Reel ve Teorik insan Hakları – Mim Yavuz Binbay

portre27-30 Kasım tarihlerinde Fas’ın Marakeş şehrinde Fas kralı VI. Muhammed’in desteğiyle toplanan 2. Dünya insan hakları formuna katıldım. Açılış konuşmalarını yapan Fas Adalet ve insan hakları bakanı, eski ispanya başbakanı Zapatero, Brezilya adalet ve insan hakları bakanı ve diğer konuşmacıların tümü insan odaklı insan hakları politikaları ile ilgili çok güzel konuşmalar yaptılar. Devletlerin Politikalarının temelinde insanın olması gerektiğini net olarak vurguladılar. Formun devam eden günlerinde yapılan konuşmaların büyük bir bölümü bu eksendeydi.

Gerek açılış konuşmalarında gerekse formdaki konuşmacıların insan hakları ve demokrasi ile ilgili konuşmalarını dinlerken konuşmalar o kadar mükemmeldi ki kesinlikle bildiğimiz reel yönetimlerin tariflerin uymuyordu. İnsan boyut değiştirdiğini hissediyordu.
Form değişik ülkelerden yaklaşık bine yakın örgüt ve 5 bin temsilcinin katılımıyla gerçekleştirildi.

Form boyunca edindiğim izlenimler reel yaşamdaki uygulamalarla düşünce bazında ve kâğıt üzerindeki belirlemelerin en iyimser yaklaşımla ancak %5’i uyumluydu. Geriye kalan %95’i sadece söylemlere yansıyan teorilerde ve usul gereği yasalara yansımasıyla kâğıt üzerinde kalıyor. Sonuçta dünyayı yönetenler her fırsatta insan haklarından bahsederken, kâğıt üzerinde referans alırken uygulamada ise sınıfta kalıyor.

Bu oran ülkeden ülkeye toplumsal dinamiklerin örgütlenmesine bağlı olarak o oranda değişim göstermektedir. Toplumsal dinamiklerin sivil toplum örgütlülüğünü özgün ve politik yapılardan göreceli bir bağımsızlıkla örgütleyebildiği batı toplumlarında, insan haklarında daha olumlu bir durum gözlemlemek mümkün. Toplumsal dinamiklerin ve dolayısıyla sivil toplum örgütlülüğünün politik yapılara göreceli bağımlılığının olduğu doğu toplumlarında ne yazık ki olumsuz bir tabloyla karşılaşmaktayız. Bu durum formdaki sorunların tartışmalarına da net bir biçimde yansıyordu.

Bu tablo en temel hak olan yaşam hakkından, cinsiyet ayırımına, homo-seksüel haklarından etnik haklara, vatandaşlık haklarından siyasal haklara kadar uzanan geniş bir yelpazeye ciddi farklılıklarla yansıyordu.

Türkiye’deki gündemi yansıyan bu yelpazeyle kıyaslayacak olursak hem dünya gündeminden çok kopuk hem de ne yazık ki en alt standartlardaki tanımlamalara denk düşüyordu. Ülkemizde bazı göreceli gelişmeler olmasına rağmen hala temel konularda siyasal, etnik-kültürel, cinsiyet, hukuksal alanlarda ciddi sorunlar yumağı bulunmaktadır. En önemlisi var olan sorunlara çözüm üretmek yerine çözüm üretir gibi davranmak yöntemini kullanmamız sonuçta bizleri çözümsüzlüğe itmektedir. Politikacılar sanal gündemler oluşturarak sorunların üstüne örtmeyi başarılı bir yöntem olarak benimsemiş durumdalar. Bu yöntemle sorunlar çözülmeye çalışılıyormuş izlenimi verilmekten öteye gidilememektedir. Günümüzün yüzyıllık sorunları bu yöntemin eserleridir.

En önemlisi formda da defalarca altı çizilmeye çalışılan sorunları çözebilmenin temel unsuru Hukuk Devleti olabilmeyi hedeflemek olmalıdır. Ülkemizdeki en büyük eksiklik hukuk devleti konseptini kuramamak olarak gözükmektedir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen kâğıt üzerinde de olsa forma katılan birçok sivil toplum örgütü temsilcileri tarafından Türkiye’nin durumuna olumlu yaklaşımlar söz konusuydu!

İşkence mağdurlarının tedavi yöntemleri ve işkencenin önlenmesi oturumlarında iki, Mülteci sorunları ve etnik kültürel haklar bölümlerinde de birer sunum sundum.

