HAŞHAŞİLER HİÇ YENİLMEDİLER Kİ! – Av. Güney Cuma CAN

Başbakanın Haşhaşiler söylemi ile cemaati hedef almasını güç dengesi bakımından yanlış bir siyasi söylem olarak görüyorum. Başbakan rakibinin ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmak için bunu kullanıyor olabilir ama Haşhaşilerin tarihte yaptıklarını ve etkilerini bilen biri olarak bu durumu rakibinin gücünün propagandasını bilmeden yapmak olarak tanımlıyorum.  İstanbul Üniversitesi Orta Çağ tarihinde yüksek lisansa devam eden biri olarak Haşhaşiler olarak anılan İranlı Şii İsmaili örgütün hiçbir devlete değil ama sadece zamana ve doğudan gelen büyük tehlike Moğollara yenildiğini belirtmeliyim.

Hasan Sabbah, Alamut kalesini alarak başladığı Büyük Selçuklu devleti ile mücadelesinde dai’ler aracılığıyla yaptığı propaganda ve fedaileri kullanarak önemli mevkideki devlet adamları ve alimlere suikastlar yaparak toplumsal etkisini kısa bir sürede Orta Doğu ve Yakın Doğu denilen bölgede iyice arttırmıştır. Haşhaşiler İmam Cafer Sadık’ın ölümünden sonra imamlığa onun büyük oğlu İsmail’in geçmesine taraf olduklarından bu adla anılırlar. İsmailliler döneminde Ehli Beyt’ten sağ kalanlara atıf ve Hz. Fatmaya nispetle adı Fatımiler olan büyük bir devletin de yardımıyla hareketlerini büyütmüş, bölgede güçlenmişlerdir. Hasan Sabbah’ın mezhebi duyarlılığı yanında ülkesi İran’ı ele geçiren Arap ve Türklere karşı bir siyasi itirazı vardır. Büyük Selçuklu Devletinin meşhur veziri azamı Nizamülmülk’ü,  İranlı olup İran’a zarar vermekle itham ettiği söylenir.  Haşhaşiler toplumu derinden sarsan siyasi cinayetleri ustalıkla işleyip adlarından söz ettirmişlerdir. Bir suikastçının cinayetten sonra kaçmayıp olay mahallinde kalması  ve ölümü güler yüzle beklemesi onların eğitimlerindeki ‘ biz katil değil ,suç işleyenlere cezasını veren kutlu infazcılarız’ anlayışına ve cennet umuduna bağlanabilir. İslam tarihçisi Bernard Lewis bu durumun günümüzün intihar bombacılarından farklı olduğunu belirterek İslam’ın intiharı bir günah olarak kabul edip yasaklamasının da bunda etkili olduğunu belirtir.

Haşhaşiler, Orta Çağ’a damgasını vuran Büyük Selçuklu Devleti ve Abbasilerin suikastlarla çöküş sürecine girmesine neden olmuşlardır. Dünyanın ilk üniversitesi sayılan Nizamiye medreselerinin kurucusu, Siyasetname yazarı Sünni devlet adamı ve Selçukluların sürekli başbakanı Nizamülmülk’ü dilekçe vermek bahanesiyle kendisinin ‘Gazalinin öğrencisiyim ‘diye yanına çıkan adı İbn-i Tahir olan bir Alamut fedaisi ucunda zehir olan bir hançer ile zehirleyerek öldürmüştür. Haşhaşiler Sultan Melik Şahı da zehirleyerek öldürmüş ve ondan sonraki Sencer, Berkyaruk  ve Muhammed Tapar arasındaki taht kavgasına müdahil olmuşlardır. Abbasilerle mücadele ederek onların Bağdat’ta sembolik bir devlet olarak kalmalarına neden olmuşlardır. Kendilerine karşı çıkan beylere, kadılara aman vermemiş, hatta Haçlıların Antakya’ yı alan 4. Bohemund’un oğlu Raymond Rubeni öldürdükleri de aktarılır. Arapça kuru ot anlamına gelen ‘ haşiş’ten türeyen ve suikastlarıyla ünlenen Haşhaşilere nispetle Batı dillerinde  ‘suikastçı ‘anlamında gelen ‘assasin’ hala kullanılır.

Cemaatin İsmaililerle siyasi güçleri bakımından kıyaslanması yanlıştır. Cemaat eğitimde, başta yargı olmak üzere emniyet teşkilatında, bürokraside, basında, iş dünyasında iyi örgütlü olsa da bu denli bir gücü olduğu şüphelidir. Dünya çapında üç yüzü bulan uluslararası okulları, basın yayın faaliyetleri, televizyonları ve eğitim kurumlarıyla varlığına devam etmektedir. Bir dönem özellikle kamuya hakim, savcı, memur ve polis alımında önemli bir etkiye sahipti ve bu etkisini cemaattekiler lehine kullanıp onlarca sınav birincisinin dahi mülakatlarda elenip mağdur  olmasına neden olduğu yaygın bir kanaattir. Cemaatin 17 ve 25 Aralık operasyonlarını başlattığı, usulsüz dinlemeler ve tapelerle genel siyasete müdahale ettiği iddiası hükümetle ilişkisini bozmuş ve iktidarla karşı karşıya gelmiştir. Dershanelerin kapatılması, onlarca kamu görevlisinin yerinin değiştirilmesi , casusluk ve yasa dışı dinleme iddialarıyla soruşturmaların açılması ve yurt dışı okullara yönelik olumsuz çağrılarla bu mücadele devam etmektedir. Yurt dışındaki okulların siyasi mücadele dışında tutulmaları bu okulların varlıklarının korunması, Türkiye’nin sosyo-kültürel bir gücü olmaları nedeniyle önemlidir.

