TURUNCU DEVRİM-ARAP BAHARI, KAOS VE KAHROLSUN ABD EMPERYALİZMİ DEMENİN TAM ZAMANI – Mim Yavuz Binbay

Son dönemde yaşanan olaylar ABD’nin ne kadar tehlikeli bir ülke olduğunu, bu ülkenin emperyalist çıkarları söz konusu olduğunda bir noktadan sonra kural ve diplomasi çizgisini nasıl yok saydığını, çiğnediğini ortaya koyuyor. Son dönemde yaşanan olayların ABD’nin kamu borcunun 21 trilyon 305 milyar dolar seviyesinde bulunuyor olması da büyük bir etken teşkil ediyor.

Tarihte bu tür krizlerin yaşandığı dönemlerde ekonomik savaş hep askeri dünya savaşlarına evirilmiştir. Bu krizde de süreç aynı evirilmeye doğru gidiyor. Unutulmaması gerekir ki böylesi bir dünya savaşının kazananı olmayacağı gibi gezegenimizde ki yaşamın sonu anlamına gelecektir.

Bu sürece bir günde gelinmedi.  Sovyet rejimlerinin çökmesiyle tek kutuplu bir sistemi kavramaya, organize etmeye, yeteneği ve yetisi olmayan kapitalist sistemin süper gücü ABD bu durumu eski alışkanlığıyla talan fırsatı olarak görüp buna uygun emperyalist talan senaryolarını sahneye koydu.

Bu senaryolarını “Turuncu Devrim’le” sahneye koyarak “Arap Baharı” katliam operasyonlarıyla devam ettirdi. Turuncu devrimler Gürcistan ve Osetya fiyaskolarıyla son buldu, Arap Baharı ABD’nin insanlık suçu sabıkalarını kabartan dünyayı bugünkü kaosa sürükleyen Irak’ta Saddam’ın, Libya’da Kaddafi’nin yok edilmeleri ve bu ülkelerin kargaşaya gömülmeleri, Lübnan’da Hariri’nin öldürülmesi, Yemen ve Suriye’de iç savaş vb. gibi örneklerle devam etti. Bunun yanında mesela Venezüella’ya, İran’a ve Türkiye’ye yapıldığı gibi ekonomik komplolar sonucu bir ülkenin iflasa ve kargaşaya sürüklenmesi örnekleri var.

ABD, 1941’de devraldığı kapitalist sistemin, asimetrik düzenin liderliği çerçevesinde, 1944’ten itibaren kendi liderliğinde kurguladığı “yeni liberal Dünya’nın” 2000’li yıllarla birlikte kendi aleyhine çalıştığını görmesiyle, kendisinin inşa ettiği “Atlantik” merkezli küresel ekonomi politik mimariyi yıkma kararı aldı. Bu nedenle, GATT anlaşması ve devamı olan Dünya Ticaret Örgütü’nü işlevsiz kılacak ağır bir ticaret savaşına, istediği kararlara artık destek bulamadığı Birleşmiş Milletler bütçesine yapması gereken ödemeleri dondurarak BM’yi parasız bırakmaya, G7 ve NATO içinde 70 yıldır birlikte olduğu Avrupa’yla pek çok konuda gerginliği tırmandırmaya yoğunlaşmış durumda. ABD, Çin, Rusya, İran, Türkiye, AB ve dünya ekonomisinin %60 ile farklı içerikte, farklı düzey ve şiddette bir savaşa tutuşmuş gözüküyor.

Batı hayranlığı kompleksinden mustarip kişiler kabul etmekte zorlansa da yenidünya düzeninde her şey senaryo sahibinin imajı içindir onun dışındaki her şey ayrıntıdan ibarettir. Bu durum, ne kadar batılı kurum, kuruluş, organizasyon ve paradigma varsa hepsi için geçerli. Tek işlevleri, başta ABD olmak üzere kaos senaryosunun sahiplerinin eşkıyalığını gizlemektir.

Örneğin, Müttefiklerini korumakla görevli NATO’nun kuruluşundan bugüne değin bu görevini tanımlayan 5’inci maddeye uygun davrandığı görülmüş değil. “Düşmana” müdahale ettiği görülmeyen paktın karnesi, meşhur Gladio ve günümüzdeki yapılanması marifetiyle üye ülkelerde düzenlediği darbelerden, suikast sabıkalarından geçilmiyor. Sistemlerinin sembolü serbest piyasalar, her gün başka birine şahit olduğumuz korumacılık ve müdahale kararlarıyla allak bullak oluyor.

Herhangi bir sorunda Türkiye’ye gözdağı vermek isteyen ABD’den hep aynı teraneyi işitiriz. 5 Haziran 1964’teki Johnson Mektubu ile başlayıp 15 Temmuz 2016 darbe ve işgal girişimiyle zirve yapan bütün krizlerin ardından ABD yönetiminin ağzından düşürmediği o bayat sakızın ne olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. “Türkiye, ABD’nin ve NATO’nun Stratejik ve kilit bir müttefikidir.” Bize gına gelmesine rağmen Türkiye’yi uzun süre bağımlı silik rejim marifetiyle arka bahçe olarak görmeye devam eden ABD’li yetkililer bu nakarattan asla bıkmadı.

