KANLA ÇİZİLEN SINIRLAR ! – Mim Yavuz Binbay

Tarih boyunca kurulan tüm devlet ve cihanı şümul imparatorlukların sınırları kanla çizilmiştir ve yöneticileri tarafından bu kanlarla kutsanmıştır. Yöneticileri tarafından ilelebet kutsanan bu devletlerin hiçbiri ilelebet ayakta kalmamış ve belki de akıtılan onca masum insanın ahı tutuğu için tarihten silinip gitmişlerdir.  Ancak yerlerini alan devletlerde aynı anlayışı, yönetimlerini kanla kutsamayı devam ettirmişlerdir. Bu anlayış günümüzde de var olan devletlerin ve yönetim kurma adaylarının bile tümünde sürdürülmektedir.

Tarihteki anlı şanlı imparatorluklardan günümüz ABD, Rusya ve AB ülkelerinin kuruluşlarından günümüze kadarki tarihlerinde milyonlarca masum insanın kanı var.  AB yüzyıllar boyunca kanla kutsadığı iç sınırlarından kurtulmak istedi ama başaramadı.

Kurulan yönetimler neden kutsanmak için insan kanına özelliklede masum dinamik gençlerin kanına ihtiyaç duyuyor? Masum dinamik gençler neden bu kutsamaya gönüllü oluyor? Toplum neden çocuklarını bu kutsamanın kurbanı olmasını kabulleniyor?

Bu sorulara cevap olacak tek belirgin özellik kendilerini toplumun üzerinde gören iktidar sahiplerinin ve bu iktidar sahiplerinin sözcülüğünü üstlenen siyasetçilerin yeteneksizliği ve beceriksizliğidir!

Bu ehliyetsizlikleri ve beceriksizliklerini üniformalar giydirdikleri veya algı operasyonlarıyla izole ettikleri gencecik insanların yaşamlarını sermaye edinerek onların anılarını kendilerine siper edinerek ehliyetsizliklerini örtecek bir örtü olarak kullanmalarıdır.

Medeniyetimizin başlangıcı olarak kabul edilen on bin yıldır siyaset mekanizmasını ele geçiren bu asalak anlayış günümüzde de siyaset beceriksizliğini gizlemek için aynı anlayışı sürdürmektedir.  Oysa siyaset kurumu toplumsal sorunlara çözüm üretme, toplumu tehlikelerden koruma ve topluma hizmet etme mercii olmalıdır. İcraata baktığımızda ise tam tersi bir durumla karşılaşmaktayız. Siyaset kurumları sorunlara çözüm üretme yerine sorunlar üreterek, ürettiği sorunları ise halka karşı şantaj aracı olarak kullanıp sürekli bir kaos ortamına mahkûm ederek bir döngü çerçevesinde canlarıyla, kanlarıyla bedel ödetmeye zorlamaktadır.  En çok bedel ödetenler ise resmi tarih sayfalarında anlı şanlı başarılı liderler olarak lanse edilmektedir.  Resmi tarih çeşitli tarihsel dönemlerde dünyayı kana bulamış bu tür imparator, kral, sultan ve devlet başkanlarıyla ve düşmanları olarak addettiklerini katliamlarla nasıl cezalandırdıklarını övgüyle anlattıkları kitabeler ve belgelerle doludur.

MÖ bir yana MS 2017 yılında asalak siyasetçilerin beceriksizlikleri sebebiyle üçüncü dünya savaşının eşiğinde bulunan gezegenimizin mevcut halini düşündüğümüzde mevcut durumumuz “medeniyetimizin” on bin yıllık insan kanıyla sulanmış barbarlık tarihinin bir özetinden başka bir şey değildir. Ve ne yazık ki, bu barbar döngüden çıkış umudu bile gözükmemektedir. Çünkü hala başarımızı ve kurtuluşumuzu karşıtımız olarak tabir ettiğimizin yıkımında algılıyoruz ve liderlerimizi karşıtlarımız olarak tabir ettiklerimizi acımasızca kanımız ve canımız pahasına yok edebilecekler arasından seçiyoruz ve onları kanımızla kutsuyoruz.

Tarihte kan dökmeden akıl yoluyla, adalet kavramıyla, toplumun yararını gözeterek, barışçıl yöntemlerle, toplumsal mutabakatlarla toplum bireylerini bir araya getirerek kurulmuş bir tek devlet yoktur.  Devlet bir yana özgürlük, toplumsal çıkarlar ve benzeri argümanlarla yola çıkan bir tek grupta yoktur. Kurulan tüm devletlerin sınırları kanla çizilmiş, toprakları kanla sulanmıştır ve hala kanla beslenmeye devam etmektedir. Dünyada bu asalak anlayışı kullanmayan bir tek devlet ve bir tek politikacı yok.

Günümüzde bu asalak anlayışın temsilcisi ve sözcüsü ABD bir hegemonya krizi yaşamaktadır. Bu krizi aşabilmek için emperyalist güçlerin direkt dahli olmadan sınırlı bir 3. Dünya savaşını provoke etmektedir. Bu sınırlı dünya savaşında yakılıp yıkılan coğrafyalar üzerinde kendisine bağımlı yeni sınırları kanla çizilmiş ve toprakları kanla sulanmış devletler kurdurarak hegemonyasını yeniden kurmayı planlıyor. Ancak dönemin koşulları iki dünya savaşı senaryolarının gerçekleştiği koşullardan çok farklıdır. Emperyalist güçlerin direkt dahliyle nükleer ve konvansiyel silahların kullanımıyla gerçekleşecek bir dünya savaşının kazananı olmayacağı gibi ikinci dünya savaşında olduğu gibi ölü sayısı 50 milyonla sınırlı kalmayacağı milyarlarca insanın öleceği ve ortada hegemon olacağı, kanla kutsayacağı sınırlarında olmayacağı daha doğrusu kalmayacak bir felaket senaryosunu sahneye koymaya çalışmaktadır.

Benim halkım tarihin başlangıcından beri binlerce yıldır bu coğrafyada yaşıyor, yaşayacak. Beyt-nahreyn/ Mezopotamya bizim anavatanımız. Bu coğrafya kimlerin istilasına maruz kalmadı ki, Makedonyalılar, Romalılar, Medler, Persler, Moğollar vd. hepsi hem bizim kanımızı döküp topraklarımızı yakıp – yıkıp yağmaladı hem de kendi kanları döküldü. Sonuçta adları geçen istilacı yağmacılar yok, yöneten olmazsakta biz Anavatanımız Beyt-Nahreyn/Mezopotamya’dayız. Kurduğumuz medeniyetin ışığıyla olmaya da devam edeceğiz!

İnsanlığın sonunu getirecek bu asalak, hastalıklı anlayışın uzantısı olmaktansa karşıtı olmak evladır. Sınırlarını kanla çizmeden, Topraklarını kanla sulayıp beslemeyecek bir yönetime ulaşma dileğiyle.

Mim Yavuz Binbay

Yazının medyadaki  linkleri;

KANLA ÇİZİLEN SINIRLAR !

http://www.kurdistana-bakur.com/modules.php?name=News&file=article&sid=9396

http://www.rojawelat.net/kanla-cizilen-sinirlar–makale,684.html

Kanla çizilen sınırlar!