Hayatımızın özüne sadece kendimiz için değil, başkalarına da çalışma alanı bırakmak, vicdani davranışı yerleştirmek; benlik kuyusuna düşmeden, ilahi değerlere duyarsızlaşmadan, başta kendimiz olmak üzere insana ve insani değerlere yabancılaşmadan, sosyal akışı zehirlemeden, üretime katkı sunarak yaşamak, yaşamın temel amaçları arasındadır.
Evet, etkin diğergâmlıkla ve merhametli farkındalıkla karşılık beklemeden sergilenen, tamamen değer ve ahlak odaklı olan davranışlar ve tutumlar, hayatı zenginleştirmektedir. Zorluklara karşın, hayatı iyileştiren bu tür yaklaşımları söndürmemeye ve etkin kılmaya gayret göstermeliyiz. Toplumsal huzur ve istikrar için bu çok önemlidir.
Çünkü yaşamın amacı sevgiyle var olmaktır.
… Ve bozuk güdülerden arınarak sevgiyle var olana hizmet etmektir. Hayatın bütün alanlarında var olanı geliştirmektir. Var olanı büyütmektir!
Unutulmamalıdır ki, hayatta hakikat ve realite devamlı çatışma halindedir.
Algılar, hakikate göre değil, realiteye göre şekillenmektedir.
Asma ve çubuk örneğinde olduğu gibi, hayatın bütünlüğünde bir parça olan insanın hayata dair geliştireceği amaç, hakikate çok yakın, hatta hakikatin (o bütünlüğü) içinde olmalıdır.
Realite zaman ve mekânın etkisi ve baskısı altındadır. Hakikat ise, özgürdür. Çünkü o manadır, ruhtur.
Onun için Mesih, ”hakikati öğreneceksiniz ve o hakikat sizi özgürleştirecektir” demektedir.
O hakikatte bozuk güdü ve kötülük adına bir şey yoktur.
O manada, o ruhta, o hakikatte tohum atmak için tercih var. Ama hasat tercihe bağlı değil, zamana bağlıdır.
Çağdaş Brezilyalı düşünür ve Latin Amerikalı yazar Paul Coelho bu bağlamda şöyle yazmaktadır:
”İnsanı olduğundan farklı birine dönüştüren tek şey sevgidir. Dünyadaki amacımız sevmeyi öğrenmektir. Hayat, sevgiyi öğrenme sürecidir. Allah katında huzura ulaşmak için sevgiyi yeryüzündeyken bulmak gerekir. O olmadan hiçbir değerimiz yoktur.”
Onun için sanrıların, yanılsamaların ve kuru aktarımların hiçbir geleceği yoktur.