Yukarı Beyt-nahreyn (Mezopotamya)’da Arap Direnişleri ve katliamları – Mim Yavuz Binbay

Türkiye’de Arap haklarında bahsettiğimizde özellikle belirli kesimlerce Arap ve Sami halk topluluklarının hak mücadelesi olmadığını bu sebeple bir hak talebinin de olmayacağı gibi akıldan uzak tepkileriyle karşılaşmaktayız. Bu tepki sadece kahve muhabbetleri olarak adlandırılan türde kalsa kâ’ale alınmaz ama ne yazık ki bu tepkilerin kaynağını belirli politikalar üreten dinamiklerden alınca ve himaye görünce bu propagandaların kaynağının temeli olmayan yalanlar üzerine kurulu ırkçı – Şoven propagandalar olduğu gerçekliğini ortaya koymak gereklidir.

Beyt-Nahreyn/Mezopotamya’da son dönemlerde belirli kesimlerce bilinçli olarak tarihsel alanda Güneş Dil Teorisi versiyonu ciddi bilgi kirliliği pompalanmakta, tarihsel gerçeklikler alt üst edilmeye çalışılmaktadır. Katliamların damgasını vurduğu Beyt-Nahreyn tarihinde mağdurların çektikleri acılar ikinci plana itilerek veya halkların kendileri dahi yok sayılarak, tıpkı Mustafa Kemal’in birilerini toplayarak veya bir şeyler yazıp çizenleri tarihçi olarak adlandırarak yeni bir tarih uyduracaksınız talimatıyla başlayan akıldan ve bilimsel gerçeklerden uzak Sümerler Türk’tür saçmalamasına varacak boyutlara ulaşan anlayışın benzer bir versiyonuna, Beyt-Nahreyn’in asal unsurlarını (Arap ve Aramileri) yok sayan tekçiliğe dayalı hayali bir kurgu oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Bir hususu net olarak ortaya koymak istiyorum bir halkın çektiği özelliklede katliam gibi acıları diğer halkların benzer acılarının önüne koymak bu insanlık suçlarının faili olmak veya yataklık etmektir. Bu sebeple bu coğrafyada insanlığa karşı işlenmiş suçların mağdur halkları Arap (19.yy) Ermeni, Süryani, Kürt, Yezidi, Alevi… vd. (20.yy) saygıyla anıyorum.

Tarihleriyle cesurca, hiçbir bahanenin arkasına saklanmadan, net olarak bilimsel metotlarla yüzleşmeyen toplumların geleceklerine umutla bakmaları ve birlikte yaşadıkları toplumlara güven vermeleri mümkün değildir. Tarihimizle yüzleşince de bahaneler üretmemek gerekir.

Şimdi gelelim Arap ve Sami halk topluluklarının bu coğrafyada direnmediği savına. Bu konuyu şimdilik çok gerilere gitmeden 19.yy sonlarından Beyt-nahreyn/Mezopotamya’nın halende Irak ve Suriye coğrafyasında en büyük Arap aşireti olan Şammar katliamıyla ve bunun asal faillerinden olan Hamidiye Alaylarının asıl kuruluş sebepleri ile başlayalım. Bu yazı uzun bir yazı olacağından okuyucunun anlayış göstermesini diliyorum.

Hamidiye alayları neden ve kimlere karşı kuruldu? Bu soruya verilen ilk cevap Ermeni ve Süryani kadim halklarına bir başka deyişle gayrimüslim halklara karşı kurulduğudur. Bu doğru ama eksik bir cevaptır. Çünkü bu iki halkın yapısına baktığımızda Arap ve Kürt halklarının aksine zanaatkâr, ticaret erbabı ve çiftçi olarak adlandıracağımız ve silahlı güç örgütlenmelerine dayalı olmayan bir toplumsal örgütlenme yapısına sahiptirler. Böyle bir örgütlenmesi olmayan bir yapıya karşı neden böylesine kural tanımayan bir silahlı güç örgütlenmesine ihtiyaç duyulsun? Olaya bu açıdan bakıldığında sorumuza verilen cevap tam olarak yerine oturmamakta eksik bir yan kalmaktadır.

Hamidiye alaylarının teşekkülü tamamen Kürt, çerkez, Türkmen ve Karapapak aşiretlerinden oluşturulmuştur. Bölgede ciddi ve ezici bir nüfus yoğunluğuna ve silahlı güce sahip Arap aşiretler Hamidiye alaylarına alınmamıştır. Hamidiye alaylarına Ermeni ve Süryanilerinde alınmadığı düşünüldüğünde bu durum Hamidiye alaylarının kimlere karşı ve oluşum sebeplerine açıklık kazandıracak ciddi bir husustur.

Abdülhamid döneminde kurulan Hamidiye Alayları, sağladığı geniş imtiyazlar dolayısıyla, içlerinde Milli Aşiretinin de bulunduğu diğer aşiretler tarafından ciddi rağbet gördü. Aşiretler bu alaylara katılarak gerek Abdülhamid döneminde gerekse sonraki yıllarda kuruluş gayesine uygun hizmet etti. Aşiretiyle birlikte bu alaylara dâhil edilen İbrahim Paşa ise, devletin verdiği imkân ve yetkileri şahsi çıkarları doğrultusunda kullanarak bölgede ciddi huzursuzluklara yol açtı.

Zeki ve Şakir Paşaların teklifi ve işbirliği üzerine Rus-Kazak alaylarından esinlenerek organize edilen Hamidiye Alayları, 1890 tarihinden itibaren oluşturulmaya başlanmıştır. Alaylar, Türkmen, Karakalpak, çerkez ve Kürt aşiretlerinden teşkil edilmiştir. 1891’de pek çok aşiret reisi ve ileri gelenleri İstanbul’a gelerek padişahı ziyaret etmişler ve itaatlerini arz etmişlerdir. Abdülhamid her birine armağanlar, nişanlar vermiştir. Bu ziyaretler ilerleyen yıllarda da devam ederek halife padişahın, aşiretler üzerinde doğrudan himaye ve yakın münasebeti sağlanmıştır. Ayrıca İstanbul’da açılan Aşiret Mektebinde, aşiret reislerinin çocukları okutulmuştur. Padişah Abdülhamid’in bu mektepte okuyan çocukları himaye etmesi, memuriyetlere ataması; aşiretleri kendisine daha sadık hâle getirmiştir. Hamidiye Alaylarına mensup aşiretler, geniş imtiyazlar elde etmiştir. Bölgede fiilen ve hukuken üstün bir duruma sahip olmuşlardır. Aşiretin, aşiret reisinin; devlet katında, sultan nazarında itibarı artmış, silah ve maddi güç kazanmışlardır. Nizami orduda askerlik yapma yükümlülüğünden kurtuldukları gibi, kendilerine vergi muafiyeti de getirilmiştir (Kodaman, 1987: 37). Bu geniş imtiyazlar, aşiretleri, Hamidiye Alaylarına dâhil olabilmek için büyük bir yarışa soktuğu gibi; kıskançlıkları ve eski husumetleri de beraberinde getirmiştir. En büyük aşiretlerinden biri olan Milli Aşireti de İbrahim Paşanın reisliği döneminde bu alaylara dâhil edilmiştir. Konuya girmeden önce Milli Aşiretine ve İbrahim Paşaya kadar aşiretin, bölgedeki vaziyetine göz atmak yerinde olur.