ABD’li siyasilerin “değerli ortak” açıklamalarının kaynağı ABD’nin ünlü savunma bakanlarından Robert S. McNamara’dır. Türkiye, coğrafi konumu ve fiziki kaynakları nedeniyle ABD için esas olarak askeri bir dayanak noktası olmaktan başka bir önem arz etmiyor.

Vietnam Savaşı’ndaki sivil katliamların mimarı olan McNamara, 1967’de ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nde Türkiye’nin konumunu şöyle ifade etmiştir: “Ortadoğu ABD için siyasi, askeri ve ekonomik bir yol kavşağıdır. Buradaki petrolün Batı dünyası için hayati değeri vardır. Özellikle Yunanistan, Türkiye ve İran ile müttefik durumumuzun devam ettirilmesinde çıkarımız büyüktür. Çünkü bu üç ülke SSCB ile sıcak deniz limanları ve bölgedeki petrol kaynakları arasında bulunmaktadır.”

Bu stratejiyi de “çağdaşlığın laiklik, laikliğin Batılılaşma ve Batılılaşmanın da Atlantik hegemonyasının destekçisi olmaktan geçtiği” manipülasyonuyla zihinlere kazıdılar.

Neo- Con’ların teorisyeni Robert Kagan’a göre: “Trump, ticari anlaşmazlıklar, İran nükleer sorunu, NATO savunma bütçesi hatta Kuzey Kore krizi gibi konularda diğer ülkeleri kendine boyun eğdirtmeye çalışıyor.” Kagan’a göre Trump bu adımları atarken, kendinden önceki ABD başkanlarının ahlaki, ideolojik ve stratejik çizgileri de göz ardı ediyor. ABD Savaşa tutuştuğu hiçbir ülkeyle barışmak veya orta yol bulmak istemiyor; ya onun rotasına girilecek ya da ülkeler çökme dâhil ağır bedel ödeyecekler.

ABD’nin kaos politikasının dünyada hasar özetine bakarsak; Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması, BM Paris İklim Değişikliği Sözleşmesi ve İran nükleer sorunuyla ilgili kapsamlı anlaşma gibi bir dizi uluslararası sözleşme bitirildi. BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ve BM İnsan Hakları Konseyi’nden çekildi.

Dünya Ticaret Örgütü’nden ayrılma dillendirdi; AB, Kanada, Meksika, Çin, Japonya ve Güney Kore, İran ve Türkiye dâhil olmak üzere farklı ülkelere karşı “ticaret savaşı sopasını” sallanmaya başladı. OPEC benzeri kendi sözünü dinlemeyen bütün organizasyonları cezalandırmakla tehdit etti.

Dünyayı tedirgin eden ” haydut devlet” ifadesiyle şekillenen bu saldırganlık ve tehdit alanında Türkiye de var. Uluslararası kurumları zayıflatıp, uluslar üstü güç olarak ABD’yi kurgulama niyetindeki ABD’nin gezegendeki yaşamı tehdit ettiği algısı artık çok daha fazla ulus tarafından kabul görüyor.

Bu algının yansımaları Putin “ABD dünya savaşını Körüklüyor böyle bir savaşın kazananı olmaz”, Erdoğan “Dünya 5’ten büyüktür. Hameney, tarafından “Amerika hiçbir zaman görüşmelerde vaatlerine sadık kalmaz. Sadece boş sözler verir. Ve görüşmelerde elde etmeyi hedeflediği şeylerden asla geri adım atmaz” şeklinde özetlenebilir.

Tüm bunların ışığında Türkiye’ye yönelik son ekonomik olaylara bakacak olursak; siyasi vesayet odakları ile sivil ve askeri bürokrasi vesayet odakları üzerinden yürüttükleri tüm operasyonlar başarısız kalınca, son kez ekonomik vesayet odakları üzerinden, Türkiye’yi uyarma ve/ veya cezalandırma yoluna giriştiler.

Senaryonun bu şekilde devam etmesi durumunda senaryo kurgulayıcısı tarafından ülkenin ekonomik çöküşünün ardından Irak, Suriye, Libya, Yemen vd. ülkelerde olduğu gibi siyasal sisteminin çöküşü hedeflenecektir. Bu kaos politikasının sonucunda baştan başa yıkılmış bir coğrafyada ne yaşanacak bir ülke nede muhalefet yapılacak bir sistem kalacaktır.

Bu sebeple tamda 68 kuşağı gibi kahrolsun ABD emperyalizmi deme zamanıdır.

Mim Yavuz Binbay

Yazının linkleri;

Birinci bölüm

http://www.diyarbakiryenigun.com/turuncu-devrim-arap-bahari-kaos-ve-kahrolsun-abd-emperyalizmi-demenin-tam-zamani-1-25542.html

ikinci bölüm

http://www.diyarbakiryenigun.com/turuncu-devrim-arap-bahari-kaos-ve-kahrolsun-abd-emperyalizmi-demenin-tam-zamani-2-25644.html