Düzensizlik Döngüsü ve Mor Afrem’den Faydalı Öğütler ve Uyarılar – Yusuf Beğtaş

Evrenin döngüsü sistemli ve kusursuz bir şekilde devam ederken, evrenin en değerli ve akıllı varlığı olan insanın ruhsal döngüsü neden düzensiz süregelir?

Doğrusu, bu ruhsal döngünün düzensizliği birçok nedene ve etkene bağlıdır. Bu etkenlerin başında da ilahi, evrensel doğru ve hakikatle uyumsuzluk gelmektedir. Çünkü insan noksandır. Bu noksanlığı hayattan ve başkalarından tamamlama aşamalarında insanın yaşadığı gelgitler, ikilikler, çalkantılar, bulanıklıklar, içsel istikrarsızlıklar, psiko-sosyal süreçler ve bu süreçlerin doğurduğu krizler, tepkiler, iletişimler, etkileşimler vs…belli başlı etkenler ve nedenler arasındadır.

Mutlak hakikat bilgisi yetersiz olunca, fizik ve fizikötesi (metafizik yani ruhsal boyut) bilgiler eksik olunca, kişisel bütünlük aksak olunca, ruhsal olgunluk olmayınca, ruhsal tekâmül tamamlanmayınca, ruhsal çukurlar dolmayınca; dışsal etkenler, içsel dalgalanmalara neden olur. Bu da ruhsal döngünün düzensizliğini, istikrarsızlığını doğurmaktadır.

Onun için insanda var olan eksiklik varoluşundan bugüne azalacağına, artış göstermektedir. Tamlık olmadığına göre devam edecektir. Burada fizik ve metafizik bilgiler, zıtlıklar, çelişkiler, olaylar ve durumlar, beden ile ruh arasındaki dengede olumlu-olumsuz birer etkendir. Bunlara bakış ve tepki tarzı da çok belirleyicidir.

İçsel donanımların büyüklüğüne-küçüklüğüne, ruhsal olgunluk aşamasına, zihnin faydalı bilgelerle beslenme oranına, hayatı anlama kapasitesine, insanın kendini tanıma kalitesine, iradenin gücüne, özgürlüğün ve sorumluğun anlamına, bilginin kullanılışına, kişisel özgünlüğün ortaya çıkmasına, önyargıların ve stereotiplerin (kalıp yargıların) dönüşümüne, bilgilenme ve aydınlanmaya göre olumlu-olumsuz o artış devam edecek, gelgitler yaşanacaktır.

Bu devam eden bir süreçtir. Süregiden bir gidişattır. 

Çünkü bütün düzensizlikler kalpte başlar ve kalpte düzene girmektedir. Bilinmelidir ki, cahil yürek, insandaki ikiliği olumsuz yönde büyütmektedir. İkiliği aşmayan cahil yürek de sürekli çelişkilerden ve çatışmalardan beslenir. Dolayısıyla, düzensiz döngünün düzene girmesi, kalbin ikiliği bertaraf etmesine ve barışıklığı simgeleyen tekliğe kavuşmasına bağlıdır.

Yüreğin (veya ruhun) temizliği ihmal edildiğinde, kalp kararır ve katılaşır. Katılaşmış bir yürek üzerine düzen/disiplin/gelişim inşa etmek, kayaya tohum ekmeye benzer. Tohumun yeşermesi ve yetişebilmesi için nasıl verimli toprağa ihtiyaç duyuluyorsa, düzensiz döngüyü düzene sokmak ve gelişim için de kararmamış, katılaşmamış bir yüreğe; bu bağlamda katkı sunan girişimlere, çabalara, kültürel etkileşimlere çok ihtiyaç vardır. 

Ruhlar ve yürekler, bu farkındalıkla ilahi enerjiye bağlı ve uyumlu kalırsa, vicdanı ve ahlakı önceleyen merhamet ve şefkat duygusu ile aktive olursa, düzensizliğin ve dikkatsiz suratın neden olduğu ikiliğin etkisi azalır. Sağduyu ve temkinlilik canlanır. Böylece düzensizlik, düzene girerken, bütüncül bakış/bilinç/yaklaşım devreye girer.

Bunun daha çok işlerlik kazanabilmesi için bozuk güdüler, kıskançlıklar, kibirler, negatif gururlar, büyüklenmeler, hor görmeler, karalamalar, aşağılamalar, kinler, öfkeler, intikamlar, negatif rekabetler, kıyaslamalar, kendini beğenmişlikler, yanlış anlaşılmalar, çekememezlikler, sevginin ve bağışlamanın temiz sularıyla dezenfekte edilmelidir!

