ANADOLU ARAPLARI VE AKRABA HALKLAR
-Orta Yakın Sami Tarihine Kısa Bir Bakış-
Öğr. Gör. Halil SEYİDOĞLU
Kuzey Mezopotamyadan tutun Klikya bölgesine kadar uzanan şeritte yerli olarak yaşayan ve dinsel, mezhepsel, aşiretsel, bölgesel farklılıklara sahip olmalarına rağmen aynı kültürü sahiplenmekten vazgeçmemiş Anadolu Araplarının, tüm Arap Devletlerinin halklarıyla akrabalıkları olduğu gibi Anadolu’da yaşayan diğer Sami halklarla da akrablık-komşuluk ilişkileri yüzyıllardır süregelmiştir. Bu halklarla, hiçbir zaman etnik anlamda bir çatışma yaşamadıkları gibi dinsel anlamda da karşı karşıya gelmemişlerdir. 1870-1915 yılları arasında zaman zaman uğradıkları kıyımlarda daima destekleşmiş olup, yakın tarihe kadar ortak hareketleri gelişerek devam etmiştir. Hatta 1870’deki Şammar Arap kıyımının nedenlerinden en önemlisinin, 1806’da ve 1915’te yapılacak Nasturi ve Seyfo kıyımlarının zeminini hazırlamak olduğu aşikardır. Çünkü Arapların güçlü olması, savundukları ve daima himaye ettikleri akrabaları olan Samilerin kıyımını engellemekteydi. Son yıllarda çeşitli hakim unsurların istemli-istemsiz asimilasyonlarına karşı birlikleri ve benliklerine sahip çıkmaları açısından hareketlilikleri sekteye uğramışsa bile yine düşünsel anlamda ortak hareket etmenin önemini bilen ve bu arzuyla yaşayan halklar konumundadırlar.
Anadolu Araplarının diğer Sami halklar ile akrabalık ilişkilerini ele alabilmemiz için genel anlamda Arapların Sami halklar içerisindeki yerini irdelememiz gerekiyor. Malumumuzdur ki bilinen, rivayet edilen, tahmin edilen ve dinsel kaynaklarla bildirilen tarihin bütününde Araplara ve Diğer Sami halklara ilişkin değinmeler vardır. Sami vurgulaması her ne kadar Nuh’un oğlu Sam’dan sonra yapılmış bir vurgulama olsa bile, insanlığın orjinini ifade etmek için, biz de Semitik tabirini kullanacağız. İlk insanlardan Nuh’a kadar olan dönemlerde konuşulan orjin dilleri ve etnik grupları başka bir yazımıza havale edip, yine insanlığın orjin dili ve etnik grubu olarak devam eden ve Sam’dan sonra Semitik diye tabir edilen etnik grupları ve dilleri ele alacağız.
Semitik kavramı Nuh’un 4 oğlundan biri olan Sam’ın soyundan gelenleri ifade etmek için kullanılmıştır. Sam; babasının kültürünü yani ilk insanlardan babasına kadar olan insanlık orjinalitesini devam ettiren ve kardeşleri arasında hem sosyal hem de düşünsel olarak en etkin olan kişidir. Sam’ın soyu da beş oğlundan devam etmiş ve atalarından almış oldukları orjinliği, birlikte devam ettirmişlerdir. Bu orjinallik de günümüze kadar devam etmektedir.
Peki kimdir Sam’ın çocukları, günümüzde yaşayan hangi etnik grupların atalarıdırlar?
Samın beş çocuğu şunlardır. Elam, Lud, Asur, Aram ve Arfadşa.
Elam; tarihte de sık sık rastladığımız Elamilerin atasıdır. Günümüzde İran’ın gaspetmiş olduğu Xuzistan bölgesindeki ve Susailer diye nitelendirilen Araplarla ortak yaşayan, Sami halklar; genel anlamda Elam’ın soyundan gelmektedir. Yüzyıllardır katliamlara, kıyımlara uğrayan bu halklar herşeye rağmen varlıklarını devam ettirmektedirler.
Lud; yine tarih sahnelerinin başrollerinden olan ve parayı bulmalarıyla ün salmış Lidyalıların atasıdır. (Flavius Josephus). Günümüzde Batı Anadolu’nun göçmen olmayan, eski halklarının çoğu Lud’un soyundan gelmektedir.
Asur; bilinen tarihin en meşhur medeniyetlerinden birini kurmuş Asurluların atasıdır. Günümüzde Asuriler hala kültürlerini zor da olsa devam ettirmektedirler. Yerli olarak genellikle Mezopotamya’da bulunan Asurlular 1906’dan 1915’e kadar, bölgedeki diğer Sami Halklar ve daha kuzeyde bulunan Ermenilerle ile birlikte uğramış oldukları Nasturi ve Seyfo kıyımlarından sonra sayıca çok azalmış ve son 20 yıl içerisinde ise genellikle Avrupa’ya göç etmişlerdir. Hakkari ve Şırnak’tan tutun günümüzde Tell Mukayyer diye tabir edilen Ur Kentine kadar uzanan bölge Asurluların asli bölgesidir. Asurice konuşan Asuriler günümüzde Irak, Suriye, İran, Avrupa ve maalesef çok az da olsa Türkiye’de yaşamaktadırlar.