İnsan hakları oturumunda dünyadaki insan hakları konularının günümüzdeki durumlarının ve sorunları tartışıldı. Oturumda bugüne kadar dünyanın çeşitli bölgelerinde karşılaşılan sorunlar ile ilgili birçok bilim insanı, siyasetçi ve insan hakları savunucusu tarafından sunumlar yapıldı. Bu oturumda sunduğum sunumda insan hakları sorunlarının artık karakter değiştirdiğini belirterek, bunların bireysel sorun olmaktan çıkıp, daha kapsamlı sorunlar haline geldiğini vurguladım.

« Günümüze kadar ki insan hakları sorunlarını biliyoruz. Onları nasıl değerlendireceğimiz, bu sorunlara aşağı yukarı nasıl bir çözüm bulacağımızı da biliyoruz. Ancak günümüzdeki sorunlar bildiğimiz sorulardan çok daha kapsamlı bir hal almış durumda. Günümüzdeki insan hakları sorunları artık karakter değiştirdi. Bunlar bireysel sorun olmaktan çıkıp, daha büyük kapsamlı sorunlar haline geldi. Şu ana kadar üzerinde durduğumuz sorunların örneğin işkence sorunlarında özellikle fail ve meful belliydi. Ancak şimdi yüzlerle, binlerle, milyonlarla tarif edilen sorunlarla karşı karşıyayız. Özellikle Ortadoğu’da başlayan Irak, Suriye, Libya ve diğer ülkelere sıçrayan sorunlar var. Komşusu olduğumuz Suriye ve Irak’tan gelen milyonlarca göçmenle karşı karşıyayız ve bu sorunlar çok kapsamlı, bir tek tarif ile tanımlamak mümkün değil. Bunlar hem savaş hem işkence hem de zorunlu göç mağduru. Yani tanımlayabildiğimiz tüm mağduriyetlere maruz kalmış mağdurlardır. Bugüne kadar ki uyguladığımız yöntemlerle de bu sorunlarla baş etmek mümkün olmamaktadır ». Tüm bu mağduriyetleri tanımlayacak bir tanıma ve hitap edebilecek yeni bir yönteme ihtiyaç duymaktayız.

Unutmamamız gerekir ki bu sorunlar her geçen gün daha da kapsamlı sorunlar haline dönüşmekte ve bundan sonra bu kapsamdaki sorunlarla uğraşmak zorunda kalacağız. Bu sorunlara çözüm bulmamız için bildiğimiz bütün yöntemleri unutmamız ve yeni yöntemler araştırmamız gerekiyor ». Bu sunumum büyük ilgi gördü ve bu konuda bu alanda çalışma yapan kurumlar arası bir iletişim ağı oluşturulması görüşü benimsendi.

Mülteciler ile ilgili sunumumda ise;

BM genel sekreteri Ban ki Mun’un açıklamasına göre sadece Irak ve Suriye’den 13 milyon mülteci olduğunu, reel rakamın ise en az 15 milyon civarında olduğu, dünyada ise bu sayının 100 milyonlarla ifade edilir hale geldiğini belirttim. Türkiye’de 2 milyon, dört buçuk milyon nüfuslu Lübnan’da resmi rakamlara göre bir milyon yedi yüz elli bin mültecinin olduğunu ve hiçbir ülkenin tek başına bu kadar mülteciye hitap edebilme imkânının olmasının mümkün olmadığını belirterek global bir sorun haline gelen göç sorunun çözümünün ancak devletlerin somut işbirliği ve kararlılığı ile ortak projeler hayata geçirilerek, çözülebileceği önerisinde bulunduk. Önerilerimiz büyük ilgi gördü. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu da buna benzer şeyler söylediler.

Akademik alanda ve söylemde çok güzel tespitler yapıldı, çok güzel şeyler söylendi ancak bunların hayata geçirilme oranı ne yazık ki yüzde 1 civarında. Bu nedenle de insan hakları alanında demokratik gelişmelerin çok ağır ve yetersiz olduğunu dile getirdim ».
Form boyunca Filistinli ve Sahara’lı gurupların eylemleri devam etti. Ancak bu eylemlere hiçbir müdahalenin olmaması Türkiye için önemli bir örnek olabilecek nitelikteydi.

Fas tarihte önemli bir konuma sahiptir. Eski korsan Osmanlı kaptanıderyası Barbaros (bu kelimenin Os-manlıca anlamı yoktur. Latin dilleri İtalyanca, İspanyolca, Portekizce ve Fransızcada kızıl sakal anlamına gelir. ) Cezayir ve Tunus’u işgal etmiş ancak Fas’ı işgal edememiş yani Osmanlının işgalinde kalmayan tek Mağrip ülkesi konumuyla Arap âleminde önemli bir konuma sahiptir.
Marakeş ismi Berberîce’de Tanrının Toprakları anlamına gelen Mur-Akush kelimesinden gelmektedir.