Çünkü Rab, sevgidir. Sevgi var etmektir, var olanı yaşatmaktır, tamamlamaktır. Değer vermektir. Sevgi, incitmemektir. Bir başkasını, kendisi gibi görmektir. Hatta kucaklamaktır.

Bütün bunlar kolay olmadığına ve her insanda aynı oranda gerçekleşmeyeceğine göre, o eksiklik hep var olacaktır ve devam edecektir. Devam edecek ki, hayattaki karşılıklı bağımlılık ilkesi yürürlükte kalsın ve işlerlik kazansın.

Belki de gelişim ve tekâmül için de bu şekilde olması gerekir!

Konunun daha çok anlaşılır olması adına bir Hint atasözünü burada hatırlatmakta fayda görmekteyim.

Der ki, ”İnsan dört odadan oluşan evdir: Zihinsel, duygusal, fiziksel, ruhsal. Ama her gün her odaya girmedikçe tam olamaz.’’

Bu odalardaki anlamlar ve bilgiler küçük, değerler oksijensiz ise, insanın iç dengesi sarsılır. Anlamlandırma yeteneği bozulur. Değerlendirme sistemi bulanıklaşır. Bakış açısı kirlenir. Madalyonunun sadece bir tarafı görülür. İnsandaki içsel ikilik de bu şekilde daha çok negatife kayar, güç kazanır.  

Bu içsel odalar hakikatin bilgileriyle havalandırılırsa, yeni anlamlarıyla ışıklandırılırsa, durum değişir. Farkındalık ve büyüme gelişir. İnsana kattığı yeni bir disiplin ile bu farkındalık ve büyüme, bahse konu düzensizliğin nedenlerini terbiye etmeye başlar. Denge yoluna girilir.

Çünkü anlama kapasitesi genişledikçe, farkındalık büyüdükçe, iç görü de o oranda büyür. Özgürlük ve özgünlük yaşam bulur. Özdenetim ruhu güçlenir. İlahi özden gelen hakikat ışığı berraklaşır. Ruhun ışığını kaplayan egosal çamurlar dağılır. Ve böylece insan nefes alır, düzenin disiplinine sarılır. Bu sayede güncel çelişki ve zıtlıklarda yaşayan hakikat yakalanarak ve deneyimlenerek ruhsal döngü, düzen yoluna girer.

İşte o yol, yaşam yoludur. O yol, içsel huzur ve istikrar yoludur.

Mor Afrem’den Faydalı Öğütler ve Uyarılar

Kendinden memnun olma ki, idarecilerin kuşkuya düşmesin.

Minnet yapma ki, kangren çağırılmayasın.

Sopan çok sert olmasın ki, kovalamasın, kaçırmasın ve dağıtmasın.

Sesin haşin olmasın ki, duyanı vahşi davranmaya sevk etmesin.

Sözün sert olmasın ki,  ters karşılanmayasın.

Nefsini sevme ki, seni yalnız başına bırakmasınlar.

Söylemin tehditkâr olmasın ki, aynısını duymayasın.

Kardeşlerine üstünlük taslama ki, sözlerini aşağılamasınlar.

Yakınlarına hava atma ki, liderliğini hor görmesinler.

Tevazuyu hor görme, çünkü onsuz kimse galip gelemez.

Sertliğinle gurur duyma ki, onu sevip de galip gelen yoktur.

Kibarlığı hor görme ki, yanlış yere hoşnutluğunu kaçırmayasın.

Rahatlığı değersiz sayma ki, verdiği rahatı kaçırmayasın.

Merhameti bırakma ki, merhametten dışlanmayasın.

Erdemi reddetme ki, uzaklaşınca onu aramayasın.

Yoksuldan iğrenme ki, Rabbin senden tiksinmesin.

Yardımını esirgeme ki, sıkıntısında yargılanmayasın.

Hakikate sessiz kalarak zengin olana yaranmaya yeltenme.

Büyük birisinden utanma uğruna Rabbin gerçeğini gizleme.

İnatçı olanın konuşmaları seni endişelendirmesin.

Hilebaz ve düzenbaz olanın ağına takılma.

Riyakâr olanın tuzağına düşme.

Kendini geliştirmemiş olandan ötürü istikrarın sarsılmasın.

Kendini düzeltmemiş olandan uyuşukluğun etkilenmesin.

Saflığını bulandırmak isteyenin nasihatini kabul etme.