Ancak Hamidiye alaylarının teşekkülü hususuna ve tarihleri döneminde gerçekleşen olayları incelediğimizde bu konu daha net anlaşılmaktadır. Bu dönemde önem arz eden Şammar Arap ve Milli Kürt aşiretlerinin oynadığı rolleri değişik kaynaklardan inceleyecek olursak.

Şammar Aşireti, Mardin’in güneyinden başlayıp Arabistan yarımadasına kadar uzanan topraklarda nüfuz sahibi olan Şammar Aşireti Arap kökenli bir aşirettir.

Şammar aşiretiyle ilgili bilgiler, Kurt İsmail Hakkı Paşa’nın emriyle, 288/1871 yılında üçüncü defa çıkarılan Diyarbakır Vilayeti Salnâmesi’nde bulunmaktadır. Salnâme’ye göre bu aşiret Arab Aşireti olarak yer almaktadır. Salnamede Şammar Aşireti ile ilgili malumat şöyledir;
“Tahkike nazaran aşiret-i merkume ale’l-umum 10’000 haymeyi cami’ bir aşiret olup şeyhleri üç familyadan ibarettir. İş bu üç familyanın birincisi, El-Cerbe tabir olunan familyadır ki, şeyhleri İzzetlü Ferhan Paşa ve Şeyh Abdülkerim ve Abdürrezzak ve Abdurrahman ve Ma’cun ve Muhammed ve Faris’dir. Muma-ileyhimin hepsi karındaştırlar.

İkincisi, Ez-zeydan tabir olunur familya olup Semir ve Gazban namıyla iki ma’ruf şeyhleri vardır. Bir vakitten beri şu familya ile El-Cerbe familyası arasında nifak ve şikak vaki’ olduğundan 1500 hayme miktarı cemaatlerini alıp Haleb Vilâyet-i Celilesi dâhilinde seyyar bulunan Anze Aşireti derununa dehalet etmişlerdir.

Üçüncüsü, El-‘Amur denilen familya olub, şeyhleri Ceza’ ve El-Hamis nâm kimesnelerdir.
Bunlardan ma’ada aşiret-i mezkure fürûundan El-Harise, Es-Sayyih ve El-Nihim ve El-Sebat ve El-‘Amud ve El-Feddağa ve El-‘Abade isimleriyle mevsum bir takım kabileler daha olub bâlâda isimleri tasrih kılınan büyük şeyhlere tabi’dirler.

Aşiret-i mezkure külliyetli ağnam ve deveye malik olub yapağı ve revgan-ı sade, koyun ve kuzu ve deve sarfiyatından pek çok ticaretleri olduğu gibi kendi melbusâtları içün muhtaç oldukları eşya ve zahireyi çöle civar elviye ve kasabat ve kura ahali-i meskunesinden akçesiyle alurlar ve ağnam ve yapağı ve yağ ve deve iştirası içün içlerine tüccar giderler.

İşbu Şammar Aşireti, Siverek ve Urfa ve Belih ve Harran ve Mardin ve Cebel-i Abdülaziz ve Musul ve Tel’az ve Cebel-i Sancar aralarında bulunan bir yerde geşt ü güzar edüb seyr’ül sefer eylerler”
Şammar Aşireti kış mevsiminde Demirkapı, Unyat ve Sincar’ın kuzey ve güneyi ile Cebel-i Abdülaziz’in etrafına kadar olan sahada yaşıyorlardı. Yaz mevsimindeki ikametleri ise Sincar Dağı ile Cebel-i Abdülaziz arasındaki sahada olmuştur.

ŞAMMAR, hala bölgedeki en etkili aşiret konumunu korumaktadır. Suriye’den Arabistan’a kadar geniş bir alana yayılmış bir aşiret. Aşiretin üyeleri arasında Sünniler’in dışında Şiiler’in de olması. Suriye’de de üyeleri olan aşiretin en tanınmış üyesi ise Suudi veliaht prensi Abdullah’ın eşi. Aşiretin lideri Şeyh Musin Adil El Yaver, Irak’ın devlet başkanı Yaver’in yakın akrabası. Şammar, Kürtler’le de dostane ilişkilere sahiptir…

Tarihçesi, Arabistan kökenli bir aşiret olan Şammar Aşireti Mardin’in güneyindeki alanlarda yerleşimler kurmuştur. Bölgeye yerleştikleri günden itibaren dominant bir karaktere sahip olan aşiret sık sık Osmanlı devletine karşı başkaldırmış, bu aşireti zayıflatmak amacıyla bölgeye bazı Kürt ve Türkmen aşiretler yerleştirilmiştir. Fakat bu çalışmaların başarısızlığa uğraması aşiretin kalıcı olarak bölgeyi nüfuzu altına almasına sebep olmuştur. 19. yüzyıla gelindiğinde Diyarbakır Valisi Mehmed Reşid Paşa bizzat bu aşiret ile mücadele etmiştir. Aşiretin çok serbest hareket etmesi devleti sürekli zor durumda bırakmış; Sultan II. Abdülhamid, aşiretin şeyhi Ferhan’a paşa unvanı vererek bu güçlü kitleyi devlet tarafına çekmeye çalışmıştır.[20] Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler adlı raporunda Şammar Aşireti’ni çekirge sürüsüne benzetmiştir. 20. yüzyılın başlarına kadar dizginlenemeyen aşiret, yeni sınırların çizilmesiyle çoğunluğu Suriye ve Irak tarafında kalmış ve Türkiye topraklarındaki etkisini yitirmiştir. Aşiret günümüzde Irak’ın ve Suriye’nin en güçlü gruplarından biridir. Irak’ta Devlet başkanlığına getirilen Gazi Meşal El-Yaver de bu aşirettendir.

Faaliyet Alanları: Çöl aşiretlerinin çoğunda olduğu gibi Şammar Aşireti de hayvancılık ile geçiniyordu. At, deve ve küçükbaş hayvan yetiştiren aşiret bunları kuzeydeki şehirlere satarak geçimini sağlamaktaydı. Amerikalı Misyoner ve Casus Gertrude Bell günlüklerinde Şammar aşiretinin kervanlardan vergi aldığını belirtir.[21]

Milli Aşireti, Çoğunlukla Mardin-Viranşehir-Siverek üçgeninde yaşayan Milli aşireti Kürt kökenli büyük bir aşirettir. Hamidiye Alaylarının önemli bir gücü olan bu aşiret, 1. Dünya savaşı esnasındaki Milli İsyanı ile tanınmıştır.

Tarihçesi, Milan Aşireti de denilen Milli Aşireti Erzurum, Mardin ve Urumiye üçgeninde yaşayan büyük bir Aşiretler konfederasyonuna verilen genel bir isimdir. 16. Yüzyılda etkinlik göstermeye başlayan aşiret Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı saflarına geçmiştir. Kışın Mardin’de Yazın ise Urumiye’de konaklayan aşiret Osmanlı tarafına geçtiği yıllardan sonra İran’daki arazilerden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Geniş olması sebebiyle sık sık iç çatışmalar yaşayan aşiret zamanla pek çok parçaya bölünmüş, 19. Yüzyılda sadece Mardin ve Viranşehir bölgesinde gücünü koruyabilmiştir.

