ABD KAOS POLİTİKALARI VE UKRAYNA – MİM YAVUZ BİNBAY

Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla belirginleşerek dünya gündemine oturan eksen kayması artık tarafların stratejilerini belirginleştirme ihtiyacını hissettiriyor.  Ukrayna olayı da son zamanlarda kaos politikaları olarak sunulan Turuncu devrimler, Arap Baharı (Kışı –Katliamı), Afganistan, Irak, Yemen, Suriye, Venezüella ve diğerlerinin sadece bir parçası.   

Rusya’nın olayların başından itibaren istediği sadece Sovyetler Birliğinin dağılması çerçevesinde bati ve özellikle ABD ve NATO ile yapılan anlaşmalara bağlı olarak “güvenceden” ibaretti. Rusya’nın istediği güvence verilseydi bu olaylar yaşanmayacak ve Ukrayna’da kimsenin burnu kanamayacaktı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve dışişleri bakanı Sergiev Lavrov defalarca NATO’nun Ukrayna’yı da kapsayacak şekilde doğuya doğru genişlemesinin güvenliklerini tehdit ettiğini kesin bir dille ilan etmişlerdi. Ne kadar kararlı olduklarını da yaptıkları askeri yığınakla tüm dünyaya göstermişlerdi.

Savaş başlayınca özellikle transatlantik olarak adlandırılan batı (ABD-NATO, AB vs.) ve tezlerini destekleyenlerce sergilenen şaşkınlık ve olayları tek taraflı yansıtmaları anlaşılır olmaktan öte insanı iyi niyetli yaklaşımlar olarak görmekte zorluyor. 

Rusya’nın Ukrayna işgalinin perde arkasında yatan nedenlerini, yaptığı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in anlatımlarıyla madalyonun iki yüzünü birlikte değerlendirecek olursak.

Putin her konuşmasında “BASKI VE ŞANTAJLA KARŞILAŞTIKLARINI” tekrarlayıp durdu.

Rus tarafı başlatılan ve devam eden tüm operasyonların, Rusya’nın güvenliğini sağlama çerçevesinde gerçekleştiğini söyledi, bunun nedeninin Batılı güçlerin yıllardır Rusya’ya yönelik tehditlerinin olduğunu savundular.

“Bu meselede yıllardır gelişen olaylarda Rusya’ya kaygı ve endişe veren, Batılı sorumsuz siyasetçilerin Rusya’ya karşı yıldan yıla, adım adım, kaba ve umarsızca yarattığı temel tehditlerdir. NATO blokunun doğuya genişlemesini, askeri altyapısının Rusya sınırlarına dayamasıdır. Otuz yıl boyunca önde gelen NATO ülkeleriyle, Avrupa’da eşit ve bölünmez bir güvenliğin ilkeleri üzerine ısrarla ve sabırla müzakere etmeye çalışıldı. Buna rağmen tekliflerimize sahtekârlık ve yalanla geri dönüldü ya da baskı ve şantaj girişimleriyle karşılaştık. Tüm bu süreç boyunca ise Kuzey Atlantik İttifakı, bizim bütün karşı çıkmalarımıza ve kaygılarımıza rağmen durmadan genişledi ve sınırlarımıza kadar geldi.” ifadelerini kullandılar.

“BATI YALNIZCA KENDİ ÇIKARLARINI UMURSUYOR”

ABD ve NATO’yu, küstah bir tutum benimsemekle suçlayan Putin, “Peki Batılı güçlerin kendisinin tek, yanılmaz olduğunu düşünen, attığı her adımın caiz olduğu iddiası taşıyan bu küstahça konuşma tarzı nereden geliyor? Bizim endişelerimizi ve tamamen yasal olan taleplerimizi göz ardı eden bu aldırmaz tutum nereden geliyor?” sözlerinin ardından “Onlara (ABD ve NATO) avantajlı görünen her şey, en eksiksiz hakikat olarak servis ediliyor, ne pahasına olursa olsun, en kaba yoldan ve her türlü yöntemle bastırılıyor. Kabul etmeyenler dizleri üzerine çökertiliyor.” Yorumunu defalarca her platformda tekrarladı.

“önce Amerika” ilkesiyle stratejisini kuran ABD, NATO özelinde mutlak bir güç istediği, bu kuvvetlerin yalnızca ve yalnızca kendi çıkarlarına uygun davrandığını son olaylar net olarak ortaya koymaktadır.