Birçok teorisyen, Berberîlerin ataları olarak kabul ettikleri Amazigh adında bir halkın bu devirde var olduğuna inanır. Ancak teorisyenler her ne kadar iddia temelinde bunu söylüyorsa da benim gözlemim Amazigh halkı kendini bu adla adlandırıyor Berberi ismini kullanmak istemiyor. Amazigh halkından forma katılan örgütlerle sohbetten sonra ulusal kıyafetleriyle kültürel özelliklerini ve bayraklarını yansıtan birkaç fotoğraf çektik.

Fas devleti, Türkiye’nin etnik azınlıklara takındığı tutumun tersine Amazingh/ Tamazigt halkını dilini resmen tanıyor. Bu dilde eğitimde veriyor ancak liseye kadar. Resmi alanlarda da kullanıyor. Ancak toplumsal yaşamda bu azınlığa ciddi kısıtlamalar getirmiş durumda. Örneğin bu dilde eğitim görenler devlet memuru olmada veya üniversite okumada ciddi engelleri var.

Fas’ın resmî dilleri Arapça olmasına rağmen devlet dairelerinde Fransızca kullanılmaktadır. Halk arasında kullanılan Arapça lehçesine Darija denilir. Aynı zamanda ülkede yoğun olan Berberilerinde kullandığı farklı diller bulunmaktadır. Bunların başında Sheluh veya Shelha dili, güneyde Sousi halkı tarafından konuşulmaktadır. Kuzeyde ise Tamazigt dili kuzey Berberileri tarafından kullanılmaktadır. Ülkenin kuzey kesimi İspanyolların etkisi altında kaldığından buralarda İspanyolca konuşanlara rastlamak mümkündür.

Türkiye’deki bazı kesimlerin edebi Arapçayı baz alarak, Türkiye’deki Arapça lehçelerinin “gerçek” Arapça olmadığı hakkında ki akıldan izan şovence iddialarını test etmek amacıyla gerek Forma katılan Arap temsilcilerle gerekse alışverişlerimde Siirt ve Mardin lehçelerini kullanmaya özen göstererek anlaşmaya çalıştım. Bu konuda lehçe farklılığı dışında bir zorlukla karşılaşmadığımı gözlemledim. Bu fark Kürt halkının Bakur ve Başur kurmanci lehçelerindeki farklılıktan öte bir farklılık değildi.

Marakeş’te göze çarpan en belirgin özellikler halk arasındaki gelir dağılımındaki büyük farklılığın yanı sıra alışverişlerde ve taksilerde sıkı bir pazarlığın gerekliliğiydi. Pazarlık alışverişlerin olmazsa olmaz koşuluydu. Sıkı bir pazarlığın sonunda almak istediğinizi söylenenin yarı fiyatına alabiliyorsunuz. Sosyal yaşam ise Türkiye’den 30 yıl geride.

Fas Afrika’nın en zengin, en kültürlü ülkelerinden biri olarak kabul edilir. Çok katli dev gökdelenlerin göze çarpmadığı, saray misali binaların yanı başında gecekondu misali evler ciddi bir tezat oluşturuyordu.

Bir zamanlar Fas krallarının idamları yaptığı günümüzün turistik mekânı FNAA Meydanında tam bir keşmekeşlik hakim. Meydanı şöyle tarif edeyim. Büyükçe boş bir alan hayal edin. İçine meyve suyu satanlardan, tajincilere, yılan oynatıcılarından hokkabazlara, fahişelerden madrabazlara, tezgâhlarda her türlü yiyeceği açıkta satan naylon çardaklı kır lokantaları misali her türlü insanı doldurun. Oradan geçen ve ülkenin halkını oluşturan karışımdan bolca dökün ve üzerine bu anlamsız kalabalığı meraklı bakışlarla izleyen turistleri ekleyin. Çevresindeki Diyarbakır’daki arşivciler çarşısı, Siirt’teki eski çarşıyı veya eski Mardin’deki 20 yıl öncesinden misal bir çarşı ekleyin. İşte Marakeş’in en ünlü FNAA Meydanı öyle bir yer. Fakat, insanı sıcakkanlı ve sevecen bir halk.

İnsan hakları Formunda akademik olarak dile getirilen hakların olduğu demokrasilere kavuşmak dileğiyle.

Mim Yavuz Binbay

Yazının devamının linkleri;
http://www.siirtnews.com/haber-6173-reel_ve_teorik_insan_haklari.html

www.kurdistana-bakur.com

http://www.gelawej.net/index.php/haberler/ulke-haberleri/1235-reel-ve-teorik-insan-haklari