Faaliyet Alanları: Göçebe yaşıyor olması bu aşiretin hayvancılığı birincil geçim kaynağı olarak görmesini sağlar. İç çatışmaların yoğun olduğu aşiret sık sık komşusu Arap Şammar aşireti ile savaşmışsa da 19. Yüzyılın başına kadar pek bir varlık gösterememiştir. Bölgedeki bütün aşiretlerde olduğu gibi bu aşiret de bölgede talan faaliyetleri yürütmüştür. [23]

İki Aşiretin Faaliyetleri ve Çatışmaları: Bölgede etkin bir konumda olan bu iki aşiret birbiriyle sık sık çatışmalara girmişlerdir. Hamidiye Alaylarının kurulmasına kadar geçen süre içerisinde Şammar aşiretinin bu çatışmalardan hep daha etkin çıktığını görüyoruz. Fakat Milli aşireti bu yapılanmaya katılarak devlet saflarına geçmiş gerek lojistik manada gerekse politik anlamda rakibine üstünlük sağlamıştır. Devlet arşivlerinde bu iki aşiretin çatışmalarını ele alan ellinin üstünde tasnif edilmiş belge mevcuttur. Mesela Şammar Şeyhi Faris Paşa Siverek ve Diyarbakır bölgesini kontrolü altına almış [24] sonuçta devlet erkânının araya girmesiyle İbrahim Paşa ve Faris Paşa barıştırılmışlardır. [25] Aşiretler kendilerine tabi olan küçük aşiretlerden vergi almaktaydılar. Zaman zaman bu iki aşiret arasında tebaa değişimi olmuş, küçük aşiretler menfaatleri doğrultusunda taraf değiştirmişlerdir.[26]

Hamidiye Alayları ile İlişkileri:1891 yılında Hamidiye alayları kurulunca Milli aşireti Reisi İbrahim Paşa bu oluşuma sıcak bakmış ve aşireti ile birlikte alaylara katılmıştır. İstanbul’a giderek sultan ile görüşen İbrahim Paşa aşireti içerisinden dört alay teşkil etmiştir. Bölgedeki alayların en güçlüsü konumuna gelen milli Aşireti Mardin Livasının liderliğini üstlenmiş, İbrahim Paşaya da mirliva rütbesi verilmiştir.[27] Öte yandan çok güçlü askeri birliklere sahip olan Şammar aşireti Hamidiye Alayları’na dâhil edilmemiştir. Kayıtlara göre on beş alay oluşturabilecek kuvvette olan Şammar Aşireti gerek devlet ile sık sık ters düştüğünden gerekse etrafındaki aşiretleri bertaraf edecek kadar güçlü olduğundan, gayri-Müslümlerin hamisi olduğundan ve diğer Arap bölgeleriyle bağlantılı olması sebepleriyle bu alaylara alınmamıştır. Bir birine rakip olan bu iki aşiretten birinin devlet saflarına geçmesi güç dengesini değiştirmiş, Şammar Aşiretine mensup bazı aşiretler Milli Aşireti’nin tabiiyeti altına girmişlerdir. Bu dönemde bir birine eşitlenen güçler çatışmaların artmasına sebep olmuş Şammar aşireti bazen binlerce kişilik kuvvetler toplayıp bölgeyi kontrol etmiştir.

Bölge Halkının İki Aşirete Bakışı: Şehir eşrafının aşiretlere bakışı genelde aynı düzlemdedir. Özellikle gayrimüslimlerin yaşadığı şehirler aşiretler tarafından sürekli tehdit edilmiş ve yağmalanmıştır. Bu yağmalamalardan Mardin de büyük oranda etkilenmiştir. Hamidiye Alayları kurulduktan sonra devlet görevlilerinin işleri bir nebze kolaylaşmış olsa da halkın sorunları değişmemiştir. Zira arkasına devlet desteğini alan aşiretler daha saldırgan olmuş artık çekinecekleri bir otorite kalmamıştır. Milli Aşireti’nin güçlenmesi halkın Şammarlar’a sempati duymalarına sebep olmuştur. [28]Şehir halkının iki aşiret arasındaki çatışmalardan zarar gördüğü bir gerçektir. Lakin arkasında devlet desteği olan bir aşirete karşı hak iddia edememeleri Milli Aşireti’ne olan bakış açılarını olumsuz yönde etkilemiştir. Musul Valisi Hazım Tepeyran’ın anılarında anlattığı gibi devlet haksız da olsa Milli Aşireti’ni desteklemiş bu da bölgede ciddi bir hukuk boşluğu doğurmuştur.[29]

Şehir eşrafı zaman zaman aşiretler arasında arabuluculuk da yapıyorlardı. Mardinli Abdulgafur Efendi’nin Şammar aşireti ile görüşmesinde bu aşirete yapılan haksızlık açıkça ortaya çıkar.[30] Yapılan haksızlığın giderilmesi amacıyla Mardin civarına gelen Şammar aşireti reisi Şeyh Faris hakkını almadan gitmeyeceğini ve İbrahim Paşanın cezalandırılması gerektiğini beyan etmektedir. Bu örnekler bölge halkının Hamidiye Alayları’na karşı olumsuz tavrının önemli bir göstergesidir.

Hamidiye Alayları’nın Bölgeye Sosyal Etkileri: Aşiretlerin silahlanması bölgedeki halkı olumsuz yönde etkilemiştir. Devlete bağlı jandarma ve askerlerin koruduğu şehirler bu dönemde devletin desteklediği aşiretlere açık hale gelmiştir. Daha önceleri aşiretlerin saldırılarından şehir kuvvetleri ile korunan halk bundan sonra korumasız kalmış ve Hamidiye Alaylarına katılmayan aşiretler ile yakınlaşmaya başlamıştır. [31] Köy ve kasabalarda durum daha vahim bir hal almıştır. Bazı küçük aşiretlerin devletten aldıkları desteği gayrimüslim köylerini yağmalama amacıyla kullanmaları sosyal manada sorunları beraberinde getirmiştir. Çok büyük olmayan Kiki Aşireti Mardin çevresindeki Eskikale ve Benabil gibi Süryani köylerini yağmalamış buna rağmen herhangi bir ceza almamışlardır.[32] Hakkâri dağlarında yaşayan Nesturî Süryaniler İbrahim paşa kuvvetlerince katledilmiş ve bölgedeki kırsal kesimi mesken tutan diğer gayrimüslim halk göç etmek zorunda kalmış bu da bölgenin demografik yapısını değiştirmiştir. Köylerin ve kırsal yerleşimlerin emniyetinin bozulması buralarda yaşayan insanların şehirlere göçmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla küçük aşiretlerin bir kısmı bu dönemde yerleşik hayata geçmişlerdir. Fakat istatistikler 1890 ile 1927 yılları arasında Mardin şehir nüfusunun düştüğünü gösteriyor. 1880’lerdeki nüfus 30 bin civarında iken[33] 1927’de bu sayı 27 binlere kadar düşmüştür.[34] Bunun en büyük sebebi şüphesiz şehirdeki gayrimüslimlerin katliama uğramaları ve mecburi olarak göç ettirilmeleridir.