ABD ve NATO’nun yıllardır gerçekleştirdiği uluslararasi tüm operasyonlarla ilgili kamuoyuna sunduğu tüm gerekçeler ve hedefler ” KOCA BİR YALANDI”

ABD ve NATO’ya, Irak, Libya, Suriye’deki hamleleri, “Libya’ya karşı gayrimeşru askeri kuvvet kullanımı, BM Güvenlik Konseyi’nin Libya meselesindeki bütün kararlarının çarpıtılması, devletin tamamen yıkılmasına, devasa bir uluslararası terörizm odağının ortaya çıkmasına, ülkenin bir insani felakete gömülmesine, halen durmayan uzun yıllara yayılan bir iç savaşın uçurumuna düşmesine yol açtı. Sadece Libya’da değil bütün bir bölgede yüz binlerce, milyonlarca insanın mahkûm edildiği bu trajedi, Kuzey Afrika’dan ve Yakın Doğu’dan Avrupa’ya kitlesel bir göçmen akışını doğurdu.”

ABD’nin Irak politikasında işgal serisinde en kritik konu ise kuşkusuz Irak’ın hiçbir haklı neden olmaksızın işgal edilmesidir. Bahane olarak da ABD istihbaratının elinde Irak’ta kitle imha silahları olduğuna dair güvenilir belgeler olduğu iddiasıydı. Buna kanıt olarak ABD Dışişleri Bakanı, bütün dünyanın gözlerinin önünde içinde beyaz bir toz bulunan test tüpünü salladı ve herkesi, bunun Irak’ta hazırlanan kitle imha silahı olduğuna ikna etti. Sonra bunun bir illüzyon, bir blöf olduğu ortaya çıktı. Irak’ta kimyasal silah filan yoktu. Bir devletin en yüksek seviyesinde, BM kürsüsünden söylenen bir yalandı.” Ancak bu yalanın sonucunda Irak’ta devlet mekanizması çökertildi, ekonomi çökertildi, halk yıllardır süren bir iç savaşın girdabına sürüklendi, bölge terör örgütlerinin konumlanma sahasına açıldı, yüzbinlerce insan öldü, milyonlarcası mülteci konumuna düşürüldü… Bunun muhasebesini yapmak bir yazıya veya kitaplara sığamayacak insanlık suçlarıyla doludur.

ABD ve NATO’nun Rusya’yı ve tüm dünyayı aldattığını söyleyen Putin, “Onlar hepimizi aldattı. Amiyane tabirle, düpedüz kafa buldular. Evet, siyasetin kirli bir iş olduğunu sık sık duyarız. Ancak bu kadar da olamaz. Böyle bir düzenbazlık, sadece uluslararası ilişkiler ilkeleriyle değil, her şeyden önce evrensel etik ve ahlak ilkeleriyle de çelişiyor. Burada adalet ve hukuk nerede? Bunlar yalnızca sadece yalan ve ikiyüzlülük.”

NATO’nun Ukrayna topraklarında başlattığı iş birliğinin kabul edilemez olduğunu bir kez daha vurgulayan Putin, bu hareketlerin ABD ve müttefikleri için Rusya’yı çevreleme siyaseti olduğunu söyledi.

Putin, “Ülkemiz içinse neticede hayat ve ölüm meselesidir, halk olarak tarihi geleceğimiz meselesidir. Ve bu bir abartı değildir; olan budur. Bu, sadece menfaatlerimize değil, devletimizin varlığına, onun egemenliğine yönelik bir tehdittir. Bu, defalarca sözünü ettiğimiz kırmızı çizginin ta kendisidir. Onlar bunu aştılar. NATO’nun önde gelen üyeleri, kendi hedeflerine erişmek için, Ukrayna’daki aşırı milliyetçileri ve neo-nazileri her şekilde destekliyorlar. Olayların gidişatı ve ele geçirilen istihbaratın analizi, Rusya’nın bu güçlerle çatışmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Bu sadece bir zaman meselesi; bunlar hazırlanıyorlar, uygun saati bekliyorlar. Bunu yapmalarına imkân vermeyeceğiz.”

Peki, Amerika’nın Ukrayna’da başından beri yaptıkları bize yabancı geliyor mu? Daha önceki yazilarimda da yazdigim gibi ABD bunu hep yapıyor.

Bunu Macaristan’da da yapmışlardı, o zamanki Çekoslovakya’da da.

1956’da Macar ayaklanmasını alabildiğine kışkırttılar.

Ve Kızıl ordu tanklarının ayaklanmayı ezmesini seyrettiler.

Münih’ten yayın yapan CIA radyosu Radio Free Europe, yaygara ediyordu, o kadar.

Macarlar son ana kadar Batı’nın gelip onları kurtarmasını bekledi.

1968’de Çekoslovakya’da aynı şey…

1970’li yıllarda Kürtlere aynı şeyi yaptılar…

Afganistan, Irak, Cezayir, Tunus, Mısır, Libya, … Ne devlet bıraktılar ne de umut.

Venezüella’da muhalefeti kiskirtip ülkenin meşruiyetini zedelediler petrol zengini ülkenin ekonomiyi çökerttiler.

ABD’nin müdahale ettiği yerlerden olumlu bir gelişme gösteren tek bir örnek var mı?

Ve Ukrayna ABD’nin son kurbanı ve Avrupa’nın esaret zincirinin halkası!