REZALETİ MARİFET DİYE SUNMAK! – Mim Yavuz Binbay

Türkiye siyaseti her yönüyle sorunlu bir başlangıçla sorunlara çözümler üretemeden bu güne kadar arttırarak getirdi. Türkiye siyasetinin en belirgin özelliklerden biri şabloncu oluşunun yanı sıra manipülasyonu bir ilke olarak benimsemesidir.

Bu manipülasyon geneli hedeflediği gibi kendi kitlesini de etkili bir biçimde hedeflemesidir. İşin en ilginç yanı siyasi partilerin kitleleri de bu manipülasyona açık olduğu gibi can siparane savunucusu olmasıdır.

Tüm bunların etkisiyle yalan, saldırganlık, hakaret siyasetin argümanlarına dönüşmüştür. Rakiplerini düşman görerek, toplumu karşıtlık algısıyla kamplara bölerek basit yöntemlerle kontrol edilebilen edilgen bir konuma getirilmektedir. Karşıtlık politikaları çözüm üretmeyen, uzlaşmaz ve çatışmacı bir ortam yaratmaktadır. Bu ortamda politikacılar kendi çıkarları etrafında uzlaşmakta ancak topluma yansımasına baktığımızda çatışmacı, uzlaşmaz çelişkileri körükleyerek derinleştirmektedir. Rakiplerine en ağır suçlamalar ve hakaretler yöneltilerek taraftarlarına karşılığı olmayan bu tür söylemleri bir başarı ve güç gösterisi olarak sunmaktadırlar.

İletişimlerinin merkezine manipülasyonu koyarak, Haklılık propagandası algısı üzerinden toplum manipüle edilerek çözümsüzlük gizlenmektedir. Sürekli karşılığı olmayan ajitatif söylemlerle bu toplumsal algı canlı tutulmaya çalışılmaktadır.

Tüm bunların sonucunda hamasetin, karşılıklı hakaretlerin siyaseti esir aldığını görüyoruz. Siyasi kurumlar Türkiye için neyin iyi olduğunu konuşmak yerine kişiler üzerinden saldırılarla meşgul.

Toplumsal yapılanmada farklı fikirler üreterek iktidarı dengeleyecek önemli bir göreve sahip olan Muhalefetin iktidarı dengeleyecek fikirler üreterek alternatif bir vizyona sahip olması bir yana durumu içler acısı bir görünüm arz etmektedir.

Ülkemizin kuruluşundan bu yana sol bir muhalefetten yoksun oluşu en büyük talihsizliği ve eksikliğidir. Ülkemizde tüm iktidarlar ve siyasi partiler sağ tandanslı partilerdir. Türkiye’de Sol siyaset hep manüpüle edilerek sol görünümlü siyasi partilerin güdümünde siyaset yapmaya zorlanmıştır.

Günümüz siyasal yapısı sağ siyasetin değişimine veya eski konseptine direnme olarak yansımaktadır. Siyasal yapıya yansıyamayan sol da bu girdaba kapılarak sağ siyasetin tercihlerinden birini seçmek zorunda bırakılarak taraftar durumunda edilgen bir görünüm arz etmektedir.

Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçime bakacak olursak tartışılan tüm adaylar sağ tandanslı adaylar üzerinden gelişmiştir. Tartışmanın hiçbir evresinde sağ adaylara alternatif bir sol aday tartışılmamıştır. Bu tartışmalarda sol hep silik bir kimlikle hatta kimliksiz yansımıştır.

Daha baştan beri, Recep Tayyip Erdoğan, yol arkadaşı Abdullah Gül, ilhan kesici, İlker Başbuğ, Meral Akşener vd. kerhen Selahattin Demirtaş’ın ismi tartışılmasına rağmen sol tandanslı bir isim tartışılmamıştır.