Ekonomik etkileri: Aşiretlerin silahlanması bölgedeki ticareti zedelemiştir. İran ve Irak tarafına giden kervanlar aşiretler tarafından yağmalanmış yaptırımlar da ortadan kalkınca yağma ve talan faaliyetleri artarak devam etmiştir. Özellikle şehirlerde yaşayan ve zanaat ile geçinen gayrimüslim vatandaşların tehdit edilmesi ve göçe zorlanması bölgedeki gelir kaynaklarını bayağı kısıtlamıştır. Özellikle Cizre tarafındaki aşiretlerin faaliyetleri ticaret yolları üzerinde bulunan bölgenin tercih edilmemesine sebep olmuş buradaki ticaret neredeyse durma noktasına gelmiştir.

Siyasal etkileri: Hamidiye Alaylarına katılan aşiretlerin büyük çoğunluğunun Lozan anlaşması sonucu Türkiye topraklarında kaldığı görülebilir. Dolayısıyla Hamidiye alayları projesinin etkisiyle yukarı Beyt-nahreyn /Mezopotamya Türkiye sınırında kalmıştır.[35]

Şammar Aşiretinin Islah ve İskân Çalışması İsmail Hakkı Paşa’nın Diyarbakır Valiliği sırasında ıslah ve iskân için en fazla uğraştığı aşiret, Şammar Aşireti’dir. İsmail Hakkı Paşa, Şammar Aşireti’nin 1286-1289/1869-1872 yılları arasında, Diyarbakır Bölgesi’nde yapmış olduğu isyanlara karşı, Kürt aşiretlerinde desteğini alarak çok çetin mücadeleler vermiştir.

Şammar Aşireti, 1286 / 1869 yılından itibaren Urfa, Siverek ve Mardin taraflarından Nusaybin’e kadar, Diyarbakır bölgesinde bulunan ve sayıları 600 kadar olan köylere gelip bu bölgeyi kontrolleri altına almışlar… Şammar Aşireti’ne karşı bölgede mücadele etmek için Asâkir-i Seyyare adıyla bir kuvvet oluşturulmuş ve bu kuvvet için 800 adet iğneli tüfenk alınmıştı.

İsmail Hakkı Paşa, Dâhiliye Nezareti’nden gelen tahrirat üzerine, çeşitli tedbirler almak için 1286/1869 yılının yaz mevsiminde bölgeye geldi. Bir miktar asâkir-i seyyare kuvvetlerini münasip yerlere iskân edip bu çalışmalarını Dâhiliye Nezareti’ne arz etti. Dâhiliye Nezareti’nden gelen cevapta, Şammar Aşireti Reisi Şeyh Abdülkerim’in diğer aşiretler nezdinde büyük etkisi olduğu bildirilerek kendisine buyruldu verilmesi istenmişti. Bu emir üzerine Şeyh Abdülkerim’e 27 Nisan 1870 tarihinde Diyarbakır Vilâyeti tarafından buyuruldu verildi. Söz konusu bu buyruldu da Şammar Aşireti Reisi Şeyh Abdülkerim’in Diyarbakır Vilâyeti dâhilinde bulunan çöl tarafının muhafazasına tayin edildiği belirtiliyordu.

Ancak, önceden iskân edilmiş olan aşiretler zamanla bulundukları yerleri terk ederek Şammar Aşireti’ne katılmışlardı. İşte bu yüzden, vilâyet meclisinden verilen mazbata gereğince bu aşiretlerin Şammar Aşireti’ne katılmaması ve bulundukları yerlerde kalmaları istenmişti. Buyuruldu da Şeyh Abdülkerim’in görevleri arasında, Şammar Aşireti’nden olmayan kabilelerin hiç birisinin Şammar içinde kabul edilmeyerek Cubur, Şerâbi, Bakara, Tayy Aşiretleri gibi diğer aşiretlerin Şammar’a iltihak etmiş olan gruplarının hükümetin istediği yerlere sevk ettirilmesi, diğer aşiretlerden bir hane bile Şammar içine gider ise, bunun familyası ile beraber derhal eski yerine gönderilmesinin sağlanması bulunuyordu.

Şammar Aşireti reisi Şeyh Abdülkerim’e Diyarbakır vilâyeti tarafından verilen buyruldu ile çevredeki diğer aşiretlerin Şammar Aşireti’ne karışıp taciz hareketlerinde bulunmaları önlenmiş, ayrıca bunların devlet tarafından tesbit edilecek başka yerlere şevkiyle iskân edilmeleri planlanmıştı. Ancak Şammar Aşireti’nin yerleştiği Re’sulayn ve Nusaybin kazalarının özel bir idare ile Zor Mutasarrıflığı’na bağlanması, bu aşiretin devlete karşı ayaklanmasına yol açtı. İsmail Hakkı Paşa Re’sulayn ve Nusaybin civarlarında bulunan Şammar Aşireti’nin daha iyi kontrol altında tutulabilmesi için bu iki yerleşim yerinin adı geçen mutasarrıflığa bağlanmasının uygun olacağını düşünerek Dersa’âdet’e başvurmuş ve Dersa’âdet de Zor Mutasarrıfı Arslan Paşa’yı durumdan haberdar etmişti. Böylece Re’sulayn ve Nusaybin kazaları Zor Mutasarrıflığı’na bağlanarak idareye başlanmıştı.

Şammar Aşireti’nin reisi Şeyh Abdülkerim ve kardeşi Abdürrezzak, Re’sulayn ve Nusaybin’in Zor Mutasarrıflığına bağlanmasına razı olmayarak karşı koydular. Mardin’in bazı nahiyelerine ve Cizre kasabasına kadar gelerek kontrolleri altına aldılar. Bu durum Mardin Mutasarrıfı tarafından îsmail Paşa’ya bildirildi. İsmail Paşa hemen emir vererek Diyarbakır’daki Süvari alayı ve Re’sulayn’da bulunan Seyyare zabtiye bölüklerinin bölgeye hareket etmesini istedi. Kendisi de Mardin’e hareket etti.

İsmail Hakkı Paşa bölgede en çok nüfusa sahip olan Şammar Aşireti’ni kontrol altında tutabilmek için aşiret reisi Şeyh Abdülkerim ile görüşüp yerel yönetim yetkisi vaadedip Şeyh Abdülkerim’in nezdinde diğer küçük aşiretlerin Şammar Aşireti’ne katılarak güçlenmelerinin engellemeyi hedeflemişti. Ancak Şeyh, İsmail Paşa’nın bu planını anlamış, vilâyette göçmen aşiretleri organize ederek bu planı boşa çıkarmıştı. Bu durum karşısında İsmail Paşa, Şammar Aşireti’ne karşı saldırıya geçti.

