AMERİKAN BAHARI! – Mim Yavuz Binbay

Birçok yalancı bahardan sonra sonunda son olayların gösterdiğine göre; dünyanın birçok bölgesine “Bahar” ihracatı yapan Amerika’da galiba hakiki bir “Amerikan baharı” geliyor gibi gözüküyor. Daha önce 2017’de gene Diyarbakır Yenigün gazetesinde ve birkaç gazetede yayınlanan yazımı Amerika’da gelişen olaylara uygun düşmesi sebebiyle güncelleyip yayınlamanın uygun olacağını düşündüm.

SSCB’nin dağılmasından sonra tek kutuplu dünya konseptini kavrayamaması ve yönetememesi sonucunda dünya ekonomisi ve bunun etkisiyle siyaseti tam bir kaosa sürüklendi. Soğuk Savaş’ın sona erdiği ve ABD’nin tek süper devlet olarak tek başına kaldığı 1990’lardan bu yana tanık olduğumuz gelişmeleri hatırlayın…

Putin göre “Sovyetler Birliği çöktüğü zaman, Rusya’nın savaş uçaklarını havalandıracak hali yoktu”. Bu dönemde ABD elini uzatsaydı, Rusya Atlantik İttifakı’nın bir üyesi olabilirdi. Sovyetler Birliği’ne, komünizme ve Varşova Paktı’na karşı kurulmuş olan NATO’nun varlık sebebinin de ortadan kalkacağı bir dönemdi.

Ancak değişimi kavrayamayan ABD adeta “racon” keserek Organize olmuş veya organize edilmiş toplumsal olaylarla Rusya’yı ve etkisini genişletmeyi düşündüğü ülkeleri kuşatmayı sürdürdü. Tek süper devlet olarak Birleşmiş Milletler kararı olmadan Irak’ı ve Afganistan’ı işgal ederken, bir yandan da eski Varşova paktı üyesi devletleri “Turuncu Devrim” projesi çerçevesinde Rusya’ya karşı donatmaya başladı.

Bu gelişmeler Putin’in “ABD müttefik değil kendine uydu arar” değerlendirmesini haklı çıkardı. Ve ABD’nin yanlış politikaları sonunda Rusya’nın kendine gelip tekrar karşı kutupta yeniden bir süper devlet olmasını, kaçınılmaz kıldı.

ABD bununla da yetinmeyerek dünyanın tek hâkimiymişçesine racon keserek kendince tek başına dünya siyasetine keyfince yeniden şekil vermeyi hedefleyen “Arap Baharı” adı altında Arap coğrafyasını baştanbaşa yakıp yıkan, katliamlarla kanla sulayarak, milyonlarca insanın ölümüne ve milyonlarcasının mülteci durumuna düşmesine sebep olan Arap Katliamı projesini hayata geçirerek kendi “Baharını” hazırladı.

Dünyanın saygın analistlerin analizlerine göre; ekonomi, sanayi, siyasal, demokratik ve insan hakları, işsizlik, ırkçılık vb. alanlarında yeni konjonktüre göre konumlanmasını sağlayamayan ve eski alışkanlıkla suni kaos politikalarıyla oluşturduğu uydu yönetimlerden elde ettiği haraç gelirleriyle durumu idare etmeye çalışan ABD dünyada iç savaş tehlikesi riski en yüksek olan 10 ülke arasında orta sıralarda değerlendirilmektedir.

Bu durumun en belirgin verileri ise;    

Son seçimler sonrası, anlamlı hiçbir gerekçeye dayanmadan verilen “Nobel Barış ödülü” sahibi ve yönetimi süresince uyguladığı politikalar sonucunda dünyayı bir dünya savaşının eşiğine sürükleyen Obama’nın alışılmışın dışında, bir eski başkan gibi davranmayıp politikaya müdahale etmesi.

Toplumsal olayların sıklıkla baş göstermesi ve güvenlik güçlerinin orantısız şiddet kullanarak bastırmaya çalışmasına rağmen kontrolde zorlanması ve her seferinde daha fazla orantısız şiddete başvurma ihtiyacı duyması. Bunun sonucunda toplumsal ayrışmaların gittikçe belirginleşerek radikalleşmesi.

Alışagelmiş dış politikalar dışında istikrarsız kaos politikaları sonucunda eski müttefiklerini her geçen gün kontrol edemez hale gelmesi ve bunun sonucunda tutunabilmek için devlet altı yapılanmalarla etki alanı olarak addedilen bölgelerde tutunmaya çalışması. 

Toplumsal olaylar ve kaos politikaları ekseninde yürütülen politikalar sonucunda Amerikalı askeri liderlerin siyasetin dışında kalmaya olan katı bağlılığı düşünüldüğünde, dört kuvvet komutanının siyasete direkt müdahale olarak addedilebilecek açıklamalar yapması ABD’nin devlet geleneksel siyasetine aykırı (Ki bu devlet geleneği Avrupa ve özellikle İngiltere’nin destekleri dahil 200 yılı geçmemektedir.) bu geleneğin çatırdadığını hatta çöktüğünün sinyallerini vermektedir.

İlk açıklamayı yapan Donanma Komutanı Oramiral John Richardson, “Charlottesville’deki olaylar kabul edilemez ve hoşgörü gösterilmemeli. ABD Donanması hoşgörüsüzlüğe ve nefrete daima karşıdır” ifadesini kullandı.