Tartışmaların her safhasında Abdullah Gül’ün hatta Meral Akşener’in isimleri ortak adaylar arasında tartışıldı. Bu tartışmaların en hamasetli savunucuları sol tandanslı guruplar oldu. Erdoğan’ın yerine AKP’den oy alacak Gül ! Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi? Aslı dururken neden kopyaya bel bağlansın?

Ortak aday adayı Gül’ün profiline bakacak olursak, Erdoğan’ın halktaki güçlü karşılığına rağmen, AK Parti’nin ilk TBMM Grup Başkanı. AK Parti’nin ilk Başbakanı. AK Parti’de aynı anda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı. AK Parti’nin ilk Cumhurbaşkanı olan bir isim. İlkeleri ve değerleri esas alırsak, 2007’deki 367 garabeti orada dururken ve CHP’nin o zihniyeti de değişmemişken Gül’ün kimlerle hangi ilkesellikte buluşabileceği ciddi soruları ortada değil miydi? Arayış, “mevcut iktidara alternatifse” ise bu mücadele CHP, İyi Parti, SP ve HDP hangi ortak paydada buluşabilecekti? Sol ve Kürtler bu ortak paydanın neresinde olacaktı?

Bu bağlamda MHP’den ihraç Meral Akşener’i varsın okuyucu, sol, Kürt ve Arap seçmenler değerlendirsin diye düşünüyorum.

Bu iki adaya Kürt seçmeni, sol seçmen neden oy versin? Bu garabet ötesi rezalet değil mi? Peki bunu bizlere marifet diye sunanlara ne demeli!

Bundan bir yıl önce Belgrad’da bir gurup arkadaşla bu konuyu konuştuğumuzda bugünkü profili dillendirmiştim ve sol siyasal yaşamda rüştünü ispatlamak ve kendini yansıtabilmesi için sahip çıkabileceği kendi oyu olarak kabul edeceği, benim diyeceği  %1 oy alsa dahi kendi adayını çıkarması bu cesareti göstermesi gerektiğini söyleyince benden kim? diye sorduklarında masadaki birinin adını söyledim gülüştüler ama ben ciddi olduğumu ilgili kişinin tüm vasıflarının adaylığa uyduğunu ve gönül rahatlığıyla, onurla, solun böylesi profiline sahip çıkabileceğini söyledim. Ancak sol öyle bir basiret gösteremedi malumu ilan ederek edilgenliğe devam etti. Sonuçta bu seçimlerde de her seçimde olduğu gibi sol politika gene olmayacak.

Ana muhalefet partisi olarak başı çeken CHP Sivas katliamı failleri arasında adı geçen Temel Karamollaoğlu’nun öncülüğü ve garantörlüğüyle ilkokulda bizlere armutla elma toplaması çelişkisi önermesine bile aykırı düşecek kavun, ananas, ceviz toplamasını andıran ittifaklar önermeleriyle vizyonsuz bir manipülasyon girdabına soktu. Son aşamada bu projeler ilkokul öğrencisinin onayından geçmedi ve hala bir aday gösteremedi. Öyle gözüküyor ki son aşamada Ekmelettin İhsanoğlu misali bir adayı dayatacak. Bu da vizyonsuz karşıtlığa (muhalefet diyemeyeceğim çünkü muhalif olmak fikir sahibi olmaktır.)  sadece seçimlerde görünmek için bir argüman olacak.

Sahi muhalefet diye adlandırılan kesimin bugünkü sorunların müsebbibi olan eski rejime dönme dışında bir program sundu mu?

Önümüzdeki süreçte ülkemizde istikrarın ve güçlü bir demokrasinin dengesini sağlayacak fikir sahibi, sorunlara farklı fikirlerle çözüm üreten gerçek anlamda muhalif muhalefetlerin oluşması ve Rezaletlerin Marifet olarak sunulmaması umuduyla.

Mim Yavuz Binbay

Yazının linkleri;

Rezaleti marifet diye sunmak!

http://www.rojawelat.net/rezaleti-marifet-diye-sunmak-makale,850.html

http://www.kurdistana-bakur.com/modules.php?name=News&file=article&sid=9754