Düzenini bozmak isteyenin nasihatine kulak asma.

Güzel olmayan öğütlere çocuk gibi kanma.

Aklın senden yüksek olan şeylere bakmasın ve odaklanmasın.

Gözün çapkın olmasın ki, çarpık bakmasın.

Kulağın kelimelere şuursuzca eğilmesin.

Güzel olmayan işlere elin koşmasın.

Beyhudeliğin patikalarında ayakların sarsılmasın.

Senin tarzından uzak elbise giyme.

Sofrana uygun olmayan çeşnileri arzulama.

Kazandığın itibarlar, seni oburca şımartmasın.

Hiçbir şeyi iştahla yeme ki, beslenmen bozulmasın.

Dilenmeye tamah etme ki, hesap vereceksin.

Savurganlığı sevme ki, nimete zülüm edenlerden olmayasın.

Sarhoşluğu sevme ki, rezil rüsva olmayasın!

Süryanice’den Çeviren Yusuf Beğtaş [1]


[1] İlginç Bir Tesadüf: Tarihin kuytu bir köşesinde tarihi bir olay. Denilir ya, tarih tekerrür eder. Yaşanınca daha çok anlaşılır. Günümüzde korona virüs salgını hayatı nasıl etkisi altına aldıysa, takvimin sayfaları geriye doğru sarıldığında 9 Haziran 373 yılı da, tıpkı böyle bir gündü. Urfa’da ölümcül veba salgını insanları kırarken, topladığı yardımlarla salgına yakalanan insanlara sahip çıkarken, bir yerden başka bir yere koşarken, ölümcül salgının pençesinden insanları kurtarmaya gayret gösterirken, kendisi de salgına yakalanan ve bu nedenle vefat eden tarihsel bir şahsiyet.

O tarihsel şahsiyet edebiyat ve ruhaniyetin sembolü, ETKİN DİĞERGAMLIĞIN şiari Aziz Mor Afrem’den başkası değildir.

Nusaybin, tarihte bir kültür şehriydi. Süryani literatüründe, ‘‘Üstadlar Şehri ܡܕܝܼܢܰܬ ܡܰܠܦ̈ܢܐ’’ ve ‘‘Anlamlar Şehri ܡܕܝܼܢܰܬ ܣܘܼ̈ܟܳܠܐ’’ gibi çok önemli iki isimle adlandırılmaktadır.

Nusaybin’de doğan Aziz Mor Afrem (303-373) Süryani edebiyatının düşünce dünyasına metafizik boyutlar kazandıran, evrensel üne sahip ölümsüz ve aziz bir şahsiyettir. Tarihte ün salmış olan Nusaybin Okulunda 38 yıl hocalık ve idarecilik yaptı. Süryani edebiyatının en gözde ekoludur. Bu edebiyatın yarattığı ruhaniyetin derin ve geniş kalemlerinden birisidir. Aklıyla ve gönlüyle yazdığı binlerce edebi, ebedi şiirin/nesrin/eserin sahibidir.

363’te Persler Nusaybin’i istila edince, Mor Afrem arkadaşlarıyla birlikte Urfa’ya sığınır. Burada sürgün bir yaşam sürer. Urfa’nın bir manastırında rahip olur. Edebi ve kültürel faaliyetlerine Urfa okulunda devam eder. Ancak 373 yılında Urfa’da kötü bir açlık olur. Bu açlık sebebiyle veba türünde ölümcül bir salgın insanları kırmaya başlar. Bu ölümcül salgın esnasında topladığı yardımlarla salgına yakalanan insanlara sahip çıkarken, bir yerden başka bir yere tedavilerine koşarken, sonunda kendisi de bu ölümcül salgına yakalanmış olur.

Bitap düşmüş fiziksel bedeni bu ölümcül salgının ağırlığına çok fazla direnemez. 9 Haziran 373’de fani hayata gözlerini yumar. Ebediyete intikal eder. Ama zengin edebiyatı ve ruhaniyeti düşünceleri hala sulamaya devam etmektedir. Hakkaniyet ışığını yayan ruhu ışıklar içinde şad olsun. 

Misyonu içinde çözülen ve misyonu uğruna ölen Mor Afrem’in manevi anısı önünde büyük bir huşu ve saygıyla ruhumun düğmelerini ilikleyerek eğiliyorum.

Mor Afrem’in vefatı olan 9 Haziran 373 gününün anısına, Süryanice’den Türkçe’ye çevirdiğim öğütlerini ve uyarılarını burada yayınlıyorum!