Bunun ardından da Deniz Piyadeleri Komutanı Orgeneral Robert B. Neller paylaştığı mesajda, “ABD Deniz Piyadelerinde ırkçı nefret ya da aşırıcılığa yer yok. Çekirdek değerlerimiz olan onur, cesaret ve fedakârlık, deniz piyadelerinin yaşam ve davranış biçimini şekillendiriyor” diye yazdı.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mark Milley de yaptığı açıklamada, “Kara Kuvvetleri, rütbelerimizde ırkçılığa, aşırıcılığa ya da nefrete müsamaha göstermez. Bu, değerlerimize ve 1775’ten beri savunduğumuz her şeye aykırıdır” dedi.

Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Dave Goldfein, “Çalışma arkadaşım kuvvet komutanlarının yanındayım, biz birlikte olduğumuzda her zaman daha güçlüyüzdür, bizi havacı yapan budur…” ifadesini kullandı.

Bu durum birçok dönemde ülkemizde ve dünyadaki birçok devletin ordularını dizayn ederek siyasete müdahale ederek hazırladığı darbelerin durumuna ne kadar benziyor değil mi?

Bugün minyatür Kuzey Kore’yi ve İran’ı tehdit ederken kendi nükleer silahlanmasını yok sayıp bu ülkeleri nükleer tehdit olarak sunması, uluslararası vicdanda ne kadar kabul görebilir ki? Filipinler, Venezüella, Katar, Türkiye vb. önüne gelen ülkeleri tehdit eden ancak dikkate alınmayan (iplenmeyen) ABD Bir başka açıdan “Süper gücüyle rezil olmak” kavramına hayat veren ülke durumuna düşmüştür?

Tüm bunların yanı sıra Başkan Trump, kendi seçmen tabanını oluşturdukları için bu ülkeyi karanlık çağlara götürmeyi amaçlayan Neo-Nazilere karşı hoşgörü ile yaklaşmaktadır. Ülkenin kurucuları olan Washington’un ya da Jefferson’un isimleri, bu kargaşada ırkçı söylemlere sakız edilmektedir.

Bir finansal değerlendirme kuruluşu olan Fitch, ABD’li yetkililerin borç tavanını yükseltme konusunda anlaşamamaları durumunda ABD’nin AAA olan notunun tehlikeye gireceğini duyurdu. Yani kredi notunu düşürebileceğini ifade etmektedir. Tüm bu gelişmeler bizlere ne kadar tanıdık geliyor değil mi?

ABD işgal ettiği Afganistan’ı, Irak’ı, iç savaşa sürükleyerek Suriye’yi, Yemen’i, Libya’yı yakıp yıkıp perişan etti. Ve şimdi ABD’nin kendisinin durumu bu ülkelere ve SSCB’nin dağılışından sonraki Rusya’nın o süreçteki durumuna o kadar çok benziyor ki.

Başkan Trump’ın “Bizleri bölen yaralarımızı iyileştirme zamanı geldi. Artık bizleri birleştirecek, yeni bir birlik sağlayacak ortak değerleri bulmalıyız. Bizler tek devlet, tek vatan ve tek milletiz” söylemi sanki bir yerlerden kopyalanmış ama tam yerine oturmamış izlenimi vermektedir.

Müflis esnaf borçlanma faizi oranını hiç düşünmeden hatta tefecilerin bile ağzının suyunu akıtacak vaatler sıralar. Çünkü çökmenin farkındadır bataklığın dibine sürüklenir kurtulma çırpınışları içindedir. Tefeci kategorisi bu durumu iyi bilir ve böylesi müflislerden uzak durur. Ancak “uyanık kerizler” veya “cin olmadan çarpma hevesinde olanlar” vb. bu vaatlere kapılınca aynı batağa sürüklenirler. Dimyattaki pirince gidince evdeki bulgurdan olurlar. ABD müflis esnaf konumundadır, konumunu korumak için özellikle yeni bağlantılarına vadettiği aşırı dozdaki orantısız vaatleri ve ilişkileri de bu yöndedir.

20 yüzyılın emperyalizmin sözcü duayeni ABD ile stratejik ortaklık kurmayı hedefleyenler, kuracakları ilişkiler öncesinde ABD’nin eski klasik dünya jandarması, isteklerini dikte ettirerek kabul ettiren süper güç konumundan çok uzak bir konumda olduğunu hassasiyetle değerlendirmelidir. Aksi takdirde onunla aynı batağa sürüklenme veya daha önceki tarihsel dönemlerde olduğu gibi bir anda yüzüstü bırakılma riskinin çok yüksek olduğu unutulmamalıdır.

Trump, halka karşı ordunun özel birliklerini göreve çağırıyor, halka karşı silah kullanma emri veriyor, bu söylemler bir yandan tanıdık geliyor mu?  

“Arap Baharı” senaryosuyla Arap coğrafyasının baştan başa yıkılmasına, milyonlarca insanın ölümüne, vatansız mülteci durumuna düşmesine sebep olan, Arap katliamını dizayn eden ABD’ye “Amerikan Baharı” hayırlı olsun. Alma mazlumun ahını çıkar ahaste ahaste!

Amerika’ya demokrasi gelmesi dileğiyle!

Haberin linkleri;

https://diyarbakiryenigun.com/amerikan-bahari-i-49467h.html
https://diyarbakiryenigun.com/amerikan-bahari-ii-49531h.html