta o etnisitenin veya dinin tek temsilcisi olduğunu iddia etmesi akıldan uzak bir iddia olur ama ne yazık ki toplumumuzda siyasetin %80’i bu şekilde temsil ediliyor.

Tuttuğumuz taraftarı olduğumuz parti bizim için bir tabudur ne eleştirilir nede hatası görülür. Taraftarı olduğumuz partiye net bir programı olmaması sebebiyle neden taraftar düzeyinde bağlandığımız net değildir. Sadece temsil ettiğini iddia ettiği sembolle açıklanabilir. Liderimizin hatası bile doğrumuz olabiliyor, bu hatayı canla başla savunabiliyoruz. Tabi ki Bunun bedelini çözümsüzlük batağında, düşman kamplara bölünerek ağır bir biçimde ödüyoruz. Peki, bu davranışların sorunlarımızın çözümünde ne kadar etkisi var?

Taraftarlar partilerini veya liderlerini sütten çıkmış ak kaşık gibi canla başla savunarak neredeyse tapınıyorlar, tamamıyla hatasız, kusursuz bir yapı haline getiriyorlar. Eleştirenler ise ne kadar abartılı kötü sıfat ve örnek varsa onlarlar özdeşleştiriyorlar.  Genelleştirmemek kaydıyla iki taraf da hata yapıyor. Abartılı yaklaşımlarla algımızı köreltiyoruz, vizyonumuzu karartıyoruz bunun sonucunda toplumsal siyasal algımız çok olumsuz etkileniyor. Siyasi algımız övgü ve sövgü kıskacında sıkışıp kalıyor.

Daralan algımız ve kararan vizyonumuz sonucunda Taraftar veya Karşıt temelinde kolayca yönlendirilmeye uygun bir toplum haline geliyoruz. Tüm irademizi aslında sorunlarımızın çözümünde bizlere vaatlerde bulunan ve bir görev olarak bu vaatleri gerçekleştirmekle sorumlu olan liderimize başarılı olup olmamasına bakmaksızın teslim ettiğimizi deklere eden eylemler gerçekleştiriyoruz.

Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, Siyasette haklılık yoktur, başarı ve başarısızlık vardır. Çünkü siyaset sorunlara çözüm bulma ve uygulama yöntemlerinin aracıdır. Yöntemde haklılık olmaz soruna uygulanan yöntem sorunu çözüyorsa başarıdır tersi ise başarısızlıktır. Toplumun partilere desteği de bu başarı ve başarısızlık ekseninde olması gerekirken bizdeki destek taraftarlık eksenindedir. Destekledikleri partinin programı olmamasına ve vaatlerinde başarısız olmasına rağmen taraftarı oldukları partiyi taraftarlık duygularıyla desteklemeye devam ederler. Bu sebeple partiler taraftarlarını ciddiye almaz ve desteklerini mecburiyet ekseninde görürler.

Yapıcı değil, yıkıcı olmak, çözüm sunamamak, sadece karşıtını suçlamak bir siyasi program olabilir mi ? Olumsuzlukların tüm sorumlusu olarak rakiplerini göstererek kendi çözümsüzlüklerini gizlemek bir siyasi program olabilir mi? Oysa siyaset kurumuna toplum olarak bu olumsuzlukları çözme yükümlülüğü verilmiştir. Siyasi partiler her ne kadar ayrı yapılanmalar olarak görünse de kurumsal olarak toplumsal sorunları bir bütünsellik içinde çözümler üretmekle yükümlüdürler. Gözlemlenen odur ki “siyasetçilerimiz” bu yükümlülüklerini topluma unutturmak için sadece rakiplerine suçlamalarda bulunarak bir karşıtlık algısı oluşturmaktadırlar. Başarılarını rakiplerinin başarısızlığında, çalışma alanlarını rakiplerinin yıkımında görerek toplumu hep viranelerde çaresizce yaşamaya mahkûm etmektedirler. Oysa toplumda var olan ve çözülemeyen sorunlar top yekûn siyaset kurumunun başarısızlığı ve kısır döngüsünün ürünü olduğu unutulmamalıdır. Yıkımlarla viraneye dönüşen toplumlar zayıf toplumlardır çözüm üretemez. Çözüm üretebilen toplumlar istikrarlı güçlü toplumlar olduğu unutulmamalıdır.

Bugünkü tablo ortada, dünya ve ülke bir savaşın eşiğine gelmiş durumda, her gün onlarca genç ana kuzusu fidanımız canını yüz yıldır üretemediğiniz çözümsüzlükler sebebiyle canını kaybetmekte. Milyonlarca insan kendi ülkelerinde mülteci konumunda. Durum ortadayken hala gencecik fidanların canları üzerinden, masum insanların gelecekleri üzerinden karşılığı olmayan haklılık nutukları atmak çözüm üretmediği gibi çözümsüzlüğü derinleştirmektedir.

Muhalifini rakip değil, düşman görerek. Bu yöntemle toplumu karşıtlık algısıyla kamplara bölerek basit yöntemlerle kontrol edilebilen edilgen bir konuma getirilmektedir. Karşıtlık politikaları çözüm üretmeyen, uzlaşmaz ve çatışmacı bir ortam yaratmaktadır. Bu ortamda politikacılar kendi çıkarları etrafında uzlaşmakta ancak topluma yansımasına baktığımızda ajandalarına uygun çatışmacı uzlaşmaz çelişkileri körükleyerek derinleştirmektedir. Rakiplerine en ağır suçlamalar ve hakaretler yöneltilerek taraftarlarına karşılığı olmayan bu tür söylemleri bir başarı ve güç gösterisi olarak sunmaktadırlar. Rakip parti başkanını hakaretlerle yerle yeksan etmenin toplumsal sorunların çözümündeki karşılığı nedir?

Bu durum sadece karşıtlarınızı suçlamakla açıklanacak bir durum değildir. Top yekûn hepinizin siyaset kurumunun eseridir. Toplum sizden bin bir bahane üreterek hamasetle attığınız “haklılık” nutukları değil göreviniz olan çözüm siyaseti bekliyor!

Ayırım gözetmeden tüm siyasetçilere sormak istiyorum; bu ülke kurulduğundan beri bu ülkeyi siz siyasetçiler yönetiyorsunuz ve bu sorunlar hep var, hangisine çözüm üretebildiniz? Bir cevabınız varsa Halka bunu anlatın!

Çözüm üretemeyen partileri destekleyenlere sormak istiyorum, Böylesi bir rejim sizce, uğrunda mücadele ettiğiniz, ideallerinizde toplumunuza layık gördüğünüz demokrasi olabilir mi?