Aram; Tarihin gözbebeği Aram medeniyetini kurmuş Aramilerin atasıdır. Günümüzde varlıklarını devam ettiren, Seyfo ile kıyıma uğayıp sayıca oldukça azalan, egemen güçlerin psikolojik veya fiziki baskılarıyla tehcire zorlanan, genellikle Avrupa’ya göç etmiş Süryanilerin, Keldanilerin, Suritilerin, Mlahsölerin ve Hertevinlerin atasıdır. Dilleri olan Aramice İncil’in dilidir ve Asuriceye çok yakındır. Ermeni olaylarının günümüzde popüler olması ve geçmişte Müslüman olmayan unsurların etnik isimleriyle değil de inanç isimleriyle nitelendirilmeleri (Nasrani veya Fılla gibi), Kuzey Mezopotamyada Ermenilerin yoğun yaşadığının kanısını uyandırmakta ise de bu bölgenin Araplarla ve Kürtlerle birlikte yoğun olarak Aramilerin yaşam yeri olduğu gün yüzündedir. Nitekim Ermeniler daha çok Doğu Anadolu bölgesinde yaşamlarını devam ettirmiş ve tehcir ile güneye doğru ilerlemişlerdir.
Arfadşa; İbranilerin, Arab-ı Baide, Arab-ı Abire ve Arab-ı Mustağribelerin atasıdır. Yaygın ve yanlış olan görüşte olduğu gibi Arapların tümünün atası değildir. Arapların daha detaylı incelemesini başka bir yazıya havale edip yüzeysel anlamda ele alacak olursak Araplar 6 kısıma ayrılır.
Arab-ı Evvel (‘Irq ul Evvel)
Arab-ı Baide
Arab-ı Abire (Arab-ı Aribe)
Arab-ı Mustağribe
Arab-ı Musta’ribe
Arab-ı Musta’ceme
Arab-ı Evvel’lerden pek fazla kimse bahsetmemektedir. Hazırlamış olduğumuz bir başka yayınımızda bunlara daha geniş yer verecek olup, bunların Nuh’tan önceki Araplar hatta bazı araştırmalara göre yukarıda bahsettiğimiz orjin etnik grup olduğunu söyleyebiliriz. Nuh ve dolayısıyla Sam bu gruptan olup Nuh atalarının, Sam da Nuh’un soyunu devam ettirmiştir. Arfadşa da babasının orjin soyunu devam ettirmiştir ve sonrasında Arfadşa’nın soyu çeşitli kısımlara ayrılmıştır.
Arab-ı Baide’ler; Nuh’tan sonra yaşamış, Ad, Semus, Ta’sım, Cedis, Amâlika, Eyke gibi Arap kavimleridir. Bunların bir kısmının soyları yaşadıkları dönemde son bulmuş bir kısmının da soyları devam etmiştir.
Arab-ı Abire’ler yaygın olarak Arab-ı Aribe olarak bilinmektedirler. Genel anlamda Arab-ı Baidelerin devamı olup özel olarak da Kahtan bin Abir’in soyundan gelen ve Kahtaniler olarak isimlendirilen Arap koludur. Arap topraklarının güneyinde yaşayan ve çeşitli özellikleriyle nam salmış Kahtan bin Abir’in babasının isminden esinlenilerek Arab-ı Abire diye isimlendirilmiş Araplardır. Bazı tarihçiler bu Arapları öz be öz Arap, Araplığını yitirmemiş anlamına gelen Arab-ı Aribe diye nitelendirmişlerdir. Genelde yerleşik hayattaki Araplara verilen bir isimdir.
Arab-ı Mustağribe’ler de diğer Araplardan kopup, hicret etmiş, tabiri caizse gurbete gitmiş göçmen Araplardır. Araplarda yerleşiklik ve göçebelik çok önemli kavramlar olduğu için aynı etnik grup içerisinde, yerleşiklik-göçebelik farklılığı olan iki unsuru dahi, ayrı isimler ile nitelendirmeyi tercih etmişlerdir. Arab-ı Musta’ribe ile sıkça karıştırılmaktadır. Genellikle; Kendisi de Arab-ı Baidelerden olan İsmail Aleyhisselamın, Kahtani, Beni Cürhüm kabilesinden bir kadın ile evlenmesi ile oluşmuş soyu tabir etmek için kullanılır. Bunun sebebi İsmail Peygamberin göçmen Arap statüsünde olmasıdır. O dönemlerde Arapların yaşadığı yerden başka bir yere göçenlere bu isim verilirdi.
Arab-ı Musta’ribe’ler ise sonradan Araplaşmış gruplardır. İsmail Peygamberin soyuna yanlış olarak bu ismin verilmesi Arab-ı Musta’ribe ile Arab-ı Mustağribe harflerinin yakınlığından dolayı bunları karıştırma veya İsmail Peygamberi başka etnik gruba dahil etme çabası sebebiyle olabilir. Bu karmaşanın çözümünü tarihe, kendine soy üretme derdinde olmayıp tarafsız bir şekilde araştırmalar yapan tarihçilere havale ediyoruz.
Arab-ı Musta’ceme’ler ise; Arap olup başka etnik gruplarla etkileşimden dolayı Araplığını yitirmiş Araplardır.
Şimdi esas konumuza yani Arapların diğer Sami etnik gruplarla akrabalık ilişkilerine dönecek olursak, akrabalık ve soy ilişkilerinin çok büyük bir önem arzettiği Araplık-Samilik; aynı soyun devamı olan, dilleri birbirlerine çok yakın olan, aynı kanı damarlarında taşıyan kollardır.
Asırlarca kardeşçe ve akrabalığın hakkını vererek birlikte, ittifakla yaşamış olan bu halkların yeniden birlikte hareket etmeleri, kardeşliklerinin farkına yeniden varmaları temennisiyle..