İsmail Hakkı Paşa’nın bölgeye hareket ettiğini duyan Şeyh Abdülkerim, telgraf hatlarını bozarak Cizre’den aşağıya doğru çekilmişti… Şammar Aşiretinin bir kolu ise, Cizre’den aşağıya doğru hareket ederek Beşhabur Nahiyesi’ne hücum etmişti…

İsmail Hakkı Paşa, Dâhiliye Nezâreti’nden gelen telgraf üzerine harekete geçmiş ve faaliyetleri hakkında Dersaadet’e bilgi vermeyi ihmal etmemiştir. Hamam Ali denilen yerde, Şammar Aşireti ile karşılaşılarak hezimete uğratıldıklarına dair, Dersaadet’e 11 Cemaziye’l-evvel 1288/29 Temmuz 1871 tarihli telgrafnâme gönderdi. Bu telgrafnâmede İsmail Hakkı Paşa, şu bilgileri vermiştir:
“Taliya taburunun her ikisi, süvari bölükleri Miralay Osman Bey kumandası ve asâkir-i zabdiye ile aşâir-i atlusu Kürd Osman Ağa refakatiyle bir koldan gelen altı bölük astarlu binbaşıları Hakkı Efendi ve seyyare bölükleri tabur ağası Şemhal Bey ve asâkir-i atlusu da Mardinli Hacı Süleyman Ağa ile diğer koldan Şammar Arabanı’nın tertibi zımnında kaç gün önce gönderildiği gibi bir tabur asâkir-i şâhâne dahi Musul kumandanlığı canibinden hareket ettirildiği Bağdat Vilâyet-i Celilesi’nden cevaben alınan telgrafnâmede beyan buyurulmuştu: Binbaşı Hakkı Efendi, Hacı Süleyman Ağa ile arabân-ı merkumenin Hamam Ali’de tesadüf ederek aralarında çatışma olmuş eşkıya tarafından 19 nefer öldürülmüş, diğerleri firar etmiştir…”

Daha sonra İsmail Hakkı Paşa, 13 Cemazye’l-evvel 1288/31 Temmuz 1871 günü beraberinde bulunan askerler ile Musul’dan üç-dört saat aşağıda bulunan Hamam Ali Köyü’ne gelip yeniden konumlandı.

Hamam Ali Köyü’ndeki çatışmadan sonra Şammar Aşireti mensupları Musul’a bağlı Şirman Köyü’nde oldukları hafiyeler tarafından öğrenilince İsmail Hakkı Paşa, Miralay Osman Bey ile Kürt Osman Ağa’yı Şammar Aşireti’ni tenkile gönderdi. Dört saat süren muharebeden sonra Şammar Aşireti dağıtıldı. Bu muharebe ile ilgili bilgileri İsmail Hakkı Paşa, Erdebil’e bağlı Sendic Köyü’nden, Musul Telgrafhanesi vasıtasıyla Dersaadet’e telgraf çekerek göndermiştir. İsmail Hakkı Paşa, bu telgrafında konu ile ilgili şu bilgileri vermektedir:

“Şammar Aşireti’nin Şirman nam mevzide olduğu 16 Cemaze’l-evvel 1288 (2 Ağustos 1871) tarihli telgrafname ile bildirilmişti. Bunlardan 3’000 haneden mütecavizi burada bir cemiyete karar verdikleri tayin olunan casuslar vasıtasıyla tankik olunmasıyla Miralay Osman Bey kumandasıyla Taliya Taburu ve astarlu asâkir-i şahane ve seyyare ve zabtiye ve Kürd Osman Ağa, aşair atlusuyla sevkolunub oraya varmalarıyla dört saat kadar muharebeden sonra 500’den fazlası öldürülmüş ve bir haylucası Dicle Nehri’ne dökülerek gark etmiş velehü’l-hamd asâkir-i merkûmeden bile zarar ve ziyan isabet etmeyerek fakat asâkir-i zabdiye-i seyyareden iki nefer ölmüş bir nefer yaralanmış, aşair atlusundan 10 nefer yaralanmıştır. Çarpışmadan sonra Abdülkerim, kaçmış muharebe meydanında ele geçen emval, eşya ve sairenin bahsine gelince cins ve miktarını mübeyyin defteri derdest olduğundan zahire çuvallarıyla beraber şimdi meydanda bulunan çadırların mezkûr Şirman’a mesafesi yakın olup Bağdat Vilâyet-i Celilesi dâhilinde bulunan Tekriyyet Kasabası’na nehren şevkiyle orada muhafaza edilerek satılıp, emvallerine karşılık tutulmasının uygun olduğu Dahiliye Nezâret-i Celilesi’ne ve Bağdat Valisi Hazretleri’ne telgrafla arz ve iş’âr olundu.”

Şammar Aşireti’nin Bağdat Vilâyeti tarafındaki çatışmalarla ilgili olarak İsmail Hakkı Paşa, yine +Sendic’ten 6 Ağustos 1871 tarihinde çektiği telgrafla şu bilgileri vermiştir:
“Şammar’ın Bağdat Vilâyet-i Celilesi dâhilinde geşt güzar eden fırkalarının darb ve tenkiline Eşref Paşa Hazretleri kumandasıyla sevkolunan iki tabur bunları tazyik ederek çıkan çatışmada Abdülkerim’in kardeşi Abdürrezzak dahi bulunduğu vilâyet-i müşarun-ileyhadan alman telgrafnamede beyan buyurulmuş olduğu gibi iki nefer zevcesi de vefat etmiştir. Bu tarafça çoluk-çocuklarını çöl ortasında terk ve firar eden Şammarlular hakkında Musul’a telgrafnâme yazılmıştır. Bunlar yek-diğerini sekiz-on saat kadar aç ve susuz çölde su arayıp bulamadıklarından vefat ettikleri hafiye memurlarının dönmesiyle anlaşılmıştır.”

Şammar Aşireti bu katliamlar sonucunda artık mücadele edemez hale gelmiş ve dağılmıştı. Ancak Osmanlı ve Kürt Hamidiye alaylarının bu başarılarına rağmen aşiret reisi Şeyh Abdülkerim ele geçirilememişti. Bu durumu tehlikeli gören İsmail Hakkı Paşa, mutlaka şeyhin yakalanmasını istiyordu. Bunun için de arama faaliyetlerine devam etti.

Şammar Aşireti’nin son durumu ve ele geçirilen mallarla ilgili ismail Hakkı Paşa 23 Cemaziye’l-evvel 1288/9 Ağustos 1871 tarihinde Dersaadet’e çektiği telgrafta, Şammar Aşireti’nden kalan zahire ve çadırların Bağdat Vilâyeti’ne bağlı Tikrit Kasabası’nda satıldığını, hâsılatının kaydedildigini bildirdi. Yine aynı telgrafında Şammar Aşireti perişan edildikten sonra Dicle’de boğulanların yanında, çöllerde açlık ve susuzluktan ölenlerin sayısının 2’500’ü geçtiğini, Şeyh Abdülkerim ve kardeşi Abdürrezzak’ın oğullarının vefat ettiğini, geriye kalanlarının ise Sersar, Hazer ve Safra taraflarına çekilerek, burada su bulamadıklarından Habur tarafına çekilmek niyetinde olduklarını, içlerine gönderilen casuslar vasıtasıyla öğrenildiğini bildirdi.

Şammar Aşireti’nin isyanında başlangıçta Şeyh Abdülkerim’e katılan 2’000 haneden meydana gelen Es-Sayih Aşireti de, Şammar Aşireti’ne karşı uygulanan katliamdan sonra, aşiret reisi İsmail Hakkı Paşa’ya haber göndererek uzlaşma istediklerini bildirmişti. İsmail Hakkı Paşa gönderdiği cevabında ellerinde ne kadar mal varsa, teslim etmek şartıyla affedeceklerini bildirdi. Ancak Es-Sayih Aşireti yapılan anlaşma sonucunda her hanenin ikişer deve ve beşer koyun vermeleri kabul edilmiştir.

