AYNI MAHALLENİN ÇOCUKLARI ANTAKYA VE MARDİN Av. Güney Cuma CAN

Antakya ve Mardin bir evin biri batıya, Akdeniz’e; diğeri doğuya, Mezopotamya’ya bakan iki odası gibidir. Her iki kent köklü geçmişinin verdiği vakarla geleceğe bakmaktadır. Çok kültürlü yapılarıyla bilinen bu kentlerin sokaklarından Arapça, Türkçe, Kürtçe ve bazen Süryanice ile bir köy de olsa Vakıflıda Ermenice akar.

Mardin Süryani, Mahallemi, Arap, Kürt, Türk kültürünün Türkçeyle harmanlanmasıyla kendine has otantik bir kültüre sahiptir. Mardin dillerin, dinlerin, inançların harman yeridir. Süryaniliğin Kudüs’ü olan başta Mor Gabriel kilisesi olmak üzere zarif taş yapıtlarda hayat bulan onlarca cami, medrese, türbe, müze, hana ev sahipliği yapar. Kasımiye medresesinde İslam kültürünün ilk bilimsel çalışmaları sanki dün yapılmıştır. Cezeri mekanik saati için hala çalışmaktadır, geniş boz ovaya bakan kalede olan Kasımiye medresesinde. Taş mimarinin başkenti olan bu kente girişte kentin UNESCO koruması altında olduğunu belirten tarihi bir kültür kenti olduğuna işaret eden levhalarla karşılaşırsınız. Dara harabeleri, onlarca tarihi kilise, cami, manastır, Midyat’taki  telkâri satan dükkanlar, hanlar, Estel  konakları ve eski evlerin duvarlarına bazen de meydanlara yapılan tavus kuşu süslemeleri size farklı bir kültür havzasında olduğunuzu hissettirir.

Antakya Roma İmparatorluğunun Roma, İskenderiye’den sonra gelen üçüncü büyük metropolü, Doğu Akdeniz’in kraliçesiydi. Şimdi bile aydınlatılması bazen başarılamasa da, Kurtuluş caddesi  (Herod )dünyanın ilk aydınlatılan caddesidir. Antakya’nın ilkleri arasında Hristiyan adının ilk kullanıldığı yer olması, ilk kilise Sen Piyer, Anadolu’da kurulan ilk cami Habibi Neccar, dünyanın en büyük üçüncü mozaik müzesi, Türkiye’nin tek ermeni köyü Vakıflı, ülkeler aşan ters akan Asi ve dünyanın ikinci büyük sahili Samandağ plajı akla gelir. Antakya, Akdeniz’e Samandağ, Arsuz ve İskenderun’la açılır. Akdeniz uygarlığı Anadolu kültürü ve Mezopotamya’ya bu kapıdan girer. Antakya’nın tarihi dar sokaklarında yaptığınız kısa bir yürüyüş eski zamanlardan bugüne yapılan bir zaman tüneli yürüyüşü gibidir. Avlularında portakal ve limon ağaçlarının olduğu cumbalı, taş ve ahşaptan oluşan evlerin yanında uzanan yeni apartman ve siteler eski ve yeniyi bir arada bulundurur. Antakya tarihi bir kenttir ama geçmişe takılı kalmaz, İskenderun, Dörtyol gibi büyük endüstri ilçeleriyle moderndir de aynı zamanda.  Antakya’nın çok kültürlülüğü mutfağına da yansır. Onlarca mezesi, baharatlı yemekleri, künefe, kabak gibi tatlıları  ile dünya gurme ( lezzet) başkentliğine aday olması; Akdeniz ve  şu an  savaş gazisi olan Halep ile doğu mutfağının bir araya gelmesi ile mümkün olabilmiştir. Abbas Güçlü bu mutfakla tanışmasını köşesinde heyecanla  ’ Sadece Antakya mutfağını tatmak için, değil haftalar, aylar gerekebilir. Buna bir de yöresel diğer tatlar, özellikle de Arap mutfağı eklenince ne yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Antakya’da halen 35 çeşit ekmek, onlarca çeşit çorba, 30’a yakın meze, 300’e yakın da tencere yemeği ve kebap var. Her mevsim için ayrı bir mönü söz konusu. Mutfak, bulunduğunuz mevsime ve o dönemin mahsulüne göre şekilleniyor’  şeklinde anlatır.

Çok kültürlü bu kentler yakın tarihin ve bugünün acılarıyla da sınanmışlardır. Mardin Kürt sorununun, Antakya ise Suriye savaşının yıkımı ve yorgunluğunu yaşamaktadır. Dünya tarihi kentleri arasında olan bu kentler savaşın, kardeş kanının, göz yaşının acısını kendi halklarına güvenerek metanetle aşacaklardır. Antakya, bu aralar evlatları Abdullah Cömert, Süleyman, Ali İsmail’in kaybına üzgün, Reyhanlı patlamasına kızgın, savaş mağdurlarına değil de dünyanın her yerinden kardeşlerini boğazlamaya,  demokrasi ülkeleri Arabistan, Katar, Çeçenistan’dan gelen katil sözde mücahitlere ev sahipliği yapmaktan utanç duymaktadır.  Antakya ve Mardin binlerce yıllık tarih süzgecinden bu günlere gelmiş, kadim, güngörmüş kalender kentlerdir.  Sessizlikleri olgunluklarındandır. Acıyı  sessizce içinde yaşayıp insan sevgisi ve metanetle bu karanlık zor günlerden kendilerini anlamayanlara, ötekileştirenlere kendilerine layık olmayan bu kültürlerden bihaber yöneticilere inat, azimle, mücadeleyle  geçmeyi başaracaklardır. Antakya ve Mardin dünün değil, tarihin çocuklarıdır!

 

Av. Güney Cuma CAN

KESK/BTS  ITF DELEGESİ