Mim’den Seçmeler – Mim Yavuz Binbay

Mim’den Seçmeler  I

  • O her şeydedir, her şey O’NDAN bir zerredir.
  • O’nu hangi dilde hangi dinde zikredersek, O’na hangi yol ve yöntemle ulaşmaya çalışırsak fark etmez. Kabul görür çünkü niyet O’nadır.
  • Ben seni yarattım, bende beni
  • Kabir ziyaretleri; hissetmemiz gerekenlerin farkına vardırıp, onlari hissetmemize vesile olur.
  • Hepimiz birbirimizden sorumluyuz.
  • Sevgiyi, mutluluğu ve huzuru karşımızdakinin yüzünde aramalıyız, bulabildiğimizde onları bizde bulmuşuz demektir.
  • Ne hissedersen onu düşünür, ne düsünürsen onu yaparsın, ne yaparsan o olursun.
  • Semboller sırların anahtarıdır, öğrenilen her sembol bir sır kapısı açar.
  • Gece uyumak için uzandığınızda kimi ve neyi düşünüyorsanız yaşamınızda önemli bir yeri var.
  • Acıyı soğukkanlılıkla karşılamak bilgeliğin belirtisidir.
  • Biz tanrının nasıl olduğunu söyleyemeyiz. Fakat nasıl olmadığını söyleyebiliriz. Birinci olasılığı denersek, sadece kendimizi anlatmış(kendi benliğimizin sınırlarını tarif etmiş) oluruz.
  • Onların bilincini ve iradelerini anlayalım ve istediklerini verelim. Verdiklerimizden algılayabildiklerine göre onları değerlendirelim.
  • Hiçbir çirkinlik; güzel veya iyi bir sonuç doğuramaz. İyi bir sonuç için bazı çirkinliklere katlanılması gerektiği iddiası, çirkinliğin ta kendisidir. Bazı çirkinliklere katlanılarak iyiliğe ve güzelliğe ulaşabileceklerini iddia edenler ya bu kavramları hiç tanımamışlar ya da art niyetli çirkinliklerin sahipleridirler.
  • Büyük aşklar melekler gibidir. Onlardan herkes sıkça bahseder ama …. (Olanlar hariç ) onları asla gören olmamıştır.
  • Çocuklar inanır, yetişkinler düşünür, bilginler tanır. Aptallık insani meziyetlere karşı işlenmiş bir nankörlüktür. Sırları ancak; bilerek arayanlar ve anlayanlar kavrayabilir.
  • Kariyerde yükselmek insana özel imtiyazlar sağlamaz, var olan sorumlulukları ise arttırır. Yükselmek feragatle eş anlamlıdır.
  • Gözlerimizle yüreğimizi açmalıyız, dünyayı görüp, hissetmeliyiz ancak bu şekilde kavrayabilir, ancak bu şekilde kendimizi tanıyabiliriz.
  • Düşünceler (idealler) zayıf olduklarından çok, kendilerini olduklarından güçlü sandıkları için yok olurlar.
  • Bir düşünceye güç veren; onları kabul edenlerin, onları kavraması ve onlara inanmasıdır.
  • Hepimiz birçok kez, FIRSAT tanınırsa şunu yapar, bunu yapar mükemmeli yaratırdım, deriz. Bu duygu içinizdeki mükemmeli çıkarmanız için size tanınmış bir FIRSATTIR. İçinizdeki mükemmeli ortaya çıkardığınızda kimse size engel olmayacaktır. Ortaya çıkardığınız sizi yansıtacaktır. Ortaya çıkarabileceğinizi gerçekleştirmede birbirinize destek olun. Buna rağmen yapamıyorsanız; içinizi sorgulayın, kendinizi kandırmayın ayağınızı yere basın ve içinizdeki sesi yakalayın.
  • Bilginin asıl gücü; bilinmezi aydınlatarak bilinir hale getirmesi ve onu hizmete sokmasıdır.
  • İnsanın bedeni suya ve havaya nasıl ihtiyaç duyuyorsa, ruhu da ölümsüzlük düşüncesine o denli ihtiyaç duymaktadır.
  • Bilgi kudrettir.
  • Nastouroum kissmiros.

Nostardum kismirus

  • İnsana yön veren; insanın içinden gelen sessiz sestir. Ses ise; sadece insanı uyarır. Dil sadece düşüncelere giydirilen elbisedir.
  • Bilgi kelimelerle aktarılır. Duygular ise sadece ince yöntemlere ihtiyaç duyar; bir bakış, bir dokunuş, …..
  • Hayal gücü olmayan bir insan; bir kitap okuduğu zaman, pek az şey hissedecektir. Kitapları yaşama döndürmek için büyük bir tasavvur gücü gerekmektedir.
  • Seven iki kişinin parmakları konuşabilir, tenleri dinleyebilir.
  • Sevgiliyi tasvir etmek için kelimeler tam bir acz içindedir. Çünkü sadece onun adını anmak bile insanın içinde kasırgalar yaratır. Zavallı kelimeler fırtınaya kapılmış tozlar gibi savrulur durur. Sevgililer kızgın bir çöl fırtınası kadar pervasız olurlar.
  • Bir sevgili hissettiklerinin tümünü sevgilisine verebilmeli.
  • Aşkın ölçüsü, insanın uğrunda yapmaya hazır olduğu fedakârlıktır.
  • Kaynağını ve hedefini herkesten gizle.
  • İslam ve Yahudilik şeriatı siyasetin ta kendisidir. Hıristiyanlık (engizisyon) ise onların ortağıdır.
  • Birini taklit ettiğimizde onun gibi düşünürüz ve onun egemenliğine gireriz.
  • İdeallerimizi ancak kendi zeminimizde gerçekleştirebiliriz.
  • Biz mi ideallerimize, ideallerimiz mi bize yön verir?
  • İç huzura ulaşmadan kendimizi tanıyamaz ve içimizdeki sesi duyamayız. O zaman bizi yönlendiren dış sesler olur.
  • İç huzur içimizdekine ulaşmanın yoludur. İçimizdekine ulaştığımızda güzelliklere ulaşmanın coşkusunu yaşarız. İçimizdeki sesi dinleyebildiğimizde kavrama gücümüzün sınırı olmaz.
  • Ne olduğumuzu kavrayabildiğimizde içimizdekine ulaşırız.
  • İçimizdeki ses şaşmaz pusulamızdır.
  • Fiziksel tahribatları iyileştirmek kolaydır, ruhsal tahribatları asla.
  • İdeallerimizi kavrayamadığımızda fire veririz.
  • İdealleri bu kadar büyük yapan şey, insanların onlara bağladıkları umuttur. İyi ve adil bir ideale inanmak insanları daha soylu kılıyor. Umut ve soyluluk büyüdükçe idealde o ölçüde önem kazanır.
  • Kendimizi duyamayıp anlayamadığımızda, başkasını duyup anlayamayız.
  • Yaşamımızdaki bir yol ayrımında, başka hayatların “figüran”ı olmamak için, kendi hayatımızın “aktör”ü olarak yaşamaya devam etmeyi hedeflemeliyiz..
  • Sınayabilmek kazanmanın ilk adımıdır. Sınayabilmeyi öğrenmeliyiz.
  • Sadece olduğumuz gibi davranmak yetmez, olmak istediğimiz gibi davranabilmek mükemmelliğe ulaşmanın ilk adımıdır.
  • Hiçbir silah kavranmış bir inançtan daha etkili olamaz.
  • Düşüncelerimizi ısrarla anlatmaktan bıkmayalım, her anlatışımızda birilerine birkaç kelime kavrattığımızı unutmayalım. Bunu hatırlayarak, tekrar anlatalım.
  • Yaşamımızda şiddete asla yer vermemeliyiz. Şiddet beyinsel* ve inanç zayıflığının göstergesidir. Aczin ifadesidir. Uğrunda şiddet uygulanan ideal, ideal olmaktan çıkmıştır……. Şiddet, ideallerin tükenişidir. İdealler genç ve narin bir sevgiliye benzer, kim kana bulanmış bir sevgili ister!
  • İnancımızın kaynağını korumalıyız.
  • Biz kimseye karşı değiliz. Kimsenin de bize karşı olmasını istemiyoruz.
  • Mutluluğu yaşamak hakkımız. Mutluluğu yaşadığımızda kendimize ve bir başkasına zarar vermediğimiz müddetçe mutluluğun her şeklini yaşama hakkımız vardır… Bizden geri olanlar yüzünden kendimizi sınırlamamız gerekmez….
  • Sevgi, özgürlük, güzellik ve mutluluk ayrılıkta değil birleşmektedir.

Onların güzelliği baskıda, kısıtlamalarda değil paylaşmaktadır.

  • Sevgiyi kavramanın yolu, onun yansıtıcısı olmaktır.
  • Tebessüm ruhun güzelliğinin yansımasıdır.
  • Bir ateş nereden geliyor? Üflersek nereye gider? Bir ateşin nereden geldiğini bilirsek nereye doğru üfleyerek, nereye gönderebileceğimizi de bilmiş oluruz.
  • Kısıtlı algılarımızla kavradıklarımızı düşündünüz mü ? Olguların gerçek yapıları hakkında ne biliyoruz? Gerçeğin tümünü algıladığımıza emin miyiz?
  • İnsanın kendi ışıltısı olmasa, başkasının ışıltısı onu yeterince aydınlatamaz. Sadece onun görülmesine yardımcı olur.
  • Sabır düşüncenin, düşünce ise idealin gerçekleştirilmesinin kaynağıdır.
  • Gerçeğe vakıf olmak istiyorsak gören, duyan ve hisseden olmalıyız.
  • Nerede olursan ol, bir sevgili olmaya çalış, hem de sevgililerin en coşkulusu ve en tutkulusu. O zaman sevginin ve yaşamın anlamını ve güzelliğini kavrayacaksın.
  • İnsan ve sevgisi bir çalgı gibidir. Hangi sesleri çıkaracağı ona dokunan ellere bağlıdır.
  • Sevmekten daha güzel tek şey var! SEVMEK! Sevmeden veya sevilmeden sevmek sadece gereksiz bir yüktür.
  • Yol hedefe ulaşmanın en önemli unsurudur. Çünkü o olmadan hedefe ulaşmanın ihtimali bile olamaz.
  • Budalalar yüzlerinden, zeki insanlar ise gözlerinden anlaşılır.
  • Yaşam okumasını bilenler için (zevkle okunması gereken ) açık bir kitaptır.
  • Bir şeye gizem kazandıran üzerindeki örtü değil midir?
  • İnsan özüne, varoluş nedenine dönebildiğinde; gücünün doruğuna ulaşır.
  • Cennet insanın dışında değil, aksine herkesin cenneti kendi içindedir. İnsan cennete gitmez, cennet insanın içine girer. (kavranabildiğinde)
  • Ben, artık bir zamanlar olduğum kişi değilim ve bir daha asla o olamayacağım. Kurtuluş bu andakine sadakatte yatar.
  • Şimdiki zaman; keskin bir zekâyı, gelecek ise hayal gücünü gerektirir.

    Yaşamı kavrayamamış olanlar içinse cennet; sadece hüzünlü anılarla  doludur.

  • …yalnızken ölme duygusu insanı korkutuyor “Ben şimdi ölürsem ne olur ?” diye korkan ve diyen bir insanın mantığını düşünelim…
  • Toplumsal yapının değişim noktasında, günümüz kadını eskiden olduğu gibi ailevi sıkıntılar yaşadığında “babamın evine giderim!” diyemeyecek duruma gelmiştir…

Artık üzmüyor beni kırmızı gülün pembeleşen rengi

   Anladım artık gelmeyecek olanı beklememek gerektiğini

Geç de olsa kavradım asal olanın içimdeki olduğunu

Ama ona ulaşmak gerek.

  •  Sana ait olan ne? Senin hakim olduğun tek şey ne?
  • Yeni eskinin temeli üzerinde kurulmuştur, onu yok etmemiştir birbirinin devamını sağlamıştır……
  • Ruhtaki sevgi ölümsüz olandır, bedene yansıdığında bir kum saati gibi tükenmeye başlar.
  • Sana değer verenin değerini bilmedin mi, değersizleşirsin. Çünkü seni değerlendiren özden koparsın…
  • Sizin kendinize layık görmediğinizi başkaları da (size) layık görmez.
  • O bizim farkımızda olamaz. O’nun farkına bizler varmalıyız… Çabamız o yöndedir. O’nun farkına varıp, birliğine yöneldiğimizde kendimizi kâmil insanlar olarak hissettiririz… İşte O’nu hissedip kavramak budur.
  • Bilgi tekâmülün derecesini belirlemez, tekâmülün seviyesi alınan bilginin uygulanması seviyesidir.
  • Ruh ve beden arasındaki ilişki elbise ile beden ilişkisi gibidir, elbise; bedene daima uyum sağlamaz…
  • O’nu bir an hissedişi anlatabilecek bin ömür var mı?
  • Hangi peygamber hangi veli onu sözcüklerle ifade edebilmiş ki zavallı sözcükler onu methedebilsin…

 Sen Tanrıyı bilmezsin ki

Sen sevgiden ne anlarsın?

Sen ölümlü bedenin esirisin

Özgürlüğü bilmezsin ki

Esaretin körlüğünde

Sen sevgiden ne anlarsın?  

  • Musa’yla konuşan O (Yahve) değil Elohimdi … Musa’yı O’na bağlayandı…
  • O’na dönüş yolunda

    Yaptığın her iyilik bir ışık yakar

    Kötülükse ışık söndürür

  • Parça öze bağlıdır, öz parçaya değil
  • …. Orada (Mim boyutunda) geçmişe dair tüm bilgiler ve sonuçlar mevcuttur, ama gelecek olan daha olmamışa ait bilgiler ise yoktur… Ancak onları tahmin edebilecek idrak vardır…  
  •                                                                                             Sen O’dan ne anlarsan O O’dur.

   Sen benden ne anlarsan ben oyum.

   Sen bizden ne anlarsan sen osun. 

 

  • O’nu içinde hisset, hissettiğini

    Yüzünde yansıt, yüzüne yansıyanı

    Ameline yansıt ki ne kadar inandığın yansısın.

  • Unutma hastalığını tümüyle yenmek istiyorsanız, kutsal olmayı arzulayın.
  • Günah, insanda Allah’a aykırı bir şey olmadıkça ortaya çıkmaz.
  • Bir ruhta birçok canız.
  • Her gördüğün sensin, gördüklerinde sana ait olanı seçer, o olursun.
  • Her yașamda edindiğimiz deneyimler; süzülerek damıtılarak ruhsal kayıtlara aktarılır, tıpkı litrelerce su içmemize rağmen kana ve vücuda bir kaç mm’lik sıvı aktarıp kilolarca yemek yememize rağmen mg’lik bir aktarım sağlamamız gibi… trilyonlarca deneyimden kaçı aktarılır ?
  • Oluşturabildiğimiz yönetim ve ekonomik sistem, av sahasını koruma dürtüsüyle hareket edenlerin oluşturduğu sistemin farklı bir versiyonudur… Devletlere bölme… Pazarlar oluşturma…
  • Bu bilinç ve tekâmül seviyesiyle yaşam olan bir gezegene gidersek orayı ne hale getiririz, bizden geri veya ileri!
  • İlk verdiğimiz bilgiler, sizdeki bilgileri anlamlandıracak sıfır noktasına getirtmek içindi. Ondan sonra aldıklarınız hissettikleriniz ve hissetme duygularınızı açacak anahtarlar vazifesi görecek.
  • Kendinden konuşmak… Kendinden konuşmayi öğrenmek….
  • Bir şey beklemeden sevmeyi öğrenmek tanrı sevgisini kavramaktır.
  • Islah öbür dünyalarda yapılır, dünyevi ıslah kötü bir taklittir.
  • Esas olan ruhsa; neden bedenler ön plana çıkarılıyor, bedenler üzerine kurulu sistemlerde çelişki vardır.
  • Sevgiyi bedenin dar sınırlarına hapsetmeye çalışmayın (çünkü bedene değil ruha ait bir yansımadır, bedene sığmaz sığdırmaya çalışırsanız) onu boğarsınız…
  • Paylaşmasını unuttuğumuz için parçalandık ve bölündük… Birlik için yeniden paylaşmasını öğrenmeliyiz…
  • O’nu tefekkür etmek için ne zamana ne de belirli bir mekâna ihtiyaç vardır. O’nu hissedip zikretmek istediğimiz her mekân ve zaman makbuldür. Bunu yapmak bize bırakılmıştır.
  • Ölüm bu beden içindir, ölen biz değil bedenimizdir…
  • Hayalleri olmayanlar; geçmişi algılayamazlar, geleceği göremezler..
  • Keramet; taşta toprakta, ette kemikte değil, keramet Ruhta, İdrakte ve yansımadadır.
  • Her şeyde gördüğün sensin, çünkü gördüğün idrakinin yansımasıdır…
  • O’nun yarattığı ilk ruhtur ve mükemmeldir. İlk yaratımdan sonra olusan ilk hatadan sonraki yaratımların her boyutun yaratımı üst boyutun alta yansımasıdır. Kozmik boyutu kozmikler yarattı, her yeni boyutu bir önceki boyut yarattı ve denetledi…
  • Ruh Maddeye girerek anlam kazandırdı, onu tanıdı ve yönetti ona düzen verdi….
  • Biz ona sevgiyle bağlıyız, aşk derecesinde, bu bağ bizi ışığa dönüştürür O’nunla bütünleşebilmek için…
  • Doğayla uyumu kaybettik, iletişimimiz koptu bu sebeple birçok özelliğimizi yitirdik kullanamaz hale geldik. …
  • Ruh enerjisi vücudu terk edip bedeni kendi enerjisi ile bırakabilir…. ?
  • Vücudumuzda iki enerji taşırız; biri yaşamı, biri ölümü kontrol eder, onları kontrol etmeyi öğrenirsek ölümü ölmeden öldürebiliriz..
  • Osiris Atlantis’in Mesih’iydi.
  • Bizim türümüz; aşılanmış bir türdür. Ruhsal duyumsamalarımız. o aşılanan aşının hafızasından kaynaklanmaktadır. Hatırlanan birçok özellik yapımızda yok, sadece hafızanın hatırlatması olduğu için kavramakta zorluklar yaşarız. Bu özellikler, bizi kendilerinden veya onları aşılayanların özelliklerinin bize yansımalarıdırlar….
  • Türümüzde iki oluşum mevcut: Birincisi hayvandan aşılanmış yapılanma, ikincisi bu aşılanmış yapılanmadan insanlaşmaya başlayan dişi veya erkeklerden aşılayanlarla (nefilim) direk temas yoluyla döllenerek doğum yoluyla vücuda gelenler. İkinci şekilde vücut bulanlar aşılananlara hem gensel, ruhsal hem de yaşamsal olarak öncülük etmiştir…
  • Her gördüğün sensin, gördüklerinde sana ait olanı seçer, o olursun…
  • İki hafızamız var: Biri bedenin, bu günü hatırlayan, biri ruhun, ezel ve ebedi hatırlayan. Hangisini güçlendirebilirsek, ona göre şekilleniriz…
  • Hiçbir din kitabında ibadet şekli (Rütüeller) belirtilmemiştir, O’na ibadette hiçbir şekil ve kural yoktur.
  • Evlilik dinsel bir zorunluluk değildir, eşit ve hakkaniyete dayalı birliktelik kuralı vardır… Evlilik şekilenmesi toplumsal şekillenmeyle ilgilidir.
  • Dünyamız kâinatta ve hatta kâinatın kendisi… Bir noktadır. Noktayı kavra ki kâinatı kavrayasın. Her nokta başka bir noktanın içindeki noktadır. Noktayı kavra ki noktanın içinde olasın.
  • En sahih hadis resullullahın icra ettiği icraatlardır
  • Her varoluş her varlık O’nun isimlerindendir. O’nun isminden müstesna hiçbir varlık yoktur… O bir tek ad veya adlarla sınırlandırmayınız..
  • O’nu akıl sınırlarında kavrayamaz, hissedemeyiz… O’nu hissetmek istiyorsak sıfır noktasında tefekkür etmek lazım…
  • Kâinatı kendimizle sınırlandırarak kavrayamayız… Onu kavramamız için onunla uyum içinde bütünleşmeye çabalamalıyız… biz kainatın dışından kainata bakamayız, ancak içinde yer alıp bütünleşebiliriz…
  • Anlatımlarla kavradıklarımız, varlığın gölgesi bile değil, anlatılanların bizdeki yansıması olmazsa… Milyarlarca yıl öncesi galaksilerle ilgili anlatılanlar, hala aynı mı, ya kara deliklerin icraatlarının sonucunu nasıl açıklarız, tıpkı yaşamdaki değişiklikleri görmeden yaşamı eski anlatımlarla anlatmaya çalışmadaki uyumsuzluklar gibi…
  • Uzaylar kübik, galaksiler piramit, güneş sistemleri, yıldız kümeleri prizmalardan uydu ve gezegenler daireden oluşur…
  • Şimdiye kadar kâinatı körün elinin değdiği yeri tarif ettiği gibi tarif etmişler… Kâinatta meskûn mahal yani gezegen ve yıldızların yer aldığı ve boşluk olarak adlandırılan bölümler ayrı șekiller ve değerlerden oluşur. Onları o değerlerle ifade etmek gerekir…
  • Hissedişi nasıl ve neyle ifade edebilirsin ki?.. Hissedişi ne sembollerle ne de yazılarla ifade etmekten çok uzak* olduğu için ehli tasavvuf yazmaktan imtina etmişlerdir.. Acz içinde olanlar; inisiyeler (ehli tavassuf) değil yazılar ve sembollerdir..
  • Her alt üstün simetrik yansımasıdır. Onda oluşan idrakin bir fiziksel tezahürüdür.
  • Kâinat geometriden öte bir şeydir, geometri onun sadece kabuğunu görüp gördüğünü tarif etmeye çabalayan giriş kapısıdır…
  • Her uzayın sonu olarak düşündüğümüz nokta, sadece ufuk çizgisidir.
  • Tekâmülü tamamlanmamış ruhun, ortamına uygun olmayan bir boyuta veya mekâna enkarne edildiğinde vibrasyonel (frekanssal, titreşimsel) uyumsuzluk sonucu ciddi sıkıntılar yaşanır… Bu değişiklik algılanıp uyum sağlanıncaya kadarki geçen süre ruh için tam anlamıyla bir azap sürecidir…. Vibrasyonel (frekanssal, titreşimsel) uyum sağlandığında o boyut algılanmaya başlanır ve o boyuttaki deneyim yaşanmaya başlanır.
  • Uygulanmayan bilgi bilgi değildir, uygulanan bilgi kavranan bilgidir.
  • Ölüm o kadar kötü değil, en sonunda onunla yüzleştiğinde, artık özgürsün… gerçekten konuşan O olman için..
  • Ruhunun farkında olanlar, ruhuyla yaşayanlar, ruhsal özelliklerinin farkında olanlar ve bizden önceki güçlü varlıklar kendilerinden olanlara zarar vermezler… veremezler…
  • Son beşliyi tartışmak yasak !!!! Onlarla temas tehlike getirtir.
  • Kişiliklerimiz modellerimize göre belirlenmiştir… Her model kendine göre eşsizdir.. Birbirlerine aittirler.
  • Bazı türler bazı türlere müdahale ettiler ve düşmanlık böyle başladı.
  • Tamamen affettiğini varsaysan; suçluluk duygusu yok olur, hapsolur, kötülük iyiliğe, acı ise güzelliğe, hazza dönüşür. Tanrıyla bütünleşirsin. Eğer gerçekten tanrıyla bütünleşirsen yanlış iş yapmazsın.
  • Acı çektiğin an gerçekten kim olduğunu öğrenirsin !!!
  • Tanrı sadece mükemmel olanı seçer…
  • İnsanın fethedebileceği, ulaşabileceği en büyük mükemmellik; gene insanın kendisidir, kendi içidir..
  • İnsanın öğrendikleriyle ulaşabildiği merhale, çözebildiği sırlarla sürekli değişime uğrar. İnsan en büyük sır olan kendi sırrına ulaşabildiği an, en büyük hazineye ulaşmış olur. Asıl amaç da budur.
  • Sırları çözmenin asıl amacı; ruhları prensiplerine, sonsuzluğa, ilk ve son hallerine yeniden getirmektir.
  • Sırların kapısını aralayabilmek için; sayının büyüsünü, vicdani muhasebeyi, içimizdekiyle uyum içinde olabilmek için O’nun sesini duyabilmeyi, çevremizin dayatmaları veya etkisiyle sonradan edindiğimiz uyumsuzluk ve olumsuzluklara karşı acımasızca mücadeleyi öğrenmek ve uygulamak gerekir.
  • Eğer öğrendiklerimize takılıp kalırsak; öğreneceklerimizi öğrenemeyiz. Öğreneceklerimize sürekli yer açmalıyız. Yeniyi öğrendiğimizde eskiyi taşımayı sürdürürsek gereksiz bir yük taşımış oluruz.
  • Öğrendiği birkaç bilgi kırıntısını ulaşılmaz, son gerçek ve tek doğru kabul edenler ukalalar ve aptallardır.
  • Olumsuzlukları dillendirip olumsuzluklara takılırsak, olumsuzluğun kaynağı oluruz.
  • İnsan kelimesinden anladığımız mana nedir? Neyi ifade ediyor? Bizimle ilgili bağlantısı nedir?
  • Düşündüğümüz veya yaptığımız her şey; ruhumuzun kayıtlarında bin kapı açar, idrakimize uygun kapıyı seçer ve açarız… Bu kapının ardındaki idrakimizin yeni ufku olur.. Ve biz bu ufuklara göre şekileniriz..
  • Kendimizde keşfettiğimiz O’dur, O’nda keşfettiğimiz bendir. Ulaştığımız her nokta O’dur… Lütfedilen her boyut O’dur, her boyut O’nu idrak noktasıdır. Cennetine girmek O’nu keşfetmektir.
  • Her insani kâmil, kendi kâinatını oluşturmakla görevlendirilmiştir. (ilk yaratımda). Her hasat döneminde etkili olabilen insani kâmil, kendi kainatı için gerekli ruhsal enerjiyi tamamlamakla mükelleftir.
  • Yaratım ilahi nihaiyedir.
  • Bu kavim ne yazık ki Orion’a hizmet etmiştir. Omega’nın, Sirus’ün oranı çok az…
  • Beni kavrayıp anlayın…

Beni kavradığınızda,

kâinattaki yerinizi alacaksınız…

 Eğer beni anlayıp kavrıyorsanız,

Ben sizin kâinattaki rehberinizim…   

  • Anlatılanlar; sadece savaşlarda yapılan katliamlar (cihad adı altında) veya gerçeklikten çok uzak yaşamlarla ilgili hikâyeler bu mudur? İnsanlık tarihi, bu mudur kâinatın tarihi?
  • … kutsal kitaplarda ve mitolojik anlatımlarda anlatılanların hiçbirinin gezegenimizle sınırlı olmadığını, çoğunun ise gezegenimizle ilgisi olmadığını bilmeliyiz ki idrak penceremizi açabilelim….
  • Kozmos birdi… bir tek bütünlüktü ve dağıldı…..???
  • Kozmos kendini yeniden birleştiriyor… Yeniden birleşip bütünü oluşturmaya çalışıyor… Gerçekleşen budur.
  • Musa hariç, hiçbir peygamber kendisi kitap yazmamıştır. Ellimizdeki kitapların tümü, onların hitaplarıyla dinleyicileri tarafından onlardan sonra yazılmış olanlardır.
  • Ne zaman iktidar – hükümranlık dinle buluşup birleştilerse, ne zaman idareye ortak olup, idare etmek için din adına hukuk oluşturduysa “din özünden uzaklaşmıştır ve iktidarın istekleri hakim olmuştur.”
  • Ölümü gördük, insanlarımızın ölümünü izledik, sonsuza dek gidenleri de izledik, diriliş … menzilinin dışında olmak dehşet verici olsa da bir şeyler değişmeye başladı…. Zamanı hissetmeye başladık… sanki her “an” kendi önemine sahipti…. Varlığımızın bir anlamı olabilmesi için, ölümlü olmayı hissetmek gerekiyordu… Anlamlı yașamlar yaşamak ölmek ve dönememeyi hissetmeyi anlamak ve kavramak gerekiyordu… aşmak için, ömür harcadığımız tek insani kusur; fanilik,… Tek olan O, sizi bütün kılan tek şey O…
  • Özgür iradeyle bedensel korkunun dehlizlerine sığınacağız… Kelimelerden korkma, ölüm habercisi ölümden korkmamalı…
  • Kapalı bir sistem, kendisini yenileme özelliğinden mahrumdur. Tek başına bilgi, teoriden ibarettir…
  • Hayalini kurduğun şey, olmasını istediğin kadar gerçek olabilir.
  • İnsanlık tarihi hep tekerrür etmiştir, yaşanmışlıkların değişimlerini katarak diyebiliriz ki; hiçbir tekerrür bir öncekiyle aynı sonuçları vermemiştir ve aynı başlangıcı da yapmamıştır. Her tekerrür yaşanmışlıkların katkısında şekillenmiştir…
  • Kur’andaki FETİH kavramı; fizik – biyolojik beden yaşamına devam ederken, ruh dediğimiz, ışınsal bedenin bağımsızlığını kazanma hâlidir ki, bu durum tasavvufta, “Ölmeden Ölmek” diye tanımlanır. Fetih, Berzah Âlemi’nin fethidir ki bu fetih ancak “Yaşarken Ölmek” suretiyle gerçekleşir! Yoksa anlatıldığı gibi bir köyü veya bir şehri fethetmek gibi fiziksel fetihten bahsedilmiyor.
  • 99 olarak adlandırılan Allah’ın isimleri değildir. Onlar; Sende mevcut olan manalardır!.
  • “Kim ki tek bir kişiyi öldürmüştür, bütün insanlığı öldürmüş gibi suç işlemiştir.” (Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: “Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur”. And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu.)(Maide Suresi 32. Ayet).
  • Her şey Baki’nin esasına tabidir. Her şey vahdetin içindedir. Fâni’nin varlığını kabul edersen, Vahdet’i inkâr edersin!. Vahdet esas ise, zaten fâni yoktur; fenâ bulacak nesne yoktur! Varlıkta Baki’nin dışında bir şey yoktur.
  • İnsanoğlu kusurlu yaratıldı… bu nedenle insanlar hala kıskançlık ve hırs uğruna birbirlerini öldürüyor…insanlar asla kendilerine, neden hayatta kalmayı hak etmiş olduklarını, sormuyor veya sormak istemiyor?..
  • Eğer tanrının isteklerini tam olarak bilebilseydik hepimiz tanrı olurduk.
  • Başlangıçtan beri yarattıklarımızdan ve etkilerinden sorumluyuz.. Bunu inkâr edemeyiz etsek bile, inkâr edemeyeceğimiz an geldiğinde her şeyi olduğu gibi kabul ederiz.
  • Yaşam ve ölüm arasında olağanüstü bir şey var. Ölüm, sadece devinen bir kapıdır..
  • Bilgi kendini yeniden üretir..
  • Gökler açıldı gözü gördüler !!!!!! ??????…….
  • Kıyametin 5 ışığı yükseliyor… Tek ışığa doğru yöneliyorlar, sadece seçilmiş olana görünecekler.
  • Ben sende ben haşrolduğum zaman

   Ne alem kalır ne beşer

    Illaki sen bende sen olursun

    Sende ise ben      21.09.2008

  • Tanrının yüzünü bilmek, çılgınlığı bilmektir. Melez, ölüm ile yaşam arasındaki boşluğa bakmıştı.. ve aklını kaybetti…
  • Her şey, cansız ve kontrolsüzdü, kontrol etmek ve düzen vermek için içine girdik, can verdik.
  • Hayatın bitkinliği olgusu, fiziksel acıdan daha güçlüdür. Yaşanan tüm acıların toplamının varisidir… Ruh yaşamın toplamının acılarını taşır..
  • Yeni an “yenidir”. Yeni olan haller eskinin devamı değil, daha mükemmel bir üst boyutun açılımıdır.
  • Bir yaprağın kıpırdaması, bir yaprak bitinin yaratılışı ve ya bir galaksinin oluşumu aynı değerde ve aynı muazzamlıktadır.
  • Yaratılmışlardan yansıyan tüm var edişler varlıkta sadece var edişle sınırlıdır… Kontrol O’na aittir… O’nda var olan her şey O’nun kontrolündedir… Varlıkların var oluşları da bunun içindedir…
  • Akıllılar danışır, ahmaklar ise hükmetmeye çalışır. Siz danışanlardan olunuz.
  • Herkes kendi kefaretinden mesuldür… Ne ebeveynler çocuklarının ne de çocuklar ebeveynlerinin kefaretini ödeyebilir, zaten o kefaretlerden mesul olamazlar. Çünkü hata şahsidir ve bedenin yansımasıdır.
  • Doğada ve ilk yaradılışta yanlış olgu yoktur. Yanlış, bizim yanlış ve eksik algılamalarımızdan doğuyor.
  • Bana sen yansırken yeter bana, başka ne isterim ki,

Yansıyan her şey sensin,

Güzel de sensin, mükemmel de

Seni biliyorsam, yansıyan güzel sensin

Güzeli yansıtabiliyorsam başka ne isterim.

Yansımandan başka bir şey istemem,

Yansıyan sensen.!!      10.08.09

  • On bin yıllık medeniyet hafızasına milyarlarca yıllık gezegenin hafızasını, milyarlarca yıllık gezegen hafızasına, trilyonlarca yıllık kozmosun hafızasını sığdırmaya çabalamak bir kum tanesine okyanusu sığdırmaya benzer.
  • Boşluk ilk kozmik ruh şifresi= ruhun kozmik varlıklara şifre aktarımı = kozmik varlıkların elementer varlıklara şifre aktarımı = elementer varlıkların fiziksel parçacıklara şifre aktarımı =Atlant = atlantin ilk fiziksel parçacığı şifrelendirerek şekillendirmesi…
  • Zamanı yaşamak gerek.. yaşanmamış zamanın anlamı yok… yaşamın anlamı yaşananlardır.
  • Çok tanrılı dinlerle tek tanrılı dinlerin kutsal metinlerinin manasına simgelerin yansımalarına baktığımızda; bir paralellik, benzerlik hatta eşleşme tespit ederiz. Mısır’da ne varsa Sümer’de de o var, Sümer’de, antik Yunan’da ne varsa Musa’da, İsa’da, Muhammed’de de o vardır…
  • Biz ehli tasavvuf gönüllerde esen hoş bir seda gibiyiz

Unutmayalım ki başlangıcı başlatan da bir seda idi.

  • .. Aynalardan yansıyan aynaya, …..yansıyan aynadan yansıyan, yansımalarız.
  • O, sonsuz bir hafızadır…
  • Maddeyi kaldırdığımızda sadece O kalır.
  • Beden virüs ve bakterilerin idrakini arttırmak ve islah edip ilk hatayı tamir etmenin laboratuarı ve çabasıdır.
  • Genleşmeden sonra uzay büzülmesiyle gezegen ve yıldızlar hatta küçük karadeliklar spiralin ortasındaki kara delike yani spiralin yaratıcısına dogru akışı arttıracak… bu uzayın kıyameti ve karadeliğin öte tarafı ise yeni bir genleşmenin ve bir yaradılışın başlangıcıdır…
  • kürz, …gürz …ve ötesi
  • Bu kavmin insanoğullularıyla kesişme noktası ?…
  • Özlediğin (seni )özlüyorsa, özlemek çok güzel…
  • Nefs olup tükenip tüketmektense,

    Nefes olup yaşayıp, yaşatan olmak gerek.

  • Beden cansız bir cenazeydi, içine girip nefes olup can verdik. Cansız bedendeki yaşayan can, biziz..
  • “Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa… İşitenler de neme lazım deyip uzaklaşsalar, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da, bunu başkası işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin gücü azalır, halkın güven ve saygısı sarsılır. Düzen ve istikrara vesile olan, bağlılik hissi gider, halkta saygı duygusu yok olur. Çöküş de böylece kaçınılmaz hale gelir.”
  • Gönlümüze tezahür eden O’dur… gönlümüzde sevgiyi hissettiğimizde hissettiğimiz O’dur… birinin gönlüne hitap ettiğimizde hitap eden de O’dur, hitap ettiğimiz de O’dur… O’nu hissedebilmek için, O’nun tezahür ettiği gönlümüzün kapısını sonuna kadar açalım … O’nun evi gönlümüzdür, tapınaklara gönlümüzü açmak için gideriz…
  • Birilerinin inanıp inanmaması birilerini peygamber veya veli yapmaz, bu makam tanrı tarafından verilir ve tek bir insan inanmasa bile peygamber peygamberdir veli ise velidir. Onlara inanmak rahmetin Işığından yararlanmaktır….
  • Tanrı can almaz, aldırır… Tanrı kötülük yapmaz, kötülerin hakettiğini bulması için rahmetini kaldırır, zebaniler devreye girer…. Bu beden için değil, ruh için geçerlidir; çünkü Tanrı bedenle değil, ruhla ilgilidir.
  • Çaldığınız gönül kapısı açılmıyorsa zorlamayın, zorlanarak açılan gönül bahçesi tar u mar olur.
  • Bir O’ndan südur etti,… 5’ler birden yansıdı… 5’lerin her birinden yüz yansıdı… Böylece 500’ler yansımış oldu…..
  • Beşyüzlerin yansımasının tanıdığımız ademle havvayla ilgisi yok, arada zamansızlık kadar bir zaman boyutu var….
  • Bedeninizle değil, ruhunuzla yaşamayı öğrenin…
  • Hukuk tanımayan siyasetçiye Diktatör denir….
  • Ruh yaratılmadan önce de birçok yaratım vardı…
  • Her bedende ruh yoktur… ruha sahip bedenler rehberlik eder… ruhsuz bedenleri ruha bağlar, ruha kavuşturur…
  • Levhi mahfuza sahip olan kainata hükmeder…
  • Her yaratılan Yaratanına tapar….
  • Alçakgönüllülük, hükmün yalnız ve yalnız O’nun olduğunu anlamak demektir.
  • Yol da benim, hakikat da… Size kalan beni takip edip öğrenmenizdir..
  • ilk yaradılışta beden yoktu, sonda da olmayacak…
  • Gezegenimiz kainatta bir toz bulutunda bir toz zerresi gibidir…
  • Neden, yaradılışı fiziksel bedenle başlatma çabanız var. Oysaki, ilk yaradılışta ve idrakimiz dışındaki bir zaman uzunluğundaki bir zaman diliminde, fiziksel bedene sahip Adem ve Havva gene yok, ilk yaratılan ne bedenli ne de cinsiyetliydi…
  • Yakın yaradılış tanrıları ile idrakimiz dışındakilerin arasındaki farkı idrak edelim… Bu farka vardığımızda varlığın farkına varırız.
  • Insanın rızası dışında yapılan ve karşıdakine zarar veren her şey günahtır… Bunda kişinin konumuna ve kimliğine bakılmaz… Mesela zina kavramı buna dahildir. Rıza dışında karısıyla ilişkiye girenin muafiyeti yoktur, evli olması durumu değiştirmez… ilişki gönül rızasına, özellikle kadının rızasına, dayalıdır… Başkasına ve kendine zarar vermeden yaptığınız hiçbir şey de günah yoktur, aramayın. Zarar O’nun parçası olan ruh kayıtlarına zarar vermektir. O’na aykırı davranışlar yaparak, aykırı durumlar ortaya çıkarmaktır, İşte günah; O’na aykırı olarak ortaya çıkarılan durumdur. Böyle bir durum, ortaya çıkarılmadıkça günah ortaya çıkmaz.
  • Beni görüp hissetmek isteğinizde, gönlünüze bakınız…

Beni orada hissedin ve anlayın…

Belki yaşamınıza sığmam ama O’nun evi olan gönlünüze sığarım.

O’nun evinde misafirim size O’nun kadar yakınım…

Beni anlamak, anlatmak ve yansıtmak istiyorsanız;

Gönlünüzden geçeni anlayın, anlatın ve yansıtın,

Hiçbir şey daha iyi anlayamaz, anlatamaz ve yansıtamaz beni.

Ben gönlünüzdeki  yansımayım… 

Ben O’nun yansımalarından biriyim… 

O’nun evinde misafirinizim…  

  • Baba kim? Oğul kim? Kutsal ruh kim? Işte yaratılış ve kaosun oluşumuna cevap verecek üç soru….
  • Cinsel ayrışma ; ruhta değil ruh altı yaratımda bir görevlendirmedir… Söylendiği gibi kadını cezalandırma, aşağılama değildir… görevlendirme, sorumluluk verme ve yetkilendirmedir…
  • Gerçek ; dilde dillenen değil, gönülde hissedilendir.  Dil ile gönül birse, bu mükemmeldir.
  • Sen, gezegenin… galaksin ve nihayetinde kainatın birer noktaysa ; noktalar içinde O, noktaların küllündedir.
  • Beden eşinizi değil, ruh eşinizi bulmanız lazım… dinlerde bahsedilen budur… Günümüzde uygulanan evliliklerdeki uygulama bedenseldir.. bugünkü karmaşa bundan kaynaklanmaktadır. Sevgi bedende değil ruhtadır.
  • Yaşadıklarımız ruhtadır, bedende değil. Bedende yaşadığımızı sandıklarımız o andadır, kalıcı olan ise ; ruhta kalandır. Acıyı da, sevgiyi de, mutlulugu ve hazzı ruhta hisseder. Ancak ruhta kalanla, hatırlarız…
  • Kimseye dinini değiştirmesini söylemeyin ; çünkü her din, O’na tapınır, O’nu yansıtır, O’nun dinidir, hiçbir din O’nun dışında değildir. Mevlana’nın Gel Mesnevisi’ne ek olarak « Ama değişmeden gel, ne hissetmişsen onunla gel, hissettiğini bize yansıtmak, bizimle paylaşmak, bize katmak için gel… Bizim kapımız NOKTA’nın kapısıdır… ne başlangıcı ne de sonu vardır… » diyoruz..
  • Ibadette söylenen sözler, yapılan rütüeller, önemli değil. Bunlar sadece O’na ulaşma yolunda bir araçtır. Amaç O’nu zikretmek O’nu hissetmektir.. Bu sebeple ne söz ne Zaman ne mekan ne de rütüel önemlidir. Önemli olan ; Tefekkürdür.
  • Kocasını değiştirmeye çalışan, sorgulayan, hükmetmeyle eşitlik sağlamaya çalışan kadın O’nu kaybetmiştir her yaptığı onu kaybetmek için bir çabaya dönüşür. Çünkü kocası ona önem ve değer verdiğini hisettiren ilk kadına yakınlık duyacaktır. Eşit olmak değerli olmak hükmetmekte değil paylaşmak, işlevine uygun davranmak uyumlu olmaktadır…
  • Başlangıçta (ilk yaratımda) ölüm, beden, cinsiyet vb. yoktu sadece ruhsal varlık vardı. ilkte olmayanlar sonda da olmayacak, her şey öze dönüp ruhsal varlıkta eriyecek… ne cinsiyet ne beden ne de ölüm kalacak…
  • Kendinizi edebilirsiniz, Kendinizi ediniz,

Kendini edebilmek meziyettir;

Başkasını etmeye çalışan SALDIRGAN

Kendini etmeye çalışan MÜLAYIM olur!

Sizler Mülayim olunuz çünkü, O’nun katında Saldırgan değil, Mülayim olan makbuldür.

  • Duygularının esiri olan kişi ; bedenin karanlığına hapsolur.. Unutmayın ki her yaptığınızın karşılığı vardır.
  • Hakikati içinizde arayın, bulabileceğiniz tek yer orasıdır.
  • Hiç kimse ölümden kaçamaz, Her canlı ölümü tadacaktır. Ne mutlu bedensel ölümü tatmadan ölüp tekrar doğanlara…
  • Farklılıkları kavrayın, tüm alemler aynı yasalarla yönetilir, sadece alemlere tezahürleri farklıdır..
  • O’nu terkeden biziz…biz O’nu terketmedikçe, bizden umudunu kesmedikçe O bizi terketmez, Yüz çevirmez…
  • Tanrıyı görmek, hissetmek demek en genel anlamıyla «Düzenini kavramak, onu uygulamaya çalışmak »demektir.
  • Ahdolsun ki ; Sadık olanları melekutumda karşılıyacağım… benim kim olduğumu kavrayabilseniz bir saniye ayrılmazdınız..
  • Bağlılık ve sadakat fiziksel değil, ruhsal olandır…
  • Tarafsız davranayım diyerek, Haklı ile haksızın bir tutulduğu yerde, Haklıya zulüm vardır. Haklıdan yana olmak Hak’ tan yana olmaktır.
  • Küçüklerinize ve yaşlılarınıza sahip çıkın, onları koruyun, onlar size Hakk’ın emanetidir, çünkü onların, O’nun korumasına ihtiyaçları vardır. Onlara yapacağınız hizmetler, Hakk’a yapılmış hizmet gibidir.. nalet gelsin küçüklerine ve yaşlılara eziyet edene, haklarını yiyene, onları menfaati için kullanana.
  • Sorun birkaç rütüeli yapmakla, birkaç şeyi yeyip yememekle, bazı yerlerimizi örtmekle ; bazı seyleri yapıp yapmamaya, bazı yerlerimizi korumaya kalsaydı; hepimiz evliya, hepimiz cennetlik olurduk.
  • Şunu biliniz ki, hiçbir şey size öğretildiği gibi değildir, Her şey bilebildiğiniz gibidir.
  • Tanrı, ilkelliğin simgesi silahla, zulüm ve katliamların simgesi savaşla değil, tekamülün simgesi kelamla ve güzel amellerle savunulur. O’nu silahla değil, Kelamla savununuz. O’nu bedenle değil, Ruhla yansıtınız. Çünkü O’na Silahla, savaşlar ve katliamlarla ve tüm bunlarin faili Bedenle değil, Kelam ve güzel amellerinizin faili Ruhunuzla ulaşacaksınız.
  • Tekrar bedene dönmekten kasıt «tekamül eden ruh size fiziki aleme hükmetmeyi öğretir ve fiziksel alemi sistem içinde yöneten unsura dönüşür.. »
  • Allah nerededir? Sana ihtiyaç duyan muhtaca yardım edeceğin yerdedir… insanlığa bir hizmette bulunacağın yerdedir… Bu hizmetleri yerine getirip gönlünü temizleyip ona hazır hale gettirmişsen Allah gönlündedir.
  • Size bedeninizden kopun demiyorum. Ruhunuzu unutup, sadece bedeninizle yaşamamanızı tavsiye ediyorum….
  • Sen yukarda Muktedir ve Kadir…

Bense aşağıda aciz çaresiz.

Farkımızın, farkındayım

Sen bütünsün ben parça

  • Bedenine esir olanda ne sadakat ara ne de bir vefa….
  • Tasavvuf ; ruhumuzun yolculuğunu kavramada, ebed ve ezel kavramını içeren uzun bir yoldur. Manaya ulaşmada ; bir Tefekkür yoludur. Bu yol yetişmişlerin değil, yetişecek olanların yoludur. Yetişmişlerin yolu ; rahmana cezb olmuş IŞIK Yoludur. Yetişmişler bu yolda yolcu değil, Tasavvuf ve tefekkür yolunu aydınlatan IŞIKTIR.
  • Eğer ebedî hayatı kavramak ve ona ulaşmak istiyorsanız, kelimelerin düz anlamına değil, Içerdiği manaya bakın, O’na ulaşı
  • Üç şahsiyetin karşısına çıktığımda heyecanlanırım :

Bebekler, Gençler ve Yaşlılar.

Bebekler, O’nun saflığını,

Gençler, sınırsız gücünü,

Yaşlılar ise hiçliğimi hatırlatır.

  • Gönülden sunulan hizmet mükemmeldir. Çünkü Gönülden sunulan hizmet O’na sunulan hizmettir.
  • Kiyamette ölülerin dirilmesi ; bildiğimiz mezarlardan çürümüs kemiklerin dirilmesi değildir. Her beden, ruhun aynı zamanda mezarıdır, beden doğarken ölmeye başlayan bir cenazedir. Bedensel ölüm ise ; o mezardan (bedenden) çıkarak tekrar (ruhsal) dirilmedir.
  • Haksızlığa tavrımızı net koymadığımızda ; haksızlık bize yapışır ve bir süre sonra bir parçamız olur.
  • Edepsize karşı suskunluğumuz acizliğimizden değil, edebimizdendir…
  • Mahlukun Haluk’u anlaması, kavraması hissedişten öte değil. Onların arasındaki bağ hissedişlerdir. Daha önce dediğimiz gibi « Bir anlık hissedişi anlatacak Bin ömür varmı? »
  • Mana, Noktaya açılış kapısıdı Manayı kavrama ölçüsünde Noktan belirir.
  • Günümüzdeki dini kuralların hangisi aslına sadık? Hangisi geçerli?
  • Bebeklerin saflığı… buluğ çağında bedensel değişimler ve ruha etkileri !!!!!!!!
  • Gönül, sahibine sevgiyle dolduğunda ; bir ırmak gibi çağıldar, bir güneş gibi ışıldar durur.
  • Hakk, can verendir, Eğer düzenini ölmek ve öldürmek üzerine kurmuş olsaydı kainata can vermezdi. O, yaşayan ve yaşatandı
  • Bir üstü kavrayabilmek için « Her bir devrede bulunan insan ruhu, o devredeki tüm kategorilerle büyümeli ve tamamlanmalıdır.»
  • Kuranı kerimin birinci suresi Ikra suresini getiren Cebrail Hz.Muhammed’e cismani bir şey mi getirmiş ? Bu mümkün değil, bildiğimiz gibi melekler cismani değildir ve cisminiyatla alakalı değiller. Ayetin kimin için indirildiğini düsünürsek ; anlamını da anlamış Ayeti 1500 yıldır kim okuyor ? Ayet onu 1500 yıldır okuyana sesleniyor. Allah’ın izniyle, O’nun emirlerini oku ! Tersi yorumlar Resullulah’ın okuma bilmediği, cahil olduğu tamamen hurafedir.
  • Herkese hakkını verin ki sizi Hakk’a benzetsin, sizi Hakk olarak görsün..
  • Tapınağını, ibadet eden başkasına kapatmak doğru değildir. Her tapınak O’na ibadet etmeğe açık olmalıdı
  • Hiçbir peygamber bir din kurmak için gelmemiştir… sadece mesajları tekrarlamak ve hatırlatmak için gönderilmişlerdir. Dinler, onların ilettiği mesajlardan anlasıldığı biçimde ardılları tarafından kurulmuş ve isimlendirilmişlerdir.
  • Gönülden sevdiklerimizle, günlerce göz göze kalsak bile, ayrıldığımız anda özleriz onları.
  • Mazluma beddua eden, zulüm eden bedduamı alı
  • Bedeniniz sizi yanıltabilir, ama Ruhunuz asla !
  • Mim gönüllülerinin, tarikat müridleri kardeşlerinden farklılığı nedir; kendinizi karanlık bir odanın kapısında düşünün, Onlar, kapının koluna uzanıp kapıyı açmaya çalışırken, dokunduğunuz ve göreceğiniz tüm nesneleri, özelliklerini ve tüm detaylarını anlatmaya başlarlar, düşününki ; kapı kolu demirden yapılmıştır, demir doğada latarit toprağında bulunur, latarit elementinin temel özellikleri şunlar şunlardır, latarit fırınlarda eritilerek curuflarından arındırılı… kapı kolu oluncaya kadarki ve ticari bir meta olarak girdiği serüven hikayesi anlatıldığında sanırım aylar sürebilir, Birde odanın ve odadaki nesnelerin yapısını kapı kolu hikayesindeki gibi anlattığımızda sanırım bir ömür yetmez. Mim gönüllüleri olarak bizler ise kapıyııp bir kandil tutarak kişinin görmesini sağlarız. Kişinin tutulan ışıkla kapıyı ve odayı algılaması saniyeler alır. Mim gönüllüleri aydınlandığında ve aydınlattığında ömürleri saniyeye sığdırır… Bir ömürde binlerce ömür yaşarız !   
  • Gerçekleşmesi için dua ettiğiniz şey için, çaba gösteriniz unutmayınki göstereceğiniz çaba duadan da etkilidir.
  • Her boyutun mükemmelliği kendi ölçülerindedir…
  • Dinlerin tekamüldeki yeri ve önemi nedir ? Bir amaçmıdır yoksa Allaha ulaşmak için bir araçmıdır? Dinlerin kaynağı kimdir veya nedir?Tekamülde esas olan dinlere bağlanmakmıdır ? Esas olan dinin sembolü haline gelen peygamberlere inanıp bağlanmakmıdır ? Yoksa getirdikleri mesajları kavrayıp allaha bağlanmakmıdır ? Yoksa, onlar vasıtasıyla bizlere ulaşan, vasıtalarla O’nu kavrayıp idrak etmekmidir ? Esas olan, vasıta olan dinlerin taraftarı olmakmı ? Yoksa O’na baglanmakmıdır ? Esas olan O’na inanmak, O’nu kavramak ve O’na ulaşmak ise vasıta olan dinlerin sizleri birbirinizden ayıran ve düşman eden etkenler olarak değil bir hedefe gitmeye çalışan farklı vasıtaların oluşturduğu  bir konvoy ( yolculuktaki uçak, gemi ve araba vs) olarak görmekte fayda vardı Bu soruların cevabı bizi günümüzde ve binyıllardır dinler arasında yaşanan kargaşanın özü ile ilgili önemli bir sonuca götürür.   
  • Otuz yaşında gösterip elli yaşın olgunluğuyla davranıyorsan meziyettir. Ellisinde gösterip otuz yaşın davranışını sergiliyorsan rezalettir.
  • Hizmetkarın efendi gibi davrandığı yerde toplumsal ciddi sorunlar vardı Hz. Idris Firavunları hizmetkar olarak eğitmiştir. Idareyi onlara devrettiğinde hizmetkar isimleri kullanmışlardır. RA’nın hizmetkarı Amon’un hizmetkarı vb. Ama daha sonra vekillik unvanını kullanmaya yani efendinin vekili, efendinin temsilcisi dolayısıyla efendi unvanını kullanarak hizmetkarı olmaları gereken toplumun efendisi olmaya başlamışlardır. Bu durum da, aldıkları inisinasyonun yozlaşmasının temel sebebini oluşturmuştur. Bu yozlaşma Mısır medeniyetinin sonu olmuştur. Musa hizmetkardır, İsa kurbandır ama takipçileri kısa bir süre sonra vekillik unvanını kullanmışlardır. Hz. Muhammed habibtir yani sevgili, sevgili, sevgilisinin sınırsız hizmetkarı sunucusu değilmi ? ama takipçileri halife unvanını kullanmışlardır ve hükmetmişlerdir. Hiçbir peygamber veya veli hükmetmez ( Davut ve Süleyman hariç) çünkü hüküm O’na aittir. Hüküm iradeyi tabi kılar, irade sadece O’na aittir. Günümüzde her politikacı kendini halkın iradesi olarak ilan ediyor bu tehlikeli bir duruma yol açarak halkı iradesizleştirir. Iradesiz bir toplumun oluşmasını zorlamaktır TEHLİKELİDİR. İradesiz toplumlarda zulüm vardır. İyi politikacı iyi bir hizmetkar olmalıdır asla efendiliğe özenmemelidir. Efendiliğe özenen politikacı tehlikeli DİKTATÖRDÜR.
  • Günümüzü kavramayan, geçmişi anlayamaz. Günümüzü kavarayıp geçmişi anlamayan geleceği hissedemez.
  • Sadakat ve bağlılık nedir ? biatla açıklanabilirmi ? gönülden bağlılık esas olmalı
  • Allahtan korkmakmı bütünleşmekmi gerekir ? korktuğumuz şeyle nasıl bütünleşelim. Mutlak itaatmi, kavrayip bütünleşmekmi.
  • Ben, acılarınızın, özlemlerinizin, sevginizin, gönlünüzün dile gelmiş sesiyim. Bu sesi duyurarak kendinizi duyurun.
  • Görmediğin ve bir vesileyle sana yansımayan birşey için bir şey yapma. Görmediğin ve bir vesileyle yansımayan şey gerçekte yoktur. Olmayan birşey için yaptığın hersey beyhudedir, zarar verir. Karşındakinden sana yansıyan birşey yoksa, yansımamış olan için yapacağın herşey farklı anlaşılacak, yaptığının karşılığını göremeyeceksin ve bu sana zarar verecektir.
  • Yaşadığınız zamanı anlayıp kavrayın ve onun gereklerine göre davranınki başarılı olasını
  • Kutsal metinleri doğru okuyalı Çekirdek ağaç değil ama çekirdekte bir ağaç gizli… ağaçta bir sürü meyve ve meyvelerde binlerce çekirdek var…
  • Bilmediklerinizle ve yapmadıklarınızla değil, bildiklerinizle ve yaptıklarınızla kendinizi yansıtırsını
  • Servetiniz, sihhatiniz kaybolabilir. Tekrar edinebilirsiniz.

En sevdiğiniz dostunuz, sevgiliniz, eşiniz sizi terkedebilir. Tekrar edinebilirsiniz.

İrade bir kez kaybolsa, asla bir daha bulamazsınız.

  • Sevginizi paylaşabilirseniz, öldükten sonrada (sevginizi paylaştıklarınızın gönüllerinde) yaşarsını
  • Kuralları uygulamak için ; Uygulanabilirlik yerine, katı ve taviz vermez metodlar uygulamak diktatörlüktür.
  • Yarattığı nefes kadar O’na giden yol vardır.
  • Ölüm huzura giden yoldur. Ölümden korkmayınız ama ölümü ölmeyiniz….
  • Ne büyük bir acıdır, sevgiyi kavrayıp yasayamamak…
  • Herkes algılayabildiği ve kavrayabildiği biçimde inanı Bu sebeple herkesin kendine göre bir inancı var. Bu inanca göre inanır ve ibadet eder. Bize kalan hoşgörüyle bu farklılığı kabul edip saygı duymaktır.

 2004-2010 TILLO KONUSMALARI

Sevgi ve güzelliği insan olma erdeminde kendilerine rehber edinmiş gönüllüler, sevginin ve hoşgörünün yeşerdiği mekana hoş geldiniz.

Ziyaretimizin sebebi herkesin bu ilim ve irfan beldesinden kendine göre bir feyz almasıdır.

Konuşmama baslarken şeyh Hamza-ül Kebir, oğlu şeyh Mücahid ve torunu şeyh Süleyman hakkında kıssaca bilgi vermek istiyorum. Ama önce şunu belirtmek isterim ki şahsi bilgilerden çok üstlendikleri misyon gereği onlara emanet edilen on binlerce yıllık kadim bilgiler ışığında çağlarına ve sonrasına rehberliklerinin bıraktığı yaklaşık 800 yıllık izler önem taşımaktadır. Gerek kendileri ve gerekse zürriyetlerinden gelenler Halıkı Mutlakın lütfettiği misyonu bir ayrıcalık değil bu lütfa layık olma yolunda bir hizmet aracı olarak görmüşledir. Sevginin asıl sahibi olan Halıkı Mutlakın sevgisine mahzar olmanın vesilesi olarak addetmişlerdir. Tüm hizmetlerin temeline de sevgiyi koymuşlardır. ( Cennetin 100 kapısı var 99 unun anahtarı sevgidir.)

Şeyh Hazma ül kebir Halit bin Velit soyundan Tillonun kurucusu olup kendi döneminde kutub ul aktab olarak kabul edilmiştir.

Şeyh Mücahid  şeyh Hazma ül Kebir’in 12 oğlundan ilim ve tasavvufta en ileri gelenidir. Şeyh A.Kadir Geylani ile menkıbelerinden ve astral seyahat mertebesinden ve iyileştirici kerametinden bahsedilir.

Şeyh Süleyman şeyh Hazma ül Kebir’in torunlarından olup 12.ci Y.Y sonları ile 13.cü yy başlarında yaşamıştır. Mahzar olduğu sosyal ilimlerden felsefe, hukuk, sosyolojik bilgilerin yanı sıra iyileştirme de can sıkıntısı ve baş ağrılarının tedavisinde yasadığı dönemde halka hizmet etmiştir. Rehberlik hizmetlerinde sınırsız hoşgörü sahibi bir anlayışa sahip olmuştur.

Kendileri ve ondan sonra gelenler yüz yıllar boyunca bu topluma sayısız alimin yetiştirilmesine katkıda bulunmuşlardır. İnsanın eğitimini her daima hakka ve halka hizmetin en önemli unsuru olarak kabul etmişlerdir.

Hem kendileri hem de zürriyetleri daima şiddete ve kibre karşı olmuşlardır. Ne kendileri nede onlardan sonrakiler asla ne bir savaşa nede şiddet içeren bir olaya fetva vermemişlerdir. Sevgi ve hoş görü daima düşüncelerinin temelini teşkil etmiştir. Bölgeye hükmeden imparatorluklar bu kültten vergi almadığı gibi askerlik hizmetlerinden muaf tutmuştur. Bilime bulundukları  katkılar için Vergi almamıştır.  insana ve yaratıcısına duydukları sevgilerinden ötürü.askerlik hizmetlerinden muaf tutmuşlardır.

Günümüzde benzer duygularla sevgiyi, hoşgörüyü ve güzelliği kendilerine rehber edinerek toplumumuzda yeniliklere öncülük etme misyonunu görev edinmiş siz gönüllülerimize birkaç öneride bulunmak istiyorum ;

  • Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren içimizde ödünç aldığımız mükemmelliyatın bir parçası var. Onu duyumsamaya çalışalım. Onu duyumsayabildiğimizde onu rehber edinelim. İçimizdeki sesin rehberliğini yaşamımıza yansıtalım. İçimizdeki ses şaşmaz pusulamız olmalıdır.
  • Bizler, umutsuzların umudu, çaresizlerin çaresi, sahipsizlerin sahibi, inançsızların inancı olabilmeliyiz.
  • İç huzura ulaşmadan, kendimizi tanıyamaz ve içimizdeki sesi duyamayız. O zaman bizi yönlendiren dış sesler olur. İç huzur içimizdekine ulaşmanın yoludur.
  • Hiçbir silah kavranmış bir inançtan güçlü olamaz.
  • Yaşamımızda şiddete asla yer vermemeliyiz. Şiddet beyinsel ve inanç zayıflığının göstergesidir. Aczin ifadesidir. Uğrunda şiddet uygulanan ideal, ideal olmaktan çıkmıştır…. Şiddet ideallerin tükenişidir. İdealler genç ve narin bir sevgiliye benzer, kim kana bulanmış bir sevgili ister.
  • Toplumsal huzurun teminatı istikrardır, istikrarın kaynağı ise toplumsal huzurdur. Tüm enerjimizi istikrarın sağlanmasına yoğunlaştıralım. İstikrar sosyal yaşam kalitemizin ve geleceğimizin teminatıdır.
  • Bizler kötüleri değiştiremeyiz, ama iyileri kötülere karşı koruyabiliriz. Kötülük yapan bizden değildir. Çünkü biz kötülüğü bilmeyiz…..
  • İçimizde en küçük bir sevgi ve güzellik kırıntısı varsa onu yansıtmaktan çekinmeyiniz. Nerede olursanız olun bir sevgili olmaya çalışın, hem de sevgilinin en coşkulusu en tutkulusu, o zaman sevginin ve yaşamın anlamını ve güzelliğini kavrayacaksınız.
  • Hiçbir çirkinlik güzel veya iyi bir sonuç doğuramaz. İyi bir sonuç için bazı kötülüklere ve çirkinliklere katlanılması gerektiği iddiası ise çirkinliğin ta kendisidir… bu iddia sahipleri ya bu kavramı hiç tanımamışlar yada art niyetli çirkinliklerin sahipleridir.
  • Sevginin asıl sahibi, birliğin ifadesi; O her şeydedir, her şey O’ndan bir zerredir… Ona anlam olarak sınır konamaz ve her kim ondan ne anlarsa “O” odur! O’nu hangi dilde, hangi dinde zikredersek, hangi yol ve yöntemle O’na ulaşmaya çalışırsak fark etmez, O’nun katında kabul görür. Çünkü niyet O’nadır… O’nu zikreden bizden farklı yöntemle zikrediyorsa hoşgörülü olalım…. Şartlanmışlık Sizin etrafınızdaki bir tel örgüdür. Onun içinde kaldığınız taktirde bir kafes kuşundan farkınız olmayacaktır. Tüm evren O’ndan südur etmiştir, onun içinde yüzmektedir ve her şey sonunda ona geri dönecektir. İşte bu nedenle tüm varlıklar birdir ve tüm insanlar kardeştir.
  • Bilginin asıl gücü bilinmezi aydınlatarak bilinir hale getirmesi ve onu hizmete sokmasıdır. İşte biz gönüllülerin asıl misyonu budur diyorum. Bunu asla unutmayın Her güneş kendi sistemini aydınlatmakla mükelleftir…. Görevimiz, Hakikati nakletmektir. Önce Var olduk, sonra Yoklukta kaybolduk. Yokluk ötesi kendimizi bulduk. Selâmete erdik. Şimdi İnsanlığın ve İnsanlarımızın hizmetindeyiz ve her Zerredeyiz.
  • Kendini Bileceksin – İnsanı Seveceksin – Hiç kimseyi Hor Görmeyeceksin – ALLAH’ın Birliğini Bileceksin – Bütünlüğü Bölmeyeceksin – Sesleri Sana getiren ile Birleşeceksin – Evrensel Bütünlüğe ve Bilince ulaşacaksın – Semaları yarıp Sistemi Bulacaksın – Daha sonra GÜNEŞ’e Varıp onunla Bir olacaksın – Ancak ondan sonra KURTULUŞ’a adım atacaksın. Bu yolda Sebatının Mükâfatını Göreceksin.
  • Düşüncelerimizi ısrarla anlatmaktan bıkmayalım, her anlatışımızda birilerine birkaç kelime kavrattığımızı unutmayalım bunu hatırlayarak bıkmadan, usanmadan tekrar anlatalım.
  • İçimizde en küçük bir sevgi ve güzellik kırıntısı varsa onu yansıtmaktan çekinmeyiniz. Sevgiyi ve güzellikleri yüzünüze yansıtın karsıdakinin görmesini sağlayın, ama bu yetmez onları karsınızdakinin yüzünde de görmeye çalışın. Nerede olursanız olun bir sevgili olmaya çalışın, hem de sevgilinin en coşkulusu en tutkulusu, o zaman sevginin ve yaşamın anlamını ve güzelliğini kavrayacaksınız.
  • Birin zerreleri olduğunu kavramış olan sizler, amaçsızca ve şartlanmışlıkla bizi O’nu kavramada ve O’nla birleşmekte en büyük engel olan bölünüp parçalanmaların içinde olmayın. Kavmimizin kurduğu medeniyetin başlangıcı olarak kabul edilen 6 bin yıldır ve öncesinde de gelen tüm peygamberler ve dinler bize birleşmeyi emretmiştir. Ama ne yazık ki bugün baktığımızda tam tersi olmuş. Eski dinler yeni dini yeni dinler ise eski dinleri kâfir ilan etmiş ve düşmanca bölünmeler yaratmıştır. Her din kendisinden önceki dinleri kavramak ve kapsamakla mükelleftir. Bu bir mükellefiyettir… Son din olan İslamiyet yaradılışımızdan bu yana gelmiş tüm dinleri anlamakla ve kapsamakla mükelleftir… Çabanız bu yönde olmalıdır.
  • İçimizde en küçük bir sevgi ve güzellik kırıntısı varsa onu yansıtmaktan çekinmeyiniz. Sevgiyi ve güzellikleri yüzünüze yansıtın karşıdakinin görmesini sağlayın, ama bu yetmez onları karşınızdakinin yüzünde de görmeye çalışın. Nerede olursanız olun bir sevgili olmaya çalışın, hem de sevgilinin en coşkulusu en tutkulusu, o zaman sevginin ve yaşamın anlamını ve güzelliğini kavrayacaksınız. Bâki güzelliği fâni güzelliğe değişmeyiniz ve bu beden dünyasına gönül bağlamayınız. Bedensel sevgiler ne kadar büyük olursa olsun sınırlıdırlar, ama ruhsal sevgiler sonsuz ve ölümsüzdür… Onlar ezelde tanıştı ebede kadar sürdürürler çünkü onlar ezelde birdiler…
  • Birliğin anlamını kavramalıyız “Bir gün Bütün Evren şu anda oluşan yepyeni bir Evrende bir Bütün olarak yaşayacaktır. O evrenin bir parçası olacaktır. Birliğin anlamı bunda gizlidir.
  • Birin zerreleri olduğunu kavramış olan sizler, amaçsızca ve şartlanmışlıkla bizi O’nu kavramada ve O’nla birleşmekte en büyük engel olan bölünüp parçalanmaların içinde olmayın. Kavmimizin kurduğu medeniyetin başlangıcı olarak kabul edilen 6 bin yıl boyunca ve öncesinde de gelen tüm peygamberler ve dinler bize birleşmeyi emretmiştir. Ama ne yazık ki bugün baktığımızda tam tersi olmuş. Eski dinler yeni dini yeni dinler ise eski dinleri bir süre sonra kâfir ilan etmiş ve düşmanca bölünmeler yaratmıştır. Her din kendisinden önceki dinleri kavramak ve kapsamakla mükelleftir. Bu bir mükellefiyettir… Son din olan İslamiyet yaradılışımızdan bu yana gelmiş tüm dinleri anlamakla ve kapsamakla mükelleftir… Çabanız bu yönde olmalıdır. Siz Kendi içinizde şuna iyice inanın ki, Bu Cemal’den yüz çevirmiş olan bir kimse bundan önce gelen bütün Tanrı Elçilerinden yüz çevirmiş ve ezelden ebede dek Tanrının karşısında kibirlenmiş olur. İnsaflı olun, `Tanrı ile Konuşan’ın (Musa)’nın huzuruna çıkmak için özlem duyduğu, `Tanrı’nın Sevgilisinin (Muhammed SAV.)’in Cemalinin güzelliğini görmek için özlem çektiği, `Tanrı’nın Ruhu’nun (İsa)’nın sevgisinin gücüyle semaya çektiği, `Nokta-yı Ulâ’nın uğruna canını feda ettiği Kişinin yetkisini sorgulamak size yakışır mı?
  • Kendi ayıplarımızı nasıl unutup da başkalarının ayıplarıyla meşgul oluyoruz? Her kim böyle yaparsa Allah’ın rahmetinden mahrum olur.
  • Ruhülkuds’ün feyzini istiyorsanız iyilerle düşüp kalkın ; çünkü iyiler ölümsüzlük kadehini Ebediyet Sâkisinin elinden içmişlerdir. Onlar ölülerin kalplerini  güneşin doğuşu gibi aydınlatır, parlatır ve diriltirler.
  • En çok sevdiğim şey insaftır; Bana rağbetin varsa, Ondan yüz çevirme ve güvenimi kazanmak istiyorsan Onu ihmal etme. Onun yardımı sayesinde, başkalarının gözüyle değil kendi gözünle görecek, başkasının bilgisiyle değil kendi bilginle bileceksin. Sana yaraşanı içtenlikle düşün: Gerçekten de, insaf O’nun sana bir lütfü, rahmetinin iş

04 Ekim 2008 Mim Yavuz Binbay Tillo konuşması;

Sevgi ve hoşgörüyü insan olma erdeminde kendilerine rehber edinmiş gönüllüler, sevginin ve hoşgörünün yeşerdiği mekâna hoş geldiniz.

Gönüllülerimiz size ecdadlarım şeyh Hamza-ül Kebir, oğlu şeyh Mücahid ve torunu şeyh Süleyman hakkında kıssaca bilgi verdiler. şunu belirtmek isterim ki şahsi bilgilerden çok, üstlendikleri misyon gereği onlara emanet edilen on binlerce yıllık kadim bilgiler ışığında çağlarına ve sonrasına rehberliklerinin bıraktığı yaklaşık 800 yıllık izler önem taşımaktadır. Gerek kendileri ve gerekse zürriyetlerinden gelenler Halıkı Mutlakın lütuflarını bir ayrıcalık değil bu lütfa layık olma yolunda bir hizmet aracı olarak görmüşledir. Sevginin asıl sahibi olan Halıkı Mutlakın sevgisine mahzar olmanın vesilesi olarak addetmişlerdir. Tüm hizmetlerin temeline de sevgiyi koymuşlardır. Rehberlik hizmetlerinde sınırsız hoşgörünün sahibi bir anlayışa sahip olmuşlardır.

Kendileri ve ondan sonra gelenler yüz yıllar boyunca bu topluma sayısız âlimin yetiştirilmesine katkıda bulunmuşlardır. İnsanın eğitimini daima hakka hizmetin en önemli unsuru olarak kabul etmişlerdir.

Şeyh Hamza-ül Kebir’den itibaren zürriyetimizden gelenler daima şiddete ve kibre karşı olmuşlardır. Asla ne bir savaşa nede şiddet içeren bir olaya fetva vermemişlerdir. Hakkin yansıması olan Sevgi ve hoş görü daima düşüncelerinin temelini teşkil etmiştir.

Günümüzde benzer duygularla sevgiyi, hoşgörüyü ve güzelliği MIM’in öncülüğünde kendilerine rehber edinen siz gönüllülerimize birkaç öneride bulunmak istiyorum;

  • Hiçbir yücelik O’nun katının dışında değildir. İnsanlar arasındaki Halifeler için de durum böyledir. Halife olmakla elde ettikleri yücelik, zatlarından dolayı bir yücelik değildir, bu yücelik, mekânda-olmaklık yüceliğidir.
  • Toplumsal huzurun teminatı istikrardır, istikrarın kaynağı ise toplumsal huzurdur. Tüm enerjinizi istikrarın sağlanmasına yoğunlaştırın. İstikrar sosyal yaşam kalitenizin ve geleceğinizin teminatıdır.
  • Bizler kötüleri değiştiremeyiz, ama iyileri kötülere karşı koruyabiliriz. Kötülük yapan bizden değildir. Çünkü biz kötülüğü bilmeyiz…
  • İçimizde en küçük bir sevgi ve güzellik kırıntısı varsa onu yansıtmaktan çekinmeyiniz. Sevgiyi ve güzellikleri yüzünüze yansıtın karşıdakinin görmesini sağlayın, ama bu yetmez onları karşınızdakinin yüzünde de görmeye çalışın. Nerede olursanız olun bir sevgili olmaya çalışın, hem de sevgilinin en coşkulusu en tutkulusu, o zaman sevginin ve yaşamın anlamını ve güzelliğini kavrayacaksınız. Bâki güzelliği fâni güzelliğe değişmeyiniz ve bu beden dünyasına gönül bağlamayınız. Bedensel sevgiler ne kadar büyük olursa olsun sınırlıdırlar, ama ruhsal sevgiler sonsuz ve ölümsüzdür… Onlar ezelde tanıştı ebede kadar sürdürürler çünkü onlar ezelde birdiler…
  • Sevginin asıl sahibi, birliğin ifadesi; O her şeydedir, her şey O’ndan bir zerredir… Ona anlam olarak sınır konamaz ve her kim ondan ne anlarsa “O” odur! O’nu hangi dilde, hangi dinde zikredersek, hangi yol ve yöntemle ibadet edip tefekkürle O’na ulaşmaya çalışırsak fark etmez, O’nun katında kabul görür. Çünkü niyet O’nadır… O’nu zikreden bizden farklı yöntemle zikrediyorsa hoşgörülü olalım… Şartlanmışlık Sizin etrafınızdaki bir tel örgüdür. Onun içinde kaldığınız taktirde bir kafes kuşundan farkınız olmayacaktır.
  • Tüm evren O’ndan südur etmiştir, onun içinde yüzmektedir ve her şey sonunda ona geri dönecektir. İşte bu nedenle tüm varlıklar birdir ve birin zerreleridirler.
  • O’nu içinde hisset, hissettiğini

Yüzünde yansıt, yüzüne yansıyanı

Ameline yansıt ki ne kadar inandığın yansısın

  • O’nu tefekkür etmek için ne zamana nede belirli bir mekâna ihtiyaç vardır. O’nu hissedip zikretmek istediğimiz her mekân ve zaman makbuldür. Bunu yapmak bize bırakılmıştır.
  • Birin zerreleri olduğunu kavramış olan sizler, amaçsızca ve şartlanmışlıkla bizi O’nu kavramada ve O’nla birleşmekte en büyük engel olan bölünüp parçalanmaların içinde olmayın. Kavmimizin başlangıcından itibaren gelen tüm peygamberler ve dinler bize birleşmeyi emretmiştir. Ama ne yazık ki bugün baktığımızda tam tersi olmuş. Eski dinler yeni dini, yeni dinler ise eski dinleri bir süre sonra kâfir ilan etmiş ve düşmanca bölünmeler yaratmıştır. Her din kendisinden önceki dinleri kavramak ve kapsamakla mükelleftir. Bu bir mükellefiyettir… Son din olan İslamiyet yaradılışımızdan bu yana gelmiş tüm dinleri anlamakla ve kapsamakla mükelleftir… Çabanız bu yönde olmalıdır. Unutmayın ki Bugün dünyada üç yüzün üzerinde din ve mezhep vardır, oysaki alemlerin Rabbi Tektir. Siz Kendi içinizde şuna iyice inanın ki, Bu Cemal’den yüz çevirmiş olan bir kimse bundan önce gelen bütün Tanrı Elçilerinden yüz çevirmiş ve ezelden ebede dek Tanrının karşısında kibirlenmiş olur. İnsaflı olun, `Tanrı ile Konuşan Musa’nın huzuruna çıkmak için özlem duyduğu, `Tanrı’nın Sevgilisi Muhammed SAV.’in Cemalinin güzelliğini görmek için özlem çektiği, `Tanrı’nın Ruhu İsa’nın sevgisinin gücüyle Sema’ya çektiği, `Nokta-yı Ulâ’nın uğruna canını feda ettiği Kişinin yetkisini sorgulamak size yakışır mı?
  • Onlar sadece inanmıyorlardı, daha ilerisi Tanrıyı kavrıyorlardı. Onları sınırlayan kuralları yoktu, onların  “Işığa değişebilme formülleri” vardı. Hala onların yaydığı ışığın feyizlerinden yararlanmaya çalışıyoruz. Size diyorum ki “Işığa dönüşmeyi öğrenin O’nu ve onları ancak o zaman kavrarsınız.

Işık saçan olmak, yararlı olmaktır ve biz ışığı tanıyorsak, ışıkta bizi tanır.

  • “Bir kimse ruhtan doğmadıkça Allah’ın melekûtuna giremez; bedende doğan bedendir, ruhta doğan ruh.”
  • Biz ona sevgiyle bağlıyız, ask derecesinde, bu bağ bizi onunla bütünleşebilmek için ışığa dönüştürür ışık oluruz.
  • Kendi ayıplarımızı nasıl unutup da başkalarının ayıplarıyla meşgul oluyoruz? Her kim böyle yaparsa Allah’ın rahmetinden mahrum olur. Sen kendin suçlu olduğun müddetçe başkalarının suçunu ağza alma. Başka türlü hareket edersen rahmetimden mahrumsun ve Ben de buna şahidim
  • Ruhülkuds’ün feyzini istiyorsanız iyilerle düşüp kalkın; çünkü iyiler ölümsüzlük kadehini Ebediyet Sakisinin elinden içmişlerdir. Onlar ölülerin kalplerini  güneşin doğuşu gibi aydınlatır, parlatır ve diriltirler
  • Makbul olan ilim perdelenmemiş ve karartılmamış fikirlerin mahsulü olan ilimdir. Perdelenmiş ve karartılmış ilim ilim değildir. Böylesi sınırlı bir ilmin sahipleri onu gizlice birbirlerinden ödünç alırlar ve sonra da boş yere bu ilimle övünürler
  • ……
  • Onu bir saniye hissedişi anlatabilecek, bin ömür var mı?
  • Sen O’dan ne anlarsan O Odur

Sen benden ne anlarsan ben oyum

Sen bizden ne anlarsan sen o’sun

Hz. İdris’in dediği gibi;

“Birliğin mucizesini kavramak ve yaratmak için, yukarıda olan aşağıdaki gibi, aşağıda olan yukarıdaki gibidir.”

“Ve her şey bir’den oluştu. Dolayısıyla her şey bir’in tezahürüdür.”

 27 Eylül 2009 Mim Yavuz Binbay Tillo konuşması;

Gönlünü Sevgi ve hoşgörüye insan olma erdemine açmış, kendilerine rehber edinmiş gönüllüler, sevginin ve hoşgörünün yeşerdiği mekâna hoş geldiniz.

Gönüllülerimiz size ecdatlarım şeyh Hamza-ül Kebir, oğlu şeyh Mücahid ve torunu şeyh Süleyman hakkında kıssaca bilgi verdiler. şunu belirtmek isterim ki şahsi bilgilerden çok, üstlendikleri misyon gereği onlara emanet edilen on binlerce yıllık kadim bilgiler ışığında çağlarına ve sonrasına rehberliklerinin bıraktığı yaklaşık 800 yıllık izler önem taşımaktadır. Gerek kendileri ve gerekse zürriyetlerinden gelenler Halıkı Mutlakın lütuflarını bir ayrıcalık değil bu lütfa layık olma yolunda bir hizmet aracı olarak görmüşledir. Sevginin asıl sahibi olan Halıkı Mutlakın sevgisine mahzar olmanın vesilesi olarak addetmişlerdir. Tüm hizmetlerin temeline de sevgiyi koymuşlardır. Rehberlik hizmetlerinde sınırsız hoşgörünün sahibi bir anlayışa sahip olmuşlardır.

Kendileri ve ondan sonra gelenler yüz yıllar boyunca bu topluma sayısız âlimin yetiştirilmesine katkıda bulunmuşlardır. İnsanın eğitimini daima hakka hizmetin en önemli unsuru olarak kabul etmişlerdir.

Şeyh Hamza-ül Kebir’den itibaren zürriyetimizden gelenler daima şiddete ve kibre karşı olmuşlardır. Asla ne bir savaşa nede şiddet içeren bir olaya fetva vermemişlerdir. Kibirden uzak durmuş Hakkın yansıması olan Sevgi ve hoş görüyü kendilerine rehber edinmişlerdir.

Günümüzde benzer duygularla sevgiyi, hoşgörüyü ve güzelliği MIM’in öncülüğünde kendilerine rehber edinen siz gönüllülerimize birkaç öneride bulunmak istiyorum;

  • Hiçbir yücelik O’nun katının dışında değildir. İnsanlar arasındaki Halifeler için de durum böyledir. Halife olmakla elde ettikleri yücelik, zatlarından dolayı bir yücelik değildir, bu yücelik, mekânda-olmaklık yüceliğidir.
  • Yaratım ilahi nihaiyedir. İlk yaradılışta yanlış olgu yoktur. Yanlış, bizim yanlış ve eksik algılamalarımızdan doğuyor.
  • Bu kavim ne yazık ki ona gönderilen elçilerin bildirdiklerini kavrayamamış düzene uyma yerine düzeni bozmaya hizmet etmiştir. Bu kavimde hakkın elçileriyle bildirdiği düzenine Uyum sağlayan çok az…. Bugünkü kargaşanın temel sebebi budur.
  • Kendimizde keşfettiğimiz O’dur, Onda keşfettiğimiz bendir. Ulaştığımız her nokta O’dur… Lütfedilen her boyut O’dur, her boyut O’nu idrak noktasıdır. Cennetine girmek O’nu keşfetmektir.
  • Düşündüğümüz veya yaptığımız her şey ruhumuzun kayıtlarında bin kapı açar idrakimize uygun kapıyı seçer ve açarız… bu kapının ardındaki idrakimizin yeni ufku olur.. ve biz bu ufuklara göre şekileniriz..
  • öğrendiği birkaç bilgi kırıntısını ulaşılmaz, son gerçek ve tek doğru kabul edenler ukalalar ve aptallardır.
  • Olumsuzlukları dillendirip olumsuzluklara takılırsak olumsuzluğun kaynağı oluruz.
  • O bizim farkımızda olamaz, O’nun farkına bizler varmalıyız ki O’na yansıyalım. Çabamız o yönde olmalıdır. Tanrı sadece mükemmel olanı seçer…
  • Asla kargaşanın içinde veya kargaşanın unsuru olmayın. Toplumsal huzurun teminatı istikrardır, istikrarın kaynağı ise toplumsal huzurdur. Tüm enerjinizi istikrarın sağlanmasına yoğunlaştırın. İstikrar sosyal yaşam kalitenizin ve geleceğinizin teminatıdır.
  • Bizler kötüleri değiştiremeyiz, ama iyileri kötülere karşı koruyabiliriz. Kötülük yapan bizden değildir. Çünkü biz kötülüğü bilmeyiz…
  • Dünyamız kâinatta ve hatta kâinatın kendisi noktaların içinde Bir noktadır. Noktayı kavra ki kâinatı kavrayasın. Noktayı kavra ki noktanın içinde olasın. Noktaya giden çizgiler nasıl sınırsızsa O’na giden yollarda o oranda sınırsızdır.
  • Yarattığı nefes kadar O’na giden yol vardır.
  • O’nu içinde hisset,

hissettiğini  Yüzünde yansıt,

yüzüne yansıyanı  Ameline yansıt ki

ne kadar inandığın yansısın

  • O’nu tefekkür etmek için ne zamana nede belirli bir mekâna ihtiyaç vardır. O’nu hissedip zikretmek istediğimiz her mekân ve zaman makbuldür. Bunu yapmak bize bırakılmıştır.
  • Kavmimizin başlangıcından itibaren gelen tüm peygamberler ve dinler bize birleşmeyi emretmiştir. Ama ne yazık ki bugün baktığımızda tam tersi olmuş. Eski dinler yeni dini, yeni dinler ise eski dinleri bir süre sonra kâfir ilan etmiş ve düşmanca bölünmeler yaratmıştır. Her din kendisinden önceki dinleri kavramak ve kapsamakla mükelleftir. Bu bir mükellefiyettir… Son din olan İslamiyet yaradılışımızdan bu yana gelmiş tüm dinleri anlamakla ve kapsamakla mükelleftir. Çabanız bu yönde olmalıdır. Unutmayın ki Bugün dünyada üç yüzün üzerinde din ve mezhep vardır, oysaki âlemlerin Rabbi Tektir. Siz Kendi içinizde şuna iyice inanın ki, Bu Cemal’den yüz çevirmiş olan bir kimse bundan önce gelen bütün Tanrı Elçilerinden yüz çevirmiş ve ezelden ebede dek Tanrının karşısında kibirlenmiş olur. İnsaflı olun, `Tanrı ile Konuşan Musa’nın huzuruna çıkmak için özlem duyduğu, `Tanrı’nın habibi Muhammed SAV.’in Cemalinin güzelliğini görmek için özlem çektiği, `Tanrı’nın Ruhu İsa’nın sevgisinin gücüyle Sema’ya çektiği, `Nokta-yı Ulâ’nın uğruna canını feda ettiği Kişinin yetkisini sorgulamak size yakışır mı? O, Müslümanlara kendilerinden önceki tüm dinleri anlamak, kavramak, kapsamak ve yansıtmakla mükellef kılarak habibinin ümmetine eğer bu mükellefiyeti yerine getirtebilseler hepsini evliya katına yükseltme lütfünde bulunmuştur. Bu lutfa ulaşabilmek ve layık olabilmek için bizim dışımızdaki tüm dinleri, mezhepleri anlayalım, kavrayalım, kapsayalım ve yansıtalım ki bize lütfedilen makama ulaşabilelim yoksa İslamı kavrayamayanlardan olursunuz. ..
  • Kutsal kitaplarda anlatılanların gezegenimizle sınırlı olmadığını, çoğunun ise gezegenimizle ilgisi olmadığını bilmeliyiz ki idrak penceremizi açabilelim… Unutmayalım ki kitaplarımız kainatın kitapları Rabbimiz kainatın Rabbidir.
  • Bilginin asıl gücü bilinmezi aydınlatarak bilinir hale getirmesi ve onu hizmete sokmasıdır. Asla unutmayın ki Her güneş kendi sistemini aydınlatmakla mükelleftir…. Görevimiz, Hakikati nakletmektir. Önce Var olduk, sonra Yoklukta kaybolduk. Yokluk ötesi kendimizi bulduk. Selâmete erdik. Şimdi İnsanlığın ve İnsanlarımızın hizmetindeyiz ve her zerredeyiz….
  • En çok sevdiğim şey insaftır; Bana rağbetin varsa, Ondan yüz çevirme ve güvenimi kazanmak istiyorsan Onu ihmal etme. Onun yardımı sayesinde, başkalarının gözüyle değil kendi gözünle görecek, başkasının bilgisiyle değil kendi bilginle bileceksin. Sana yaraşanı içtenlikle düşün: Gerçekten de, insaf O’nun sana bir lütfü, rahmetinin …
  • Zalimlerden ve katillerden olmayın Ma’ide suresinde emredildiği gibi; “her kim ki tek bir kişiyi öldürmüştür, bütün insanlığı öldürmüş gibi suç işlemiştir.
  • Beni kavrayıp anlayın… Beni kavradığınızda, kâinattaki yerinizi alacaksınız … Eğer beni anlayıp kavrıyorsanız, ben sizin kâinattaki rehberinizim…

03 Ekim 2010 Mim Yavuz Binbay Tillo konuşması

Sevgiyi, hoşgörüyü ve insan olma erdemini, kendilerine rehber edinmiş sevgili kardeşlerim, sevginin ve hoşgörünün yeşerdiği mekâna hoş geldiniz.

Gönüllülerimiz size ecdatlarım şeyh Hamza-ül Kebir, oğlu şeyh Mücahid ve torunu şeyh Süleyman hakkında kısaca bilgi verdiler. Gerek kendileri ve gerekse zürriyetlerinden gelenler Halıkı Mutlakın lütuflarını bir ayrıcalık değil bu lütfa layık olma yolunda bir hizmet aracı olarak görmüşledir. Rahmana layık olmanın temeline de sevgiyi ve insana hizmeti koymuşlardır. Rehberlik hizmetlerinde sınırsız hoşgörünün sahibi bir anlayışa sahip olmuşlardır. İnsanın eğitimini daima hakka hizmetin en önemli unsuru olarak kabul etmişlerdir.

Nesebimiz, Halid bin veliden beri 1300, Şeyh hamza ûl kebirden bu yana 800 yıldır bu kavmin, kavl-u beladan beri Halıkı mutlakın ol dediği insanlığın hizmetindeyiz…

Zürriyetimizden gelenler daima şiddete ve kibre karşı olmuşlardır. Asla ne bir savaşa ne de şiddet içeren bir olaya fetva vermemişlerdir. Kibirden uzak durmuş Hakkın yansıması olan Sevgi ve hoş görüyü kendilerine rehber edinmişlerdir.

Sevgiyi ve hoşgörüyü MİM’in rehberliğinde kendilerine rehber edinen siz gönüllülerimizin gönlüne birkaç kelimeyle seslenmek istiyorum;

  • Biz buraya bazılarının dediği gibi taşı toprağı ziyarete gelmedik, Bu mêkandan makama tezahhür etmiş yüce ruhların farkında olduklarının, farkında olduğumuzu yansıtmaya geldik. Gönül kapılarımızı birbirimize sonuna kadar açıp gönüllerimiz de hisettiklerimizi birbirimize ve onlara yansıtmaya ve onlardan yansıyanı gönlümüze yansıması için gönül kapılarımızı sonuna kadar açıp feyz almaya geldik…
  • Kendinizi edebilirsiniz, Kendinizi ediniz,

   Kendini edebilmek meziyettir;

Başkasını etmeye çalışan SALDIRGAN

Kendini etmeye çalışan MÜLAYIM olur!

Sizler Mülayim olunuz çünkü ;

O’nun katında Saldırgan değil Mülayim olan makbuldür.

  • Duygularının esiri olan kişi bedenin karanlığına hapsolur.. unutmayın ki her yaptığınızın karşılığı vardır.
  • Tarafsız davranayım diyerek, Haklı ile haksızın bir tutulduğu yerde, Haklıya zulüm vardır. Haklıdan yana olmak Hakk’ tan yana olmaktır
  • Hakikati içinizde arayın, bulabileceğiniz tek yer orasıdır.
  • Hiç kimse ölümden kaçamaz, Her canlı ölümü tadacaktır. Ne mutlu bedensel ölümü tatmadan ölüp uyanmış ruhlarıyla tekrar doğanlara…
  • Farklılıkları kavrayın, tüm alemler aynı yasalarla yönetilir, sadece alemlere tezahürleri farklıdır…
  • O’nu terkeden biziz…biz O’nu terketmedikçe, Bizden umudunu kesmedikçe O bizi terketmez, Yüz çevirmez…
  • Hiçbir kargaşanın unsuru olmayın, hiçbir kargaşanın içinde yer almayın.. Kargaşa mazlum için zulümün kaynağıdır, istikrarsızlıktır. Istikrarsızlık ekonomik-siyasal-sosyal çöküntüdür, Aclıktır, sefalettir, kandır, gözyaşıdır, umutsuzluk ve çaresizliktir. İstikrarın temeli olun, İstikrar demokrasidir, sosyal refahtır, mazlumun güvencesidir.
  • Her din, O’na tapınır, O’nu yansıtır, O’nun dinidir, hiçbir din O’nun dışında değildir. Mevlananın gel.. mesnevisine ek olarak «Ama değişmeden gel, ne hissetmişsen onunla gel, hissettiğini bize yansıtmak bizimle paylaşmak bize katmak için gel… Bizim kapımız NOKTA’nın kapısıdır… ne başlangıcı nede sonu vardır…” diyoruz..
  • Akıllılar danışır, ahmaklar ise hükmetmeye çalışır. Siz danışanlardan olunuz.
  • Nefs olup tükenip tüketmektense

Nefes olup yaşayıp yaşatan olmak gerek

  • Birilerinin inanıp inanmaması birilerini peygamber veya veli yapmaz, bu makam Rahman tarafından verilir ve tek bir insan inanmasa bile peygamber peygamberdir veli ise velidir. Onlara inanmak rahmetin ışığından yararlanmaktır…
  • Bedeninizle degil ruhunuzla yaşamayı öğrenin…
  • Gerçek dilde dillenen değil, gönülde hissedilendir. Dil ile gönül birse bu mükemmeldir.
  • Beden eşinizi değil, ruh eşinizi bulmanız lazı.. dinlerde bahsedilen budur… günümüzde uygulanan evliliklerde ki uygulama bedenseldir.. bu günkü karmaşa bundan kaynaklanmaktadır. Sevgi bedende değil ruhtadır.
  • Yaşadıklarımız ruhtadır bedende değil, bedende yaşadığımızı sandıklarımız o andadır kalıcı olan ise ruhta kalandır. Acıyıda, sevgiyide, mutluluğu ve hazzı ruhta hisseder ruhta kalanla hatırlarız…
  • “Ruh perdelenmiş bir ışıktır. Onu ihmal ederseniz kararır ve söner. Ama onun kandiline Ondan aldığınız ışığı koyarsanız, ölümsüz bir ışık halinde yanar durur ve size rehber olur.”
  • Yeryüzü ıstıraplarının çilesinin ardından feyz almak üzere buraya gelmiş , Karanlıktan çıkmış olan sevgili kardeşlerim, gelin Rahmanın nurundan kana kana için. Şu anda sizlerle yansıtmaya başladığımız ışık, rahmanın rahim ışığıdır. Onun ışığını yücelten peygamberlerin evliyaların güneşidir. Bu güneş ruhlarınızın derinliklerinde ışıldamaya başlayacak. Çünkü bu yolda sarfedeceğiniz çabalarla bu rahmeti hakkedersiniz. Bu size sunulan bir lütuf ve rahmettir, Uzun sınavdan sonra bir gün bu ıstıraplı çemberden kurtulacak ve hep birlikte Onun ışığında tek bir beden ve tek bir ruh olacaksınız.
  • Dünya’da bize rehberlik eden İlâhi Kıvılcım içimizde bulunmaktadır. O ibadette meşale, inançta ışık gökte yıldız haline gelir. Göklerin enginlikleri burada size ayan beyan olacaktır.
  • Hissetmeye başladığınız rahmanın ışığı ruhlarınızı temizleyecek ve gönül gözünüz açılacaktır. Bu gerçekten de size sunulan büyük bir Lütüftur.
  • Buraya feyz almak için gelen sevgili Kardeşlerim… Feyz almakla neyi elde etmiş olacağız?
  • Ruhlar ışıklı aleme döndüklerinde bedenlerinin üzerinde geçmiş yaşamlarının tüm hatalarını lekeler halinde taşımaktadırlar. Onları silip atmak yani kefaretlerini ödemek için dünyaya doğmak zorunda kalmaktadırlar. Ancak arımışlar Onun melekutuna gitmektedirler. İşte Feyz almakla elde edilecek olan budur.
  • Rahmanın Rahmetini üzerinize saçtığı şu an size diyorum ki, seviniz, çünkü her şey sevgidedir. Mazharı olan herşeyi Seviniz. Ama karanlığı değil, ışığı seviniz. Şimdi Rahmana rahmetinin ışığını daha da güçlü bir şekilde sizlere ulaştırması için dua ediyorum. Kendinizi ona teslim ediniz. Ve tövbeyi terennüm ediniz, tövbe ya Rahmetullah… O tövbeleri kabul edendir.

Mim Yavuz Binbay

Mimden Seçmeler II 

  • Gezegenimiz, bozulan kurallarını yeniden tesis edip uyguladığında, yaşamın devamını sağlayacak olanlar ; ne en güçlüler ne de en akıllılar olacaktı Devamı sağlayacak olan geçmişte olanları kavrayanlar ve kurallara uyum sağlayanlar olacaktır.
  • Dervişlik yüce bir makamdı Dervişler makama geldiğinde Evliyalar saygı ve muhabetle ayağa kalkar. Dervişte benlik kalmamış herşey küll olmuştur. Yaptığı herşey O’nun içindir kendisi yoktur. Derviş O’nun dilencisidir. O’nun en bariz yansıdığı muhtaç için dilenir, bu dilenmede O’nu hisseder O’nu bulur. Ama kendisi için asla dilenmez, dilendiği ekmekten kendisi açlıktan bitap halde olsa bile bir tadımlık almaz, o ekmeği muhtaca yani O’na sunar ve eger muhtaç yani O ona bir lokma gönülden sunarsa kabul eder el uzatır. Dervişte O’ndan gayrısı yoktur. Herşey Küll olmuştur. Dervişlik fêna hallerdendir. Biz Mim Gönüllüleri Dervişi örnek alırız. Bizler O’nun nerede olacağını (…Muhtacın olduğu yerde oldugunu) bilen gönül Dervişleriyiz.
  • Unutmayın, Değerli olan siz değilsiniz yaptıklarınızdır (amelleriniz), Dikkat edin, yaptıklarınızdan ve yaptıklarınıza olanak sağlayan kaynaktan uzaklaşırsanız değerinizden de uzaklaşırsını Sizi değerli kılan sebebi kaybedersiniz, değersizleşirsiniz.
  • Bedene eş bulmak kolaydır Bedeninize değil ruhunuza eş seçiniz. Bedeninize eş seçtiğinizde ruhunuzu zayıflatırsınız. Ruhunuza eş seçerseniz bedeninizi güzelliklerle süslersiniz.
  • Sevdiğinizin gönül eşi olmak istiyorsanız gönlüne hitap edecek davranışlarla gönlünde yer edinin, her güzel davranışınız, her sunduğunuz ve her sevgi yansıması onun gönlünde güller açtıracaktır. Unutmayın gönül bahçesi güllerle derilmiştir. Gönüle bedenleriyle hitap edebileceklerini sananlar büyük yanılgı içindedir. Beden değişir gülleri soldurur. Ne bahçe kalır nede sevgili.
  • Size ulaşılmaz, hayal olarak görünene ulaşınca, değersizleştirmeyin daha fazla sarılarak değerini arttırmaya çalışın Bir şeyi değerli kılan sizin çabalarınızdır. Bu çabanız olmadığı taktirde sizi terkedecektir.
  • Vesveseye yaşamınızda yer vermeyin. Onunla güçlü bir şekilde mücadele ediniz. Vesvese, Şeytan’ın en güçlü silahıdır, Rahmetin düşmanıdır. Vesveseden ne kadar uzak durursanız Rahmana o kadar yakın olursunuz.
  • Resulullahın hatemi enbiya olduğunun manasını iyi kavrayın Resulullah beni kavrarsanız Mesih’e hazırlanmış olursunuz. O zaman Mesih gelecektir. Resulluallah’ı kavramak Mesih’e hazırlanmaktır. Gönlümüzü temizleyip O’na hazırlamaktır. Eğer beni kavramazsanız benden sonra kimse gelmeyecek diye buyurmuştur… çünkü O (Mesih) ancak tekamül etmiş gönüllere hitap eder, tekamül etmiş gönüllerde ikamet eder. Resulullah’ı ne kadar kavrayabildik ? Ancak kavrayabildiğimiz ve kavradığımızı amellerimize yansıtabildiğimiz kadar Mesihi bekleyebiliriz.
  • Resulullah dönemi, bu kavim için hatemi Enbiya dönemidir. Dönemimiz ise, bu kavmin hatemi Evliya dönemidir.
  • Bu kavimde yaratılanların ömrü tekamül için yeterli bir süre olmaktan çok uzak kalmıştır. Bedenin geçirdiği evrelerde ( Bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık) bedenin ruhu kavramasında yetersiz kalmıştır. Daha evreler kavranmadan geçip gitmiştir. Ruh ve beden zamanı arasında derin farklılıklar var. Ruhun bir saniyesi bedenin yıllarına denk gelmektedir. Bu sebeble bedenle ruh arasında denge kurulamamakta ve devreler sıklıkla tekrarlanmaktadır. Zaman yetersizliği ruhun bedeni islah etmesinde uyumsuzluk oluşmuştur… Bedenin ruhu kavrayabilmesi ve ruhun bedeni islah edebilmesi için uyumlu bir zamana ihtiyacı var… Nuh a.s, Idris a.s, beynel alemeyn ve onlardan önceki kavimlerinin yaşlarını hatırlayın… onlarla ilgili Kur’anı kerimdeki ayetleri kavrayınız.
  • Gönül bahçesi ışıktan oluşmuştur, oraya ruhunuzun ışığını yansıtarak, hissetirerek girebilirsiniz. Gönül bahçesine fiziksel bedeniyle girmeye çalışırsanız ışık dağılır, tar û mar olur.
  • Kutsal kitaplar, Yaradılışın altı günde tamamlandığından bahseder. Kimin zamanının kavramında olduğuna dikkat edebilirseniz kainatın yaradılışını algılamak için Mesaji kim gönderiyorsa onun zaman kavramını esas almanız gerekmez mi ?
  • Ben cüzden vazgeçmisim,

Küll’ün cezbine pervaneyim.

Bir kıvılcım yakar beni

Cüz kavrulur, Küll kalır.

  • Göreceli ve geçici olan beden ve servet gücüne değil, daim olan ruh gücüne uygun davranın. Beden ve servet birgün sizi terkeder, ruhunuz asla ! Nerede şehrinizin eski zenginleri ve gençliğin süreli olarak verdiği, beden güzelliğine ve kas gücüne güvenenler, ne olacak yarın bugün kendilerini güçlü zanedenler ?
  • Din yasa koyucu kanun yapıcı değil, kural koyucudur. Yasaları yönetimler yapar ve uygular. Dinleri yasalarla (şeriat ve engizisyon) değerlendiremeyiz, çünkü ; ne yahudi ve müslümanların şeriat’i nede hiristiyanların engizisyonu dinlerin esasları değil, sadece hükümranların güçlerini daha etkin uygulamak için kullandıkları argumanlardı
  • Allah, bir insana hangi ırktan, hangi dinden, hangi cinsiyetten, hangi makam ve mevkide, ne kadar bir servete sahip olduğunu sormayacaktır. Ona ne yaptığını soracaktır… Unutmayınki, O’na ırkınızla, dininizle, cinsiyetinizle, makam ve mevkinizle, servetinizle değil, yaptıklarınızla gideceksiniz.
  • Müslümanlar ve müslüman ülkeler islami bir hukuk olan, ancak her müslüman ülkede ayrı versiyonu ve uygulaması bulunan Şeriata göre değerlendirilmeye çalışılması büyük bir hatadır. Bu durum hiristiyan ülkeleri engisizyonla değerlendirmeye benzer. Engizisyon döneminde nasıl engizisyon uygulamaları tüm hiristiyan ülkelerinde aynı biçimde uygulanmadıysa şeriatta müslüman ülkelerinde aynı şekilde uygulanmadı, uygulanmamaktadır. En önemlisi nasıl engizisyon hiristiyanlığın bire bir yansıması değilse şeriatta müslümanlığın bire bir yansıması değildir. Engizisyonda Şeriatta yönetimlerin dinden esinlenerek hazırladıkları bir hukuk sistemidir. Dinin bu hukuka yansıması birçok konuda sadece isimsel yansımanın ötesine geçmemektedir. Hukuk her dönemde ve her toplumda hükmedenden yansımış ve hükmedeni yansıtmıştır. Eğer bu perpektiften değerlendirirsek toplumu değil rejimi değerlendirmiş oluruz. Dinlere baktığımız da ise her zaman aynı kaynaktan yansımış ve kararlı bir düzenlilikle aynı kaynağı yansıtmıştır. Konuya devletlerin ellinde şekillenen engizisyon ve şeriat persektifinden değilde dinlere kaynaklık eden divinité persektifinden bakarsak ibrahimde ne varsa Musa’da, Isa’da Muhammed’de de aynı olduğunu görürüz. Temeli insan olan dinlerin insan haklarını sınırlayan, rejimlerin yansıması olan hukukun ise insan haklarını genişleten olgular olarak değerlendirmek engizisyon ve şeriat örneklerinde olduğu gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkar. Neden zohardaki « Komşunu kendin gibi seveceksin, Isa’nın : «Diğerlerini kendiniz gibi sevinizki, aynı inançlara sahip olduğunuz bilinsin» . Kur’andaki « “Kim ki tek bir kişiyi öldürmüştür, bütün insanlığı öldürmüş gibi suç işlemiştir.” (Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: “Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa)bütün insanları diriltmiş gibi olur”. And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu.)(Maide Suresi 32. Ayet). » net örneklerle değerlendirmiyoruz da rejimlerin ve yanlış analizlerin sonuçlarının yansımasıyla değerlendirmeye çalışıyoruz.
  • Günümüzdeki ve binyıllardır devam eden din savaşları tırnak içinde kutsal savaşların sebebi dinler ve kutsal metinler midir ? Yoksa politika ve iktidar sahiplerimidir ? Savaş dinler arasında mı ? yoksa krallıklar arasında mıydı ? Bu gün kışkırtılmaya çalışılan kutsal savaşları kim kışkırtıyor Yahudiler, Hiristiyanlar yoksa müslümanlar ve diğer dinlere mensup inananları mı ? yoksa devletleri ve grupları yöneten  politikacılar mı ? Bu soruların cevabı bu gün içinde bulunduğumuz anlamsız çeliskilerin de cevabı olacaktı
  • Varlığınız bulunduğunuz boyutun koşullarına göre ayarlanmıştı Görebildikleriniz, hissedebildikleriniz, kavrayabildiklerinizin tümü bu koşulların frekans titreşimlerine, hızına ve kapasitesine göre ayarlanmıştır. Bu ayarların dışında (altında veya üstünde) kalan varlık ve olguları göremez, hissedemez ve kavrayamazsınız. Tüm bu boyutlar cüz’ün içindedir. O’nu bu boyutların kapsamında ancak ayarların sınırlarıyla hissedebilir ve idrak edebilirsiniz. Boyutlar ve idrak ölçüsünde O’nun varlığını hissedip kavrama ölçüsünü, On’a yaklaşabildiğiniz ölçüde geliştirirsiniz. O’nu sınırsız hissedebilmeyi ve kavrayabilmeyi ancak Mim’in rehberliğinde, Mim’e ulaşarak, Mim’i  kavrayarak ulaşabilirsiniz.
  • Güzel sensin, güzel seni yansıtan herşeydir.

Seni yansıtan, sen değilsin,

Sen, seni yansıtandaki güzelsin.

  • Noktayı anlamak için, noktanın dışına çıkabilmek ve onu dışından görebilmek gerek. Noktanın dışına çıkabilmek için noktanı katetmen, noktanı kavrayıp ötesine geçip frekansını aşman gerek. Bulunduğun noktanın frekansına tabisin onu aşmadan noktanı kavrayamazsı
  • Ölüm ve Yaşam birlikte yan yanadır. Biri diğerine devreder ve bu devinim sonsuza kadar sürer. Biri diğerini başlatır. Her hal ve durum birinin başlangıcıdır. Her durum bir başlangıçtır son yoktur. !
  • Bugün uzay yolculuğu olarak adedilen yolculuklar, bir köyden mezraya gidilen yolculuk gibidir daha ötesi değil Bugün bilinen ses ve ışık hızı tekniğiyle kasabaya bile gidebilmek mümkün görünmemektedir. Gerçek uzay yolculukları yapabilmek için bugün bilinen ışık ve ses hızı dışında bir hızla, « Düşünce hızını» kullanabilecek tekniğe ulaşabilmek gerek. Ancak düşünce hızını kullanabildiğimizde gerçek uzay yolculukları yapabiliriz. Düşünce hızına ulaşabilmek diğer mevcelerle uyumu kavramayı, onlarla uyum kodunu gönüllü kullanabilmeyi kavramayı gerektirir. Şu anda kullanılan teknik, kodu zorbaca uygulamaya çalışılan ilkel bir yöntemdir…
  • Her nesnede yansıyansın

Seni, hissedip görmek için,

Görecek göz, hissedecek ve misafir edecek

Bir Gönül gerek. 

  • Bu gezegene gönderilen tüm peygamber ve velilerden eziyet görmeyen bir tek görevli varmı ? Bu soruyu günümüzede uygulayın.
  • Kadın (X), erkeğin (X+Y) evinden firar etmiş halidir. Hep bir arayış, bir saklanış içindedir.
  • Evliyaları, Peygamberleri ve seçilmişlerini O’ndan ayrı anmayın, ayrı anmak onları O’ndan ayırmak olur, ortada ayrılık var mı? Ayrılık olduğunu düşünmek O’nu anlamamaktı
  • Sana dönmek için,

ölüm kapsından geçmek mi gerek ?

Her baktığım yer, her döndüğüm yer

sen değilmisin ?

Sana ulaşmak için ölümü düşünmek neden,

Her varılan makam sen değilmisin ?

sadece, sırlarını anlayacak bir idrak,

görecek bir göz, hissedecek bir gönül gerek.

Tüm bunlar için « ölümü, ölmeden ölmek gerek »

 

  • Ben sadece bir yansımayım.

Bende yansıyan sen misin ?

Sende yansıyan ben mi ?

Ben anlamsız çünkü, yansıyan Sensin.

  • Herşey bir Anda gizlidir. Önce bir ışık huzmesi olarak belirir. Sabırla ulaştığı sırların koduyla zerreler toplar bir Anlık yıldız olur. Kodlarını yıldızın zerrelerine uygular bir Anlık Süper Nova olur. Milyonlarca yıl önce patlamış Süper Nova yıldızının ışığını, milyonlarca yıl hayranlıkla seyrederiz. Bir Anı paylaşırız. Kainatın sırları anlarda saklıdır.
  • O’nu sınırları zorlayan sayılarlar, sayıların yardımıyla, hep bir sınırı betimleyen geometriyle (üçgen, kare, dikdörtgen, piramit vs) tanımlayamazsını Çünkü O kendi kavramındaki sonsuzluktur, O’nun sonsuzluğu sayılamaz, şekillerle betimlenemez. O sadece sonsuzluktur. O’nu kendi sayılarınızla, kendi şekillerinizle betimliyemezsiniz, O sizin sonsuz olarak tanımladığınız sayılarınız ve şekillerinizin de ötesindedir. O sizin sonsuzluk kavramlarınızın da ötesindedir.
  • Yaşamın anlamı, gönül bahçemizde duyumsadığımız esintilerdir.
  • Kur’anı Kerimi, Cüzz olan diğer kutsal kitap ve metinlerden ayıran Kur’anı anlamamıştır. Kur’anı kerim ondan önce gelmiş tüm kitapların ve kutsal metinlerin Küll’üdür. Onu, onlardan, onları ondan ayırmayınız ki manasına ulaşabilesiniz. Deyim yerindeyse, Kur’anı Kerim, önceki tüm kutsal kitap ve metinlerin noter tasdikindeki tasdik metinleri gibidir. Notere yüzlerce sayfa götürürsünüz birkaç sayfayla tasdik edersiniz. Ama tasdik ettiğiniz yüzlerce sayfa o birkaç tasdik sayfasında eksiksiz korunmaya alınmıştır. Kur’anı Kerimden önce gelen kutsal kitap ve metinleri düşünün, eğer hepsi açıklamalarıyla Kur’anı Kerimde yazılı olarak yer alsaydı, Kur’anı Kerim kaç sayfa olurdu ? Her ayet önceki kitap ve metinleri hatırlatmıyor mu ? İmanın şartlarında bu zikredilmiyormu ?
  • Maşnito, şinto maşi
  • Hele, hele, Lamat zabak ta ni – Eli, eli lama sabachtani
  • Varlığın sırrı, Varlığın varoluş sırrı idraklerinizin çok ötesindedir. İdrak sınırları çerçevesinde, bir virüsün, bir bakterinin, bir elementin, bir DNA’nin dizilişini öğrendiğini sanan, birkaç matematik, geometri ve fizik problemi çözen, bir kaç yıldızı gözlemleyen sırra erdiğini sanır. Ve öğrendiğiyle varlığı sınırlandırmaya çalışıyor. Ama varlığın sırrı tüm bunların çok ötesindedir ve her zerre her an ve koşulda ayrı hükümlere tabidir. Öğrenebildikleriniz sadece noktadaki en mikro noktanın anıdır. Öğrenebildikleriniz sadece ve sadece size görünen kısımlarıyla sınırlıdır. Göremediğiniz ise bildiğiniz sayılardan ve büyük değerlerden çok daha fazlasıdır. Deyim yerindeyse çöldeki kum tanesi ile çöl gibidir.
  • Size bildiğimiz herşeyi, açıkça, gizlemeden söyleyemeyiz çünkü, verilen ve verilecek bilgilerle ne yapacağınızı bilemediniz ve halen bilemiyorsunuz. Herşeyi kendinizle başlatıp, Kendinizle başladığını sandığınız, asıl başlangıcı kavramadan da, size verilecek bilgileri kavrayamayacaksınız. Size verilen bilgilerin ne olduğunu ve ne yapmanız gerektiğini bilemeyeceksiniz.
  • Kendini akıllı ve yararlı sanıpta yaptıklarıyla sonu hazırlayanların farkında bile değil. Farkında olduklarınız sadece etrafınızda görebildiklerinizle sınırlı.
  • Mim gönüllüleri, gönüllerinde yaktıkları kandillerle etraflarını aydınlatan kandillerdir.
  • Ya Mim Ya Kutub ul Aktab

Vahdette Vücut bulan

Vahdetini yansıtan

Ruhul kudüsten Adem’e

Adem’den habibullaha

kainattan bu yana

Yansıyandır yansıman.

Ya Mim Ya Kutub ul Aktab

Yarattığı Nefes kadar

O’na giden yollarsın.

Rahmetine vesile

Vahdetine Aynasın

Habibullah yolunda

Islamın kuralında

Hatemi evliyasın.

  • Sıkça sorulan bir soru, Tanrı neden erkek figüründe ifade edilip kadın dışlanı Bunu fiziksel değil simgesel olarak ele almak lazım. Kadında sadece X kromozomu erkekte XY kromozomu yani iki cinsiyetin bütünü olduğunu düşünün, Tanrının erkek figüründe ifadesi bütünlüğe (XY) işaret etmektir.
  • Nadel natiru kairu kayriu – Enüo metla justa.
  • Rabbin ellinde olan, O’nun indindedir O’na aittir, yapmanız gereken uyum içinde olmaya çabalamaktı Uyuma ulaştığınızda ellinde olandasınız, O’nunlasınz, O’na aitsiniz.
  • Bedenli yaratılış kusurlu bir yapıya sahiptir. En büyük kusur sınırlı olmasındadır. Yaşam ise sınırsızdır. Çünkü yaşam O’dur ve O sınırsızdır. İnsanoğlu tekrar sınırsızlığa ulaşamadıkça hata etkisini devam ettirecektir.
  • O’na ulaşabilmek için önce bana ulaşman gerek, bana ulaştığında zaten O’nda olduğunu gösterecek.
  • Yeterki O’nu hissedin. O, O’nu hisseden herşeyi affeder.
  • Düşmanlığı yarattığınızda ; onlar sizden fazlasını öldürür, sizde onlardan daha fazlasını. Kabil’den beri bu böyle, bunun anlamı ve sonu yok. Düşmanlığı.. her yeniden doğuş yeni iyi bir başlangıç için Rabbinizin bir lütfudur. Bunu anlayın.
  • Yarattığınız düşmanlarınız sizi bölecek… koloniler ateşten boşluklara dağıldı.. ışıltılı günler için yapılacak birçok fedekarlıklara rağmen, olanlar hep oldular, yine olacaklar… Yine de ışıldıyanlar her zaman birle birlik olacak.
  • …lant’ta olanlar Rablerinin isteği değildi, kendileri yaptılar…. oraya dönen herkes bedellerini ödeyecektir…. A..lant bedenli insan ırkının doğduğu yer. Bedenli insan ırkıyla yaratıcılarının beraber yaşadığı yer. Yani,.. kabilenin göçüne kadar…
  • Rabbin mesajları bizi kurtuluşa götürecek. Rab… birbirini destekleyenleri destekleyecek, birlik olanları güçlendirecek… Birbirinizi destekleyin ve birlik olunuz ki O’nun desteğiyle birliğine ulaşın
  • Tarım alanlarınızı barınmak için yok ediyorsunuz. Geçmişinize bakınız, insan barınaksız yaşayabilir ama yiyeceksiz asla !
  • Politika ideal birliği üzerine değil, çıkarlar birliği üzerine kurulmuş Politikada ideal yok, çıkarlar var.
  • Siz, sizden öncekilerin sahip olduğu güce ve imkanlara sahip değilsiniz, onlardan çok geridesiniz.
  • Chamalla özütü !!
  • insanın en büyük korkusu, öldükten sonra ruhunun Rabbine ulaşıp ulaşamayacağını
  • Yaşamda kutsama olabileceği gibi, lanette olabiliyor. Hangisinin olacağını yaptıklarınız belirliyor.
  • Kutsal kitaplardaki olaylar, Yazıtlar, Mitler, kahanetler… hepsi gerçek sizler sadece yerlerini bilmiyorsunuz.
  • Rab bizi denemek için zaman ve yeri seçti. Denemeyi geçip geçmeyeceğiniz size bağlı.
  • Her bağlantı noktasına itelenen proton güvenli bir bağlantı koşulları oluş Embiryon bir anda kab olana kadar göremediğimiz bir balığa dönüşür. Biz orada deneyimlenmek için var oluruz. Beden ait olduğuna kenetlenir… Bin ışık yılı melezin bir ömrüdür. Bunun anlamını sormayın anlayamazsınız.
  • O Mim boyutu aracılığıyla bizimle konuşur Altı O’nu hep görüyor. Yaşamı farklı algılıyor, hep cennette yüzüyor. Olan biten herşey O’na ulaşıyor ve O’nunla bütünleşiyor, O da olan bitenle bütünleşiyor. Herşey O’nunla bütünlük sağlıyor, O da onlarla.
  • 12’lerden 7’si açık, 5’i gizlidir.
  • Tanrının gazabı yinelenince, en güçlüler bile yıkılacaktır.
  • İçinden 6 yolun açıldığı kubbe ve etrafında …. kolonlar.
  • Tekrar başlandığında yine de 500’ler az olanları seçti, bu da öncekilerin içinde bir çatışmaya sebeb oldu.
  • İhanet, acının üzerinde öyle bir güce sahiptirki, herşeyi ezip geçebilir.
  • Ölümün habercisi hepsini sonuna götürecek, hepsinin sonunu görecek. Kalanlar sonun yeni başlangıcı olacak, bu da onların sonu olacak.
  • Biz Mim gönüllüleri ; Dağların derinliklerindeki altını, zümrütü, Elması ve nice değerli madeni bulup çıkarırız, ayrıştırırız, okyanusların derinliklerindeki inciyi buluruz mücevher haline gettiririz. Ne dağların taşı toprağıyla altını, zümrütü, Elması ne de okyanusların sularıyla midyeleriyle incisi değer kazanmaz. Onları bulup ayıklayacak, ayrıştıracak ve sunacak Mim ışığına ihtiyaç var. Ne dağların heybeti, ne de okyanusların azametli suları Mim’in ışığına karşı koyamaz.
  • Parlak yıldızların arasında kayboldun. Döndüğünde yeni bir dönem başlamış ve tüm unutulan yüzler, tüm unutanlar ve unutulanlar hepimiz, unutulmuş o büyük lisanı arıyoruz.
  • Koloni asla unutmaz, onun yeri zihinlerimizdir ve cennetin içindeki cehennem …. hilekarlıkla, intikam hırsını birleştiren kişi bu soyun anasına ihanet etti. Ve hepsi, aradığımız yüzleri unuttular.
  • Kaçımız gerçekten olmak istediği insanlarla birlikte olabildi ki ? Sınırlı seçeneklerin içindeki en iyisi sandığımıza takılıp kalmışı Peki neden ? Çünkü gerçekten istediklerimiz, gerçekten sevdiklerimiz sınırlı kısıtlamaların içinde öldü, ölüyorlar…
  • Işığın gücü sınırlandırılamaz. En derin karanlıkta bile ışık vardır. En koyu karanlıkta bile, görme duyunuz uyum sagladığında ışığı görebilirsiniz.
  • Kapalı bir sistem kendini yenilemekten mahrumdur. Tek başına bilgi ve teoriden ibarettir. Ancak açılıp uygulanabildiğinde gerçekliğe kavuşur.
  • Tüm olanlar daha öncede yaşanmıştı. Ve yine farklılıklarıyla tekrar yaşanacaktı.. farklılığı yaptıklarınız belirleyecek.
  • idraklerinizin ötesindeki sayıda farklı yaşamlar vardır.
  • Mükemmel birşey yaptığınızda, mükemmelliği hissedebilirsiniz. Hissettiğiniz mükemmelliği kavrayınız, kopyalayınız ve kuralınız haline gelene kadar tekrarlayınız.
  • Devirler ve dönüş.. açılar ve kıvrımlardan oluşan tüm şekiller… yarım yamalak hatırladıklarınız… rüyalarınızın biçimleri, dünyanın asık suratlı sınırlı bağlarından kurtulun ve yaradılışın mükemmelliğini hissedin, mükemmelliğin oluşan şekline dokunun. Oluşan bu mükemmel şekil, baglanabileceğiniz mükemmel bir bağ…
  • O’nu hissedebilmek için, zaman ve mekanın dışında olanı hissedip kavramak gerek… O yol göstericidir.
  • Tanrı kimsenin tarafında değil. O iyilik ve kötülüğün ötesinde olan evrensel bir güçtür. İyilik ve kötülüğü bizler yarattık. Ve O’nun ne olduğunu anlayabilmemiz için bu döngüyü kırmamız gerek.
  • Bedenimizi esas alarak geliştirdiğimizi sandığımız teknolojiyi geliştirdikçe, ruhumuzu geriletiriz. Çünkü teknolojinize esas aldığınız bedeniniz ilkel organizmalardan oluşur.
  • Acı, suçlulukla, haksızlığa uğramakla öğrenilen birşeydir. İçinde bilgelik var, netlik var. Kendinizi orada daha iyi tanıyorsunuz. Acı çekerken gerçekten ne kadar sınırlı ve zayıf olduğunuzu ve kim olduğunuzu anlıyorsunuz. O zaman kendinize daha net odaklanabiliyorsunuz. Netliği kavrıyorsunuz.
  • Geçmiş, yaptıklarımızla yazıldı değil mi ? Ama geleceği yapacaklarımızla kurabiliriz. Bu sizin iradenizdedir.
  • Devre tamamlandığında, varlığı hissederseniz, varlığın içindesiniz… sen rabbinin kıvılcımının bir parçasısın.
  • Kızkardeşler erkek kardeşlerine rahmet misali şefkatle, sadakatla ve itaatle bağlı olmalıdır. Erkek kardeşler kızkardeşlerine, rahman misali sadakatle, müşfiklikle bağlı ve koruyucu olmalı. Her ikisi birbirinde Raman-ül Rahimi tamamlayıp bulmalıdır.
  • Kadında itaatkarlik kölelik değildir tam aksine, iffeti güçlendirir, letafeti arttırır, gönül bahçesini renklendirir…
  • Yaşamında erdemi seçen kimseler, erdemli yaşar ve sonu hüsran olmaz !
  • Son Beşliye bakan bunu aktaramayacak…. diğerleri tarafından korkudan kapatılacak… ama onlar devamlı var olacaklar… tekrar tekrar gelecekler ve yön verecekler… onlar daima korudu ve kolladı.
  • Uyarılmış konum, titreşimsel gevşemeyle en yakın benzer konuma bozunur… herşey o konuma doğru yönlenir. Uyum dengelenmezse, yeni şekillenme aslına değil, bozunan konuma uygun olur.
  • Her sonun başlangıcında, kalanların yeni bir başlangıç için parçaları toplayacak olması pek iyi bir teselli değ Bu durum sizi tekrarlanan ve sonu hazırlayan hatalardan arındıracak kurallar ve uyum yerine, modern sandığınız cezalandırmaya götürür. Yayılmayı iki boyuta indirger ve türler arası gelişimsel sıçramaları arttırır.
  • Uyum içinde olanlar, hatırlayanlar, onlar ; kendilerinden olanlara zarar veremezler…
  • Yükselin ve beşlerin tapınağını ölçün, hedef bir öncekine dönüşümdür.
  • Hali hazırda size verilen ruhlarının köküne (köken) kadar olan yüksek manevi derecelere erişmeyi başarabilmeniz için, rehberlik etmeye yönelik bilgilerdir. Onları kavrayın ve uygulayın ki kayıtlarınızda yer etsin. Ruhlarınız evrim geçirdikçe deneyimleyeceğiniz bütün manevi durumları içerir. O’na döndürüldüğünüzde O’na ulaşmada size yol gösterir.
  • Algılamaya başladığınız bir şeyi değerlendirmeye çalıştığınızda dört olguyu esas alarak değerlendirin. Madde, Maddeyi kıyafetlendiren form, Soyut form ve Öz. Bu her durum için aynıdır değişmez.
  • Bilgi edinmeyi istemek O’nu yansıtabilmek için, O’nu anlayıp ulaşmada O’ndan alma arzusundaki konuşan seviyedir.
  • Her boyutta bulunan insan ruhu, o boyuttaki tüm kategorilerle büyür ve tamamlanır. Her boyuttaki yansıma kendine özgüdür. Ama öz birdir.
  • Hayal gücü ve beş duyu, size fiziksellikte bile öze dair hiçbir şey sunamaz, sizi sadece onun varlığından haberdar eder.
  • O’nu bize benzetmeye çalışmayın, O bize benzemez. O’nun içinde gelecek ve şimdiki zaman aynıdır. O’nda düşünce bölünmemiş, bütündür ve O, bizler gibi gerçekleştireceği eylemin araçlarına ihtiyaç duymaz. Bu yüzden, gerçekleşen hiçbirşey O’nun dışında değil gerçek realite O’nun içindedir.
  • O’nun yaşamı kıyafetlenmiş Işıktır. Biz bu Işığı Tanrısallığın kendisinde değil sadece ruhlarla ilgili olarak idrak ederiz. O, O’nun yaşamı ve O’nun Kendisi birdir.
  • Size sadece verildiği kadarını biliyorsunuz. Oda sizin idrak sınırlarınızı belirliyor. Ondan ötesi idraklerinizin dışındaki sınırsızlıktır. En büyük hatanız size öğretilen herşeyi kendinizle başlatmanız, kendinizle ilgi sanmanız. Bu durum size öğretileni karmaşıklaştırıp anlamsızlaştırıyor. Size öğretileni kavrayamıyorsunuz çünkü çoğu sizinle ilgili değil..
  • Bilinmeyenden korkmaya gerek yok, sadece bilmek gerekir, onu bildiğimizde, o da bizi tanıyor… artık bilinmeyen olmadığından korkmaya gerek yok. Çünkü artık onu tanıyorsunuz.
  • Satafarpi far fer
  • Be hey divane,

Benliği hissedip kavradıysan,

Sen, benlikten ayrı mısın ?

Beni neden ararsın ?

 

09 Ekim 2011 Mim Yavuz Binbay Tillo konuşması;

insan olma erdemini, kendilerine rehber edinmiş sevgili kardeşlerim, sevginin ve hoşgörünün yeşerdiği mekâna hoş geldiniz.

Gönüllülerimiz size ecdatlarım Hz. Süleyman, şeyh Hamza-ül Kebir, oğlu şeyh Mücahid ve torunu şeyh Süleyman hakkında kısaca bilgi verdiler. Gerek kendileri ve gerekse zürriyetlerinden gelenler Halıkı Mutlakın lütuflarını bir ayrıcalık değil bu lütfa layık olma yolunda bir hizmet aracı olarak görmüşledir. Rahmana layık olmanın temeline de sevgiyi ve insana hizmeti koymuşlardır. Rehberlik hizmetlerinde sınırsız hoşgörünün sahibi bir anlayışa sahip olmuşlardır.

Nesebimiz, Halid bin velid ve Hz. Süleyman’dan beri 1300, Şeyh hamza ûl kebirden bu yana 800 yıldır bu kavmin, kavl-u beladan beri Halıkı mutlakın ol dediği insanlığın hizmetindeyiz…

Zürriyetimizden gelenler daima şiddete ve kibre karşı olmuşlardır. Asla ne bir savaşa ne de şiddet içeren bir olaya fetva vermemişlerdir. Kibirden uzak durmuş Hakkın yansıması olan Sevgi ve hoş görüyü kendilerine rehber edinmişlerdir.

Sevgiyi ve hoşgörüyü Mim’in rehberliğinde kendilerine rehber edinen siz Mim gönüllülerinin gönlüne birkaç kelimeyle seslenmek istiyorum;

  • Mim gönüllüleri, gönüllerinde yaktıkları kandillerle etraflarını aydınlatan kandillerdir. Siz Mim gönöllüleri Mim’den aldıgınız ısıgı, Isıga ihtiyaç duyanlara ulastırın etrafınızı aydınlatın bununla mükellefsiniz.
  • Biz buraya bazılarının dediği gibi taşı toprağı ziyarete gelmedik, Bu mêkandan makama tezahhür etmiş yüce ruhların farkında olduklarının, farkında olduğumuzu yansıtmaya geldik. Gönül kapılarımızı birbirimize sonuna kadar açıp gönüllerimiz de hisettiklerimizi birbirimize ve onlara yansıtmaya ve onlardan yansıyanı gönlümüze yansıması için gönül kapılarımızı sonuna kadar açıp feyz almaya geldik…
  • Edepsize karşı suskunluğumuz acizliğimizden değil, edebimizdendir…
  • Allah, bir insana hangi ırktan, hangi dinden, hangi cinsiyetten, hangi makam ve mevkide, ne kadar bir servete sahip olduğunu sormayacaktır. Ona amellerini soracaktır. Unutmayınki, O’na ırkınızla, dininizle, cinsiyetinizle, makam ve mevkinizle, servetinizle değil, yaptıklarınızla gideceksiniz.
  • Allah, ilkelliğin simgesi silahla, zulüm ve katliamların simgesi savaşla değil, tekamülün simgesi kelamla ve güzel amellerle savunulur. O’nu silahla değil, Kelamla savununuz. O’nu bedenle değil, Ruhla yansıtınız. Çünkü O’na Silahla, savaşlar ve katliamlarla ve tüm bunlarin faili Bedenle değil, Kelam ve güzel amellerinizin faili Ruhunuzla ulaşacaksınız.
  • Allah nerededir? Sana ihtiyaç duyan muhtaca yardım edeceğin yerdedir… insanlığa bir hizmette bulunacağın yerdedir… Bu hizmetleri yerine getirip gönlünü temizleyip ona hazır hale gettirmişsen Allah gönlündedir.
  • Ibadethanesini, ibadet eden başkasına kapatmak doğru değildir. Her ibadethane O’na ibadet etmek isteyene açık olmalıdır.
  • Dervişlik yüce bir makamdı Dervişler makama geldiğinde Evliyalar saygı ve muhabetle ayağa kalkar. Dervişte benlik kalmamış herşey küll olmuştur. Yaptığı herşey O’nun içindir kendisi yoktur. Derviş O’nun dilencisidir. O’nun en bariz yansıdığı muhtaç için dilenir, bu dilenmede O’nu hisseder O’nu bulur. Ama kendisi için asla dilenmez, dilendiği ekmekten kendisi açlıktan bitap halde olsa bile bir tadımlık almaz, o ekmeği muhtaca yani O’na sunar ve eger muhtaç yani O ona bir lokma gönülden sunarsa kabul eder el uzatır. Derviste O’ndan gayrisi yoktur. Hersey Küll olmustur. Dervişlik fêna hallerdendir. Biz Mim Gönüllüleri Dervişi örnek alırız. Bizler O’nun nerede olacağını (…Muhtacın olduğu yerde oldugunu) bilen gönül Dervişleriyiz.
  • Unutmayın, Değerli olan siz değilsiniz yaptıklarınızdır (amelleriniz), Dikkat edin, yaptıklarınızdan ve yaptıklarınıza olanak sağlayan kaynaktan uzaklaşırsanız değerinizden de uzaklaşırsını Sizi değerli kılan sebebi kaybedersiniz, değersizleşirsiniz.
  • Göreceli ve geçici olan beden ve servet gücüne değil, daim olan ruh gücüne uygun davranı Beden ve servet birgün sizi terkeder, ruhunuz asla ! Nerede şehrinizin eski zenginleri ve gençliğin süreli olarak verdiği, beden güzelliğine ve kas gücüne güvenenler, ne olacak yarın bugün kendilerini güçlü zanedenler ?
  • Bedene eş bulmak kolaydı Bedeninize değil ruhunuza eş seçiniz. Bedeninize eş seçtiğinizde ruhunuzu zayıflatırsınız. Ruhunuza eş seçerseniz bedeninizi güzelliklerle süslersiniz.
  • Sevdiğinizin gönül eşi olmak istiyorsaniz gönlüne hitap edecek davranışlarla gönlünde yer edinin, her güzel davranışınız, her sunduğunuz ve her sevgi yansıması onun gönlünde güller açtıracaktı Unutmayın gönül bahçesi güllerle derilmiştir. Gönüle bedenleriyle hitap edebileceklerini sananlar büyük yanilgi içindedir. Beden değisir gülleri soldurur. Ne bahçe kalır nede sevgili.
  • Size bedeninizden kopun demiyorum. Ruhunuzu unutup, sadece bedeninizle yaşamamanızı tavsiye ediyorum….
  • Vesveseye yaşamınızda yer vermeyin. Onunla güçlü bir şekilde mücadele ediniz. Vesvese, Şeytan’ın en güçlü silahıdır, Rahmetin düşmanıdı Vesveseden ne kadar uzak durursanız Rahmana o kadar yakın olursunuz.
  • Hizmetkarın efendi gibi davrandığı yerde toplumsal ciddi sorunlar vardır. Hz.Idris Firavunları hizmetkar olarak eğitmiştir. Idareyi onlara devrettiğinde hizmetkar isimleri kullanmışlardır. RA’nın hizmetkarı Amon’un hizmetkarı vb. Ama daha sonra vekillik unvanını kullanmaya yani efendinin vekili, efendinin temsilcisi dolayısıyla efendi unvanını kullanarak hizmetkarı olmaları gereken toplumun efendisi olmaya başlamışlardır. Bu durum da, aldıkları inisinasyonun yozlaşmasının temel sebebini oluşturmuştur. Bu yozlaşma Mısır medeniyetinin sonu olmuştur. Musa hizmetkardır, İsa kurbandır ama takipçileri kısa bir süre sonra vekillik unvanını kullanmışlardır. Hz. Muhammed habibtir yani sevgili, sevgili, sevgilisinin sınırsız hizmetkarı sunucusu değilmi ? ama takipçileri halife unvanını kullanmışlardır ve hükmetmişlerdir. Hiçbir peygamber veya veli hükmetmez ( Davut ve Süleyman hariç) çünkü hüküm O’na aittir. Hüküm iradeyi tabi kılar, irade sadece O’na aittir. Günümüzde her politikacı kendini halkın iradesi olarak ilan ediyor bu tehlikeli bir duruma yol açarak halkı iradesizleştirir. Iradesiz bir toplumun oluşmasını zorlamaktır TEHLİKELİDİR. İradesiz toplumlarda zulüm vardır. İyi politikacı iyi bir hizmetkar olmalıdır asla efendiliğe özenmemelidir. Efendiliğe özenen politikacı tehlikeli DİKTATÖRDÜR.
  • Ben, acılarınızın, özlemlerinizin, sevginizin, gönlünüzün dile gelmiş sesiyim. Bu sesi duyurarak kendinizi duyurun.
  • Rahmanın Rahmetini üzerinize saçtığı şu an size diyorum ki, seviniz, çünkü her şey sevgidedir. Mazharı olan herşeyi Seviniz. Ama karanlığı değil, ışığı seviniz. Şimdi Rahmana rahmetinin ışığını daha da güçlü bir şekilde sizlere ulaştırması için dua ediyorum. Kendinizi ona teslim ediniz. Ve tövbeyi terennüm ediniz, tövbe ya Rahmetullah… O tövbeleri kabul edendir.

Bu yolda Sebatınızın Mükâfatını Göreceksiniz. Bu ziyaretlerimizde, yemeklerimizin pişirilmesinde emeği geçen gönüllülerimize, kurban kesen hayır sahiplerine ve bu ziyarete insanların katılımına vesile olan kerdeşlerime minnetle teşekkür ederim.

 

Mim’den Seçmeler III 

  • Sınırsızlığı kavrayamazsınız ancak, sınırsızlığın içinde idrak ettiğiniz ölçüde yer alırsınız.
  • Artık anladım boyutlarının sınırsız olduğunu, seninle hangi sınırsız boyutunda olduğum değil, seninle olmak önemli.
  • Mim boyutundaki her talebimde, seni hissetmek, seni yansıtmak, seninle olmak vardı… var olduğum her nokta sensin… Varlık sensen senin dışında varolmak yok…
  • Sana ulaşmak için senden gayrısına gerek yok.

Ulaşılanda sensin, ulaşanda sen. !

Arananda sensin, arayanda sen !

Bulunanda sensin bulanda sen !

  • Kendilerini bile bile bittiriyorlar ve dinlemiyorlar, anlamıyorlar, görmüyorlar… Elçilerinle Lutfettiğin tüm uyarılarında söylenenlerin tam tersini yaptılar, yapıyorlar… idrakimde onlara aktaracak ve yapacak bir şey kalmadı, varsa lutfet ya rabbi !
  • İçinizdeki ; kin, öfke ve düşmalıklardan arınınız. Onbin yıldır, içinizdeki kin, öfke ve düşmanlıklarla davrandınız, kavminizin başlangıcından bugüne kadar olanları bu anlayışla siz yaptınız ve bu çılgınlık noktasına vardınız. Sizi bu noktaya getiren hataların sebeplerini düşününüz ve ne yapmamanız gerektiğinin farkına varınız…
  • O’nun aleminde şekil yoktur… çünkü, şekil fiziksel alemin yansımasıdır. O ve yansıması olan ruh şekilsizdir, şekil fiziksel alemin bir olgusu ve yansımasıdır. Ruhun girdiği fiziksel nesnenin şeklinde yansıdığını sanırsınız ama yansıyan şekil ruhun değil fiziksel mahlukun yansımasıdır. Ruh sadece o yansıyan şekilde ikamet eder ama onun şeklinde yansımaz.
  • Azap hücresinden kurtulduğumda, Azametinin farkındayım ! Senin isteğin olmazsa, bir an durulmaz hayat denilen ölümlü bu azap hücresinde. Sonsuz yaşam sensin, yaşatan sensin yaşayan sen !
  • Yaşamın farkına varmak, senin farkına varmaktır. Farkına vardıktan sonra hapsolunan hücreyi görmek anlamsız… Hücreyi görmediğinde şaşkınlıktasın ! İşte belki o zaman Hallacı anlarsın… noktanın dışındasın !
  • Ahhh ! Bu kaçıncı şaşkınlık yaşadığım.

Mim’e uzanan sonsuzluğu hisettim.

Ahhh bilebilsem,

Mim’den öte daha kaç şaşkınlık makamı olduğunu.

  • İtaat boyun eğmek değildir, bir meziyettir. İtaatte uyum ve saygı vardır. Boyun eğmede ise, zorunluluk, çaresizlik ve acizlik vardır. Bir çocuk babasına, bir küçük büyüğüne, bir çalışan amirine itaat eder. Bir köle ise sahibine boyun eğer. Kölelikte itaat yoktur, boyun eğme vardır. Çünkü ; zorunluluk, çaresizlik ve acz vardır. Itaatte ise, gönüllülük vardır boyun eğme yoktur.
  • Senin için geldim bu aleme

Bu alemde senin için olupta,

Sensizliği hisetmek çok zor !

Sende sensizliği anlamak zor,

Sende sensizliği yaşamak imkansız,

Sensizlik öyle bir hal alırki ;

sonunda Hallaç Enel Hakk der.

  • Sana bir yer tahsis etmek sadece cahillerin, idraksizlerin harcıdır. Zaten adedilen her yerde var olan sen değilmisin ? Birkaç metrekareye ibadethane yaparak sana ev olarak adedip (camii, kilise, sinagog, tapınak) kullarından bazılarına, ibadet edip seni tefekkür etmeye kapmak idrake sığarmı ? Varolan herşeyin sahibi sen değilmisin ? Senin mülkünü, senin adına, sana kapatmak caizmi ?
  • Noktayı anlamak kadar, noktanın dışına çıkmakta zor.

Noktada da sen varsın, Noktanın dışında da sen…

Senlik ve benlik yok

Varılan her makam sensen,

Senin dışında, senden ayrı olmayı hisetmeye katlanmak çok zor.

Seni hisettikten sonra, sensizliği hisetmeye katlanmak zor.

Ya izin ver sensizlikte senle olayım.

Ya da sana ulaşıp sende bir olmama izin ver.

  • Hatemi Enbiya döneminin sonlarından sonra, Size artık gizemleri anlatmıyoruz, çünkü, anlatılanları anlamadınız, anlamıyorsunuz. Size anlatılanların tam tersini yaparak bugünkü koşulların oluşmasına sebeb oldunuz. Hatemi Evliya döneminin başlangıcıyla sizlere sonun ve sondan sonrasını ve ne yapmanız gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Olanları kavrayın, dersler çıkarın size her gönderilenlerin aracılığıyla hatırlatılan hatalardan çıkarılması gereken dersleri hatırlayın ve tekrarlamayın. Bilin ki, anlatılanları anlamak zorundasınız, bu koşullar devam ettikçe size ne yeni bir uyarıcı ne de bir kurtarıcı gelmeyecek.
  • Her dönemde O’nu anlatmaya gelenlerden O’nunla ilgili kanıt istenmiştir. Kanıtın kendisi O değilimidir ? Kanıtın kanıtı olurmu ? Bu güne kadar Kanıt olarak sunulanlar ise kanıtın teferruatından başka birşey değil.
  • Kıyamet zannettiğiniz gibi gezegenin, galaksinin ve kainatın yok olması değildir. Kendini bir devrenin bitiminden sonra, yeniden oluşan koşullara göre yeniden yapılandırmasıdır. Devrenin başlangıcıdır.
  • O’nun özü ışıktır, O mahlukatta sadece onlarda ikamet eden kendi özünü, kendine ait olan ışığı görür. ışığı tanır. O fiziksel şekilleri görmekten müstesnadır.
  • Işığa ulaşmak istiyorsanız, gölgelerden kurtulmalısınız.
  • Tüm kainat aynı öz, iki görev üzerine kurulmuştur… iki görevli vardır, Ruhul Kudüs ve Azazil… zıt görünümde yansıyan Amaç ve hedefi aynı olan ikili düzen üzerine kuruldu kainat… kainatın yaratılışından beri olan bitenler bu görevlendirmenin sonuçlarıdır. Bunu açıkça anlatmaya çalışanlara (Görevliler) zulmettiniz, katlettiniz.onların anlatıklarının yerine, kendi anlattıklarınızı, isteklerinizi koydunuz… anlamsızlıkların karanlıklarına gömüldünüz… karanlığın körlüğünden kurtulun. Kainatınızın sırrı ikili görev üzerinedir. Bunu kavrayın.
  • Rabb sizden bir hissediş kadar uzaklıktadır. O’nu hisetmek, O’na ulaşmak için bir hissediş kadar tefekkür etmeniz yeter.
  • Hallaç’ta iki yay uzunluğu uzaklığı ; Ayn ve Beyn, tümünün toplamında yansıyan Mim’dir. O’nu yansıtan… çünkü tüm ışıklar, ışığın özünden yansır.
  • İdraklerinizin sınırlarındaki sözlerle, idraklerinizin dışındaki O’nu anlatmamı nasıl beklersiniz… O’nu anlayamadığınız, O’nun sözleriyle anlattığımda anlamazsınız, şaşırırsınız, şaşkınlığınızı kavrayın ki, O’nun parçası olan noktayı kavrayabilesiniz ve nerede olduğunuzu bilin. Noktayı kavrayıp dışına çıkın ki, anlattığımı anlayın.
  • Rabb, yaratılmış ve yaratılmışlıklarla yaratılmışların yansıması olan hiçbirşeye benzemez, sadece ve sadece kendine benzer. O’nu hiçbirşeye benzetmeye çalışmayınız. Yanılırsınız.
  • Ait olmanız gereken düzenin içinde değilseniz, başkasının düzeni içindesiniz. Bu durumda O’nun düzenine tabi değilsiniz çünkü O’nun düzeni ait olduğunuz düzendir. Yani O’nun düzeninde olabilmeniz için, bir düzene sahip olmanız ve ait olduğunuz düzenin içinde olmanız gerekmektedir. Başkasının düzeninde varlığınızın etkisi olamaz, her düzenin kendine ait kodları vardır. Başkasının düzeninde kendinizi yansıtamazsınız ancak tabi olursunuz. Tersini denerseniz düzen değil kargaşa yaratırsınız.
  • O’nu hissedebilmek için daima Sınırsızlığın sınırındayım.
  • Tefekkürde, önce bedenimi, sonra çevremdekileri, gezegeni,daha sonra kainata açılarak ; gezegenleri, güneşi, takım yıldızları, galaksileri… tüm fiziksel olguları yok saydım ! sahfa sahfa Sadece O vardı, O’dan başka birşey kalmadı.
  • Dinlerin, yazılı veya sözlü kuralları, kitapları, Rabb’in bilgisi hakkında sadece fikir verir. Hiçbirisi O’nun bilgisine ulaşmaz, O’nun bilgisine ulaşmayı sağlamaktan uzaktır.
  • O’nun en önemli vasfı olan sevgiyle sevdiklerinizden vuslatlarınızı esirgemeyiniz. Onları paylaşınız ki, sunacakları lütufları yaşayabilesiniz, mutluluğu hissedebilesiniz. Sevdiklerinize kaprislerinizle değil, maharetlerinizle, meziyetlerinizle hitap edin