İsmail Hakkı Paşa, Şammar Aşireti’nin Diyarbakır ve havalisi için tehlike olmaktan çıkarmak için sonuna kadar mücadele etmekte kararlıydı. Nitekim Şammar Aşireti’nin takibini bırakmayarak 16 Cemaziye’l-ahir 1288/2 Eylül 1871 tarihinde Dersaadet’e telgraf çekerek bilgi vermiştir. Bu telgrafa göre, Şammar dağıtıldıktan sonra Şeyh Abdülkerim bir kaç yüz adamıyla Musul’dan aşağıda bulunan Sarsar’a gittikleri haber alınmıştı. Sarsar’a İsmail Hakkı Paşa’nın isteği ile 6. Ordu-yı Hümayun 13. alayının 1. taburu, takibe gönderildi. Askerin geldiğini duyan Şeyh Abdülkerim, 12’000 kadar adamıyla ilerlemek istedi. Fakat Fırat Nehri’nin geçitleri tutulduğundan geçidi olmayan bir yerinden yüzerek Şamiye’ye geçmeye çalıştı, bu sebeple birçok kayıp vermek zorunda kaldı.

İsmail Hakkı Paşa Dersaadet’e 21 Cemaziye’l-evvel 1288 / 7 Eylül 1871 tarihinde gönderdiği diğer telgrafta ise şu bilgileri vermektedir.

“Altıncı Ordu-yı Hümayun mensûbanından Miralay Osman Bey kumandasındaki asâkir-i şâhâne canibinden Elhede’de çevrilen eşkıya dağıtıldıktan sonra Sarsar nâm mevziide içtima’ eden eşkıyanın saire ile birleşmek üzere oraya gittikleri istihbar kılınmasıyla icabı kadar 10’000 asâkir-i şâhâne vesair atlısının Sarsar’a azimetleri Binbaşı Azmi Efendi ve Yakub Bey’le Kürt Osman Ağa’ya işar ve geçende dehalet eden Sâyih Aşireti’nden 500’ü atlı 1’000 kadar olmak üzere ve on günlük yem ve binekleri kendi yanlarında bulunmak üzere buradan tesyar olundu. Şayet eşkıya uzak mahalle savaştıkları anlaşılırsa fevkalade masraf ve memhubât-ı muamelenin hemen ru’yetiyle merkez vilâyete avdet-i âcizanem musammem olup keyfiyet Dâhiliye Nezâret-i Celilesi’ne arz olunduğunu beyan ederim.”

Şeyh Abdülkerim, Şamiye taraflarına geçtikten sonra, İsmail Hakkı Paşa askerle etrafını çevirerek sıkışıp kalmasını sağladı. Bu durum karşısında Şeyh Abdülkerim ise, Bağdat Vilayeti’ne mektup yazarak uzlaşma teklif etti, bu mektupta aşiretinin can güvenliği sağlanması koşuluyla kendisinin ne kadar mal, hayvan ve eşyası varsa hükümete terk edeceğini belirtti. Bağdat ise gönderdiği cevapta, kendiliğinden gelmesini aksi takdirde vurularak öldürüleceğini bildirdi. Bir yandan da harekete geçen İsmail Hakkı Paşa, Mirliva Salih Paşa kumandasındaki askeri ve destekçi Kürt güçlerini bir kaç koldan Şeyhin üzerine gönderdi. Taraflar arasında vuku’ bulan çarpışmalar sonucunda Şeyh Abdülkerim yaralı olarak ele geçirilip Bağdat’a getirildi.

İsmail Hakkı Paşa, 17 Eylül 1871 tarihinde Dersaadet’e çektiği telgrafta Abdülkerim’in ele geçirildiğini bildirdi. Şammar Aşireti Reis’inin bu şekilde ele geçirilmesi haberi Diyarbakır Kalesi’nden top atışı yapılmak suretiyle ahaliye duyurulmuştur.

Şammar Aşireti’ne karşı mücadele etmiş olan askerî ve mülkî erkânın isimleri Diyarbekir Gazetesi’nde belirtilerek muvaffakiyetleri ile ilgili şu bilgiler verilmiştir:
“Şammarluların kahrı zımnında Devletlü Vali Paşa hazretleri maiyyet-i aliyyelerinde bulunarak hüsn-i hidmetleri meşhud olan zevatın vuku’ bulan arz ve inha üzerine suret-i latifeleri icra buyurulmuş olmağla zevatın isimleri ve suret-i latifeleri gazetede dere olunur.”
Kurt İsmail Hakkı Paşa, Diyarbakır’daki aşiretlerin en büyüğü olan Şammar Aşiretine karşı acımasız saldırılarıyla elde ettiği kontrol diğer küçük aşiretlere de örnek teşkil ettiğinden Şammar Aşireti’nin itaat altına alınmasıyla diğer aşiretler üzerinde de nüfuz sağlanmış, onların ıslahı ve uygun yerlere iskân edilmeleri mümkün olmuştur.

Milli Aşireti ile Şammar Aşireti Arasındaki Mücadeleler (1895-1901); Milli Aşireti ile Arap Şammar Aşireti arasında çok eskilere dayanan bir husumet zaten mevcuttu. Güçlenen tarafın diğer aşiretin topraklarına göz dikmesi, yöredeki halkı ve küçük aşiretleri itaat altına alarak çıkar sağlamaya çalışması gelenekselleşmiş bir hayat tarzıydı. Hamidiye Alaylarına mensup olmanın avantajlarını elde eden İbrahim Paşanın kendi mekânını terk ederek, Şammar Aşiretinin ikametgâhı olan Cizre bölgesine yerleşmeye ve diğer bazı aşiretlerin topraklarına göz dikmeye başlamasıyla bu iki ezelî düşmanı yeniden karşı karşıya getirdi. Şammar şeyhlerinden Abdürrezzakın, İbrahim Paşa tarafından yakalanması, mallarına el konulup işkence edildikten sonra hükümete teslim edilmesi, fitili ateşledi. Bu gelişmeler bölgedeki halkı, aşiretleri ve hükümeti ciddi manada endişelendirecek bir durum ortaya çıkardı (BOA. YA. Hus. 323/7). İbrahim Paşanın, ele geçirerek hükümete teslim ettiği Şammarlı Şeyh Abdürrezzakın bölge halkı ve aşiretleri tarafından zalim olarak tanındığı ve son olarak yaptığı yağmalama hadisesi üzerine İbrahim Paşa tarafından yakalanarak hükümete teslim edildiği ve bundan dolayı İbrahim Paşanın ödüllendirilmesi gerektiğini ileri süren (BOA. Y.Mtv. 120/16) Diyarbakır vilayetinin bu tarafgirliği, Şammarlıları daha da kinlendirdi. İntikam hırsıyla tutuşan Şammar Aşiretinden altı yüz kişilik bir süvari gücü, İbrahim Paşaya saldırmak için hazırlıklar içerisine girdi… Buna meydan vermek istemeyen hükümet makamları, başlaması an meselesi olan çatışmaları önlemek için hemen harekete geçti. İlk olarak İbrahim Paşanın Cizre bölgesinden alınarak kendi bölgesine gönderilmesi kararlaştırıldı. Şammar şeyhlerinin ileri gelenlerinden Faris Paşaya, alınan tedbirler doğrultusunda bilgi verilerek aşiretin teskin edilmesi düşünüldü (BOA. YA. Hus. 323/7). İhtiyati tedbir olaraktan Siverek kaymakamı bir miktar atlı jandarma ile Beyşehir’e, bir yüzbaşı komutasında bir kuvvet Mardin’den çöl mıntıkasına sevk edildi. Diyarbakır Vali Vekili Enis Bey, mahalli hükümetin, her iki aşiret arasında barışı sağlama girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığını merkeze bildirdi. Bir kavm-i asi olarak nitelediği Şammarlıların çok kalabalık bir şekilde şehirde bulunmalarının, şehrin güvenliği açısından sakıncalı olduğunu belirten Enis Bey; mutlak bir surette askerî önlem alınması fikrindeydi (BOA. YA. Hus. 328/83. Lef 2). Zira bu süre zarfında aşiretler arasında yer yer çatışmalar başlamış, Şammarlılardan iki kişi öldürülmüştü. Olayların genişlememesi için mahalli yetkililer bir yandan Şammar şeyhi Faris’e ciddi anlamda ihtarda bulunurken; diğer yandan Zor mutasarrıflığından subaylarla birlikte binlerce kişilik bir askeri güç yola çıkarılmış bulunuyordu. Mahalli yetkililer tarafından kollanan İbrahim Paşa kuvvetleri ise, Şammarlıların topraklarını terk etmemekte kararlıydı (BOA. YA. Hus. 328/133. Lef 2). Buna karşın topraklarını ve onurunu korumakta kararlı olan Şammar Şeyhi Faris Paşa, çatışmanın kaçınılmaz olduğuna inanarak sekiz bin kişilik bir kuvvetle, Diyarbakır hududu dâhiline girdi. Askerî tedbirler alan hükümet, Aşiret reislerini, herhangi bir olayın vukuuna meydan verilmemesi hususunda yeniden ikaz edildi. Bu uyarı sonucunda devletin Milli Aşiretini açıkça desteklediğini gören Şammarlı Faris Paşa, aşiret güçleriyle birlikte Mardin sancağı hudutları dışına kadar çekilmiş, muhtemel çatışmanın önü alınmıştır (BOA. Y.Mtv. 121/184). Böylece ilk karşılaşma, İbrahim Paşanın galibiyetiyle sonuçlanmıştır.

