Taç Giyen Baş Akıllan(ır)dı mı? – Mim Yavuz Binbay

portreHalk arasında ve politikada sıkça kullanılan bir atasözü var. “Taç Giyen baş akıllanır.” Gerçekten öyle midir? Taç giyen başlar akıllandı mı?

Öyle olsaydı bu gün, savaşların, halklar üzerindeki zulmün ve tahakkümün, katliamların, sömürü ve soygun düzeninin bitmesi, yaşanan birçok acının yaşanmaması gerekmez miydi?

Diktatörlerin bir kurtarıcı edasıyla halkların üzerine bir kâbus gibi çökmesinin son bulması gerekmez miydi?

Demokrasi havarisi devletlerin demokrasi götürüyoruz, Arap baharı safsatası altında Arap coğrafyasını kana bulayan, bir dünya savaşının kapısını aralayan bu oyunların tekrarlanmaması gerekmez miydi?

Günümüze baktığımızda böylesi bir aklın izleri bir yana umudunu bile görebiliyor muyuz?

Mitolojiye ve tarihe baktığımızda tüm felaketlerin, yıkımların, kargaşaların, kurulan medeniyetlerin yıkımında, insanoğlunu ıslah etmek için kurulan dinlerin dejenerasyonunda taç giyen kralları görmekteyiz. Durum böyle iken taç giyen baş nasıl akıllanmış oluyor?

Mitolojiye baktığımızda Hz. İdris tarafından insanlara hizmet etmek amacıyla eğitilen (inisiye edilen) Mısır Firavunları taç giydikten sonra zulmün simgesi haline gelmiş.

M.Ö 1’500 yılları konu alan Kutsal kitaplardaki kayıtlara göre, Othniel Ben Kenaz’dan Samson’a, kral Davud ve Süleyman’a kadar geçen dönemde İbrani kralları adil bir lider olarak yetiştiriliyor. Taç giyip kral olunca Othniel Ben Kenaz Filistinli katliamcısına dönüşüyor. Hatta iktidar uğruna, ona taç giydiren dönemin peygamberine karşı çıkıyor, Davud’u öldürmeye çabalıyor. Çobanlıktan krallığa uzanan bir yolda kral olan Davud en sadık komutanını öldürtüp eşini alıyor. Süleyman’ın kendinden öncekilerden aşağı kalır yanı yok. Araplar ve İbraniler binlerce yıldır süren savaşların yıkımından ne kadar ders çıkarabildi?

Roma, Bizans, Germen, İngiliz, Abbasi, Emevi, Moğol, Osmanlı imparatorlarının tarihe bıraktıkları izler malum. Katliamlar, yıkımlar sonucu birçok medeniyete son vermişler. Taç uğruna kardeş, evlat ve torun katili olmuşlar.

Modern çağ diye adlandırdığımız politikacılar dönemine baktığımızda taç giydirdiğimiz politik liderlerin krallar ve imparatorlardan farklı izler mi bıraktı. Birinci ve ikinci dünya savaşları onların ürünü değil mi?

Bir şekilde, seçim kazanarak, etnik, dinsel, ideolojik veya ekonomik bir örgütlenme kurarak lider pozisyonlarına yükselerek taç giydirdiklerimizin hangisi yukardaki örneklerden farklı davrandı, davranıyor?

Bu nasıl akıllanmadır ki taç giyildikçe halka felaketler yağıyor. Katliamlar yapılıyor, halklar esaret altında tutuluyor, halklar birbirine düşman oluyor, halkın büyük çoğunluğu sefaletle boğuşuyor. Binlerce yıldır çözmeye çabaladığımız sorunlar sadece şekil değiştirip dağ gibi büyüyerek önümüzde duruyor. Sahi o dönemlerden günümüze kadar kaç sorunu çözdü taç giyen başlarımız? O dönemlerde taç giydirdiğimiz birkaç baş varken şimdi binlerce taçlı baş olmasına rağmen sorunlarda binlerce kez büyümüş gözükmüyor mu?

Çünkü halkın ortak aklında olması gereken Taç’ı politikada, ekonomide birine, birilerine teslim ettik, bunun sonucunda halkta ne baş kaldı ne akıl!

Saddam döneminde Irak’ta miting ve resmi toplantılarda “Bî cén, bî ruh, bî demné nihné méok ey Saddam” yani “canımızla, ruhumuzla, kanımızla seninleyiz ey Saddam”, Almanya’da Hayl Hitler diye slogan atılırdı. Saddam’ın Irak halklarına, Hitlerin, Mussolini’nin yaptıklarına ve dünyadaki etkilerine baktığımızda benzeri yansımaları farklı biçimlerde taç giydirdiklerimizin yaptıklarında görürüz. Sadece görebilecek bir irade ve görüş açısı gerekir.

Milattan binlerce yıl önce piramitleri, zigguratları yapan akıllar neden birilerine taç giydirip akıllandırmaya çalışıp bu durumlara düştü? Neden hala buna devam ediyor? Bu durumdan nasıl kurtuluruz?

Taç asıl sahibi olan halka iade edilmedikçe, halk bunu talep edip sahip çıkmadıkça, Taç’ı ellerinde tutanlar kendilerini halkın yerine koyarak binlerce yıldır devam eden, halka katliam, yıkım, sefalet, esaret vb. icraatlarına devam edecekler. Sahte kurtarıcılar sahte taçlar üretecekler ve bu yıkım düzenlerini devam ettirecekler.

1980 de Adıyaman cezaevindeyken yazdığım bir şiirimde belirttiğim gibi “ m.ö fi tarihinde/ kanallarla döşedim her yanımı/ geri kalmışlık kader değil/ hükümranların armağanıdır bize… “

Ömer Hayyam’ın hükümranlara seslendiği şiiriyle bitirmek istiyorum.

Ferman sende ise, güzel yaşamak bizde.

Senden ayığız bu sarhoş halimizle.

Biz üzüm kanı içeriz, sen insan kanı

Söyle be sultanım insanlık hangimizde…

Bu güne kadar başlarını bir biçimde taçlandırdıklarımızdan, ellerinde kan, üzerlerinde tüyü bitmemiş yetim hakkı olmayan var mı?

Taç’ın en kısa sürede asıl sahibi olan halkın başında parlayıp akıllandırması dileğiyle.

Mim Yavuz Binbay

Yazının linkleri ;

http://www.mardiniletisimgazetesi.com.tr/Mim-Yavuz-Binbay-Tac-Giyen-Bas-Akillanirdi-mi-yazisi-206/

http://www.diyarbakiryenigun.com/tac-giyen-bas-akillanirdi-mi.html