İktidar partisinin gücü bir parti olarak görülse de esasında bu başbakanın toplumda yaygın kişisel kabulüne dayanmaktadır. 12 yıllık iktidarda hala yüzde 47’leri bulan bir oy almayı son seçimlerde başarmıştır. Başbakanın siyasi ve hukuki danışmanlarının yetersizliği ve parti kanaat önderlerinin zayıflığı partinin önemli bir eksiğidir. Birçok bakanının bile bir belediye seçiminin üstesinden gelemediklerine yerel seçimlerde ortaya çıktı. Bir ülkedeki iç güvenlik ve siyasi polis teşkilatının değeri ‘testi kırıldıktan sonra değil; kırılmadan önce ‘bu durumu siyasilere iletme ve bu görüşünü kabul ettirme becerisiyle ölçülür.  Parti abisi usta siyasetçinin başbakanın rahatsızlanınca ‘ben biat etmiyorum’ çıkışı ve kendi memleketinde yıllardır yerel seçimi kazanamayışı da düşündürücüdür. İktidar partisi tek adamın kişisel liderlik başarısı üstünden yola devam ediyor. Parti büyüklerinin İdris Naim Şahin, Abdüllatif Şener, Dengir Mehmet Fırat’ın dahi partiden ayrıldıklarında siyasi hayatlarının bittiği malumdur. Güneydoğuda belediye başkanı olmak isteyen aşiret sahipleri adaylar bile son seçimlerde kendi adlarıyla değil başbakanın adıyla halktan oy istemişlerdir.

2010 referandumunda meclisten geçirilemeyen madde ‘ siyasi partilerin kapatılmasının yasaklanmasıydı’ Bu hata,  bir doktorun ‘Ameliyat çok başarılı oldu ama hasta öldü’ demesine benzedi. Hakkında ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı’ olduğu iddiasıyla daha önce kapatma davası açılmış olan parti bu tehlikeden para cezasıyla kurtulmasına rağmen bu tehditten parti kapatmayı anayasa hükmü yapamaması nedeniyle tamamen vareste olamadı.

Cemaatler, cemiyetler tüzel kişiliği olmayan etki ve derinlikleri şeffaf olmadıkları için kestirilemeyen yapılar oldukları için güçleri bilinemez. Onların tesirleri, hadise vuku bulunca malum olur. Yerel seçim zaferinden sonra ‘halk bize cemaatlerden hesap sorma yetkisi ve görevi vermiştir’ denilmesi cemaatle iktidarın mücadelesinin devam edeceğinin işareti oldu.Bu mücadelenin sonuçları toplumsal ve siyasi hayat için yıkıcı olabilir. Twitter kararında, doktorların tam gün yasasında, Danıştay’ın adli kolluk yönetmeliğinin yürütmesinin durdurulmasında ve hatta hükümet mensupların asliye hukuk mahkemelerinde açtıkları hakaret nedeniyle tazminat davalarında verilen ‘hakaret yoktur, ağır eleştiri vardır’ kararları dikkat çekicidir. Anayasa Mahkemesinin oy birliğiyle haklı olarak temel hak ve hürriyetlerin dokunulmazlığı, kişinin düşünce ve vicdan hürriyetinin korunması nedeniyle verdiği karar da önemlidir. Bu karar üzerine paralel yapı ‘Anayasa Mahkemesinde de etkili midir?’ soruları sorulmaya başlandı. Hakkında daha önce kapatma davası açılmış olan bir parti için Anayasa Mahkemesinin bu tür blok kararları bir sendroma ve böyle bir dava açılırsa çıkacak karar hakkında ‘kuvvetli şüpheye’ neden olmaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığındaki siyasi partilerle ilgili üç savcının faaliyetleri ve mahkeme esas defterine yazdıkları iddianame kayıtları muhtemelen düzenli takip edilmektedir.

Cemaatin tetikleyeceği ‘bir parti kapatma ’davası siyasi hayatı alt üst edebilir. Cemaatin Büyük Selçuklu Devleti ve Abbasileri yıkan ve onlarca irili ufaklı beyliği tarihe gömen Haşhaşilerle kıyaslanması bir kıyas hatasıdır. Haşhaşilere benziyorlarsa rakiplerinin şansı çok azdır. Çünkü Haşhaşileri devletler değil; sadece doğudan gelen büyük tehlike olan Moğollar,  zamanın yıpratıcılığına ve ilk heyecanın azalması üstüne yenebilmişlerdir. Tarih ve edebiyat buna şahittir!

Av. Güney Cuma CAN  KESK/BTS ITF Delegesi