Aşiretler arasındaki mücadelelerin devam etmesi, gasp ve talan olayları; hemen her tarafta yaygındı. Devlet tarafından kurulan Hamidiye Alayları aşiretler arasındaki çekişmeleri daha da artırmıştır. Hamidiye Alayına dâhil olan aşiretlerin hukuki bir statü kazanması, silahlandırılması, maaşa bağlanması ve daha birçok avantaj elde etmeleri; elde edilen bu fiili ve hukuki üstünlüğü yöre halkı ve aşiretleri ve daha önemlisi, yeri geldiğinde hükümet yetkilileri üzerinde baskı aracı olarak kullanmaları, ciddi sorunlar doğurmuştur.. Şakir ve Zeki Paşalar hazırladıkları raporu, 1897’de hükümete gönderdi ve aşiretlerle ilgili yeni düzenlemeler yapıldı. Hamidiye Alaylarının askerî, mülki ve adli otoriteler karşısında hukuki durumları tespit edildi. Ayrıca büyük aşiretlerden dört – beş alay teşkil edildi. Bu yeni düzenleme ile Milli Aşireti, merkezi Mardin olan 6. Livadan sayıldı (Kodaman, 1987: 53-54). İbrahim Paşa bu yeni düzenlemeler münasebetiyle, yeni iki alay daha teşkil etme hazırlıklarına girişti. Alaylara dâhil olacak aşiretler, alay merkezlerine gelmek üzere yola çıkarıldı. Bölge asayişini sağlama sorumluluğu bulunan bu aşiretler, bunun tam aksine asayişsizliğin sorumlusu oluyordu. Nitekim yola çıkarılan bu aşiretler, yol üzerinde ve köy çevrelerinde soygunculuk yaparak halkın mal ve mülküne zarar vermiştir (BOA. Y.Mtv. 170/118).

1900 yılı başlarından itibaren İbrahim Paşa’nın halk ve aşiretler üzerinde kurduğu nüfuzun, mahalli idare ve askerî makamlara kadar yaygınlaştığı görülmektedir. Urfa bölgesindeki köylere yaptığı baskınlar, halka yaptığı zulümler daha da artmış; himayesine aldığı mahalli idarecilerle birlikte otorite tanımaz hâle gelmiştir. Bu güç ve nüfuzla rakip aşiretleri ve bu arada geleneksel hasmı Şammarları tahrik ve teşvikle yeniden üzerine çekmiştir. Böylece, başlayan yeni bir çatışmadan galip çıkan İbrahim Paşanın zafer sarhoşluğuyla sergilediği tavırlara dönüşmüştür.

Şammarlar, İbrahim Paşanın daha önceki gasp olaylarını hükümete aksettirdikleri hâlde netice alamamıştı. Daha sonraları da tekrarlanan yağmalama hadiseleri üzerine artık hükümetten ümidini kesen Şammar Aşireti yöneticileri. Kendi güçlerini kullanarak haklarını savunmaya karar verdi. Milli Aşireti tarafından Şammarlara yapılan yeni bir yağma ve talan operasyonu üzerine Şammarlar harekete geçti. Bölgede bulunan ve Millilere hasım diğer aşiretlerin desteğini alarak Viranşehir’e doğru yöneldiler. Şehri muhasaraya alan Şammarlar, 10’000 kişilik askerî birliklerin gelmekte olduğunu haber alarak muhasarayı kaldırarak geri çekildi. Şammar Aşiretine kesin bir darbe vurarak aşireti etkisiz hâle getirmek için bunu fırsat bilen İbrahim Paşa; Mazıdağı ve Diyarbakır yöresi Kürtlerinden topladığı birkaç bin ekrâd-ı vahşiye ile geri çekilmekte olan Şammarlara saldırmaya karar verdi. Bu arada bir kısım askerî ve sivil erkânı yanına almayı başardı. Yenişehir de bulunan Diyarbakır Jandarma Kumandanı, Çeçen muhacirlerinden Azimet Paşa ve Diyarbakır eşrafından Niyazi Efendinin Rumeli Beylerbeyliği payesiyle taltiflerini hükümete bildirerek Şammarlara karşı yapacağı taarruzda onların desteğini almak istedi ve bunda muvaffak oldu. Böylece Azimet Paşa, Niyazi Efendi ve Zor müfreze subayının da desteklediği İbrahim Paşa kuvvetleri; Şammar Aşiretine hücum ederek aşireti büyük bir yenilgiye uğrattı. Yüz bini aşkın koyun, yirmi bine yakın deve ve aşirete ait ne kadar mal-mülk varsa yağma etti. Çatışmalarda binlerce kişinin öldürüldüğü, kadınların ırzına geçildiği, küçük yaştaki çocukların bıçak ve silahlarla öldürüldüğü ve hayvanların, ayakları altında çöllerde telef olduğu bilgileri Dâhiliye Nezaretine ulaştı (BOA. YA. Hus. 416/5)

Tepeyran’ın Hatıralar, (hazırlayan F. Ilıkan, İstanbul, 1998, Pera yayınları, Sayfa 446-447) kitabında Milli İbrahim paşanın Şammar aşiretine uyguladığı bu katliamı şöyle anlatmaktadır. Mardin eşrafından Abdülgaffar Efendi bu katliamı önleyebilmek için Hamidiye alaylarını kuran 4. Ordu Mareşali Çerkez Mehmet Zeki paşa ve Milli İbrahim paşa nezdinde girişimlerde bulunmak ister ancak Mehmet Zeki paşa ve İbrahim paşanın kolağası Hüseyin Kanco buna gerek olmadığını çünkü İbrahim paşanın çoktan hücum ettiğini söyler. Buna rağmen Abdülgaffar Efendi Şammarlılarla görüşmek için gittiğinde gördüğü manzarayı şöyle aktarır “ Şammarlıların çadırına doğru gittim… Teletarik tepesine vararak tepenin üstüne çıktım ve dövüş yerini müşahede eyledim. Develerin ve sair hayvanların bağırmaları ve insanların gürültüleri ve tüfek sadâları pek müthişti… Şammarlar kırıldılar ve tahammül edemeyerek aşağıya Re’sülayn’a doğru firar ettiklerini gördüğümden… İbrahim paşanın çadırına gittim… Bu acıklı vakalarda Şammarlıların büyük şeyhlerinden birkaç kişi ve Urbanlarından (Arablarından) hesaba gelmez insan öldüğü, İbrahim paşa tarafından bir yüzbaşı ve bir nöbetçi neferi yaralanıp… Kürt devşirmelerinden yetmiş neferin öldüğü ilan olunuyordu. Şammar atlıları umumiyetle çadırlarını, çoluk çocuklarını ve eşyalarını bırakıp kaçtılar. İbrahim paşanın devşirmeleri bu çadırlardaki mallar ve eşyayı talan ettiler. Kadınları ve çocukları bile öldürdüler, esir ettiler…

Şammarlılarla mücadelede başarılı olan İbrahim Paşa bu galibiyet üzerine, büyük zafer kazanmış komutan edasına büründü. Diyarbakır Jandarma Kumandanı Azimet Paşa ve Diyarbakır eşrafından Niyazi Efendi, çatışmaların cereyan ettiği mahalden ayrılıp kendi karargâhlarına dönmüşlerdir. Kısa bir müddet sonra Müfreze Mülazımı Tahsin Efendinin beraberindeki Askerî Paşa; İbrahim Paşanın harem çadırı önüne, harp seferi nizamında dizilerek üç defa selam havası çaldırmıştı…

Kayıtlar ve belgeler 1870-1904 yılları arasında yukarıda belirtilen yöntemlerle bir milyona yakın Müslüman veya Hristiyan Arap kökenli insanımız katledilmiştir. O dönemdeki bölgenin nüfus oranları düşünüldüğünde 19 yy da gerçekleşen ancak hiçbir kesimin dillendirmediği en büyük katliamlardan biri olduğu görülecektir!

Mim Yavuz Binbay

Kaynakça:
Diyarbakır Valisi Hatunoğlu Kurt İsmail Hakkı Paşa’nın Diyarbakır’daki Aşiretleri (Oktay Karaman)
www.kimkimdir.gen.tr
http://www.semskiasireti.com/?Syf=18&Hbr=574807&/%C5%9Eammar-A%C5%9Fireti

AYDIN Suavi vd., Mardin Aşiret-Cemaat-Devlet, İstanbul: 2001, s. 248
BRUINESSEN Martin Van, Ağa Şeyh Devlet, İletişim Yayınları, İstanbul 2011.
KODAMAN Bayram, Sultan II. Abdulhamid Devri Doğu anadolu Politikası, Türk Kültürünü Araştırma Enstütüsü Yayınları, Ankara 1987.
New Castle Üniversitesi Kütüphanesi web yayını, http://www.gerty.ncl.ac.uk/diary_details.php?diary_id=941
ORTAYLI İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul 2010.
ÖZCOŞAR İbrahim, Merkezileşme Sürecinde Bir Taşra Kenti Mardin, Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, Mardin 2009.
ÖZDEMIR Bülent, Süryanilerin Dünü Bugünü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2009.
YİNER Adbulnasır, Miranlı Mustafa Paşa Örneğinde Hamidiye Alayları Askerî Gücünün Kötüye Kullanımı, History Studies – Prof. Dr. Enver Konukçu Armağanı, Samsun 2012.
[1] Martin Van Bruinessen, Ağa Şeyh Devlet, İstanbul: İletişim Yayınları, 2011, s. 82.
[3] Bülent Özdemir, Süryanilerin Dünü Bugünü, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2009, s. 113.
[4] Bülent Özdemir, a.g.e, s. 68.
[5] B.Kodaman, Sultan II. Abdulhamid Devri Doğu anadolu Politikası, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstütüsü Yayınları, 1987, s. 31.
[6] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul: Timaş Yayınları, 2010, s. 141.
[7] Martin Van Bruinessen, a.g.e, s. 286.
[8] Adbulnasır Yiner, Miranlı Mustafa Paşa Örneğinde Hamidiye Alayları Askerî Gücünün Kötüye Kullanımı, History Studies – Prof. Dr. Enver Konukçu Armağanı, Samsun, 2012, s. 452.
[9] Martin Van Bruinessen, a.g.e, s. 288.
[10] İbrahim Özcoşar, Merkezileşme Sürecinde Bir Taşra Kenti Mardin, Mardin: Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, 2009, s. 162.
[11] Bayram Kodaman, a.g.e, s. 34.
[12] Bayram Kodaman, a.g.e, s. 35.
[13] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 170.
[14] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 167.
[15] Bayram Kodaman, a.g.e, s. 55.
[16] Mehmet Evsile, Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde Aşiret Mensuplarından Oluşturulan Milis Birlikleri, Atatürk Araştirma Merkezi Dergisi, Ankara, 1996, s. 911.
[17] Bayram Kodaman, a.g.e, s. 68.
[18] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi 8. Cilt Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri (1876 – 1907), İstanbul: Türk Tarih Kurumu Yayınları,2007, s. 401
[19] Bayram Kodaman, a.g.e, s. 72.
[20] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 110.
[21] New Castle Üniversitesi Kütüphanesi web yayını, http://www.gerty.ncl.ac.uk/diary_details.php?diary_id=941
[22] B.O.A., MKT.DH., Dosya No:819, Gömlek No:27
[23] B.O.A., ML.C., Dosya No:509, Gömlek No:20727
[24] B.O.A., BEO., Dosya No:632, Gömlek No:47341
[25] B.O.A., BEO., Dosya No:759, Gömlek No:56899
[26] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 105.
[27] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 162.
[28] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 173.
[29] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 105.
[30] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 170.
[31] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 171.
[32] İbrahim Özcoşar, a.g.e, s. 177.
[33] Suavi Avdın vd., Mardin Aşiret-Cemaat-Devlet, İstanbul: 2001, s. 248
[34] Suavi Avdın vd., a.g.e, s. 370
[35] Bayram Kodaman, a.g.e, s. 60.
http://www.aksitarih.com/hamidiye-alaylari-ve-asiretler-uzerindeki-etkisi.html
http://pasamirmillikelesabdioglu.blogcu.com/osmanli-devleti-ve-milli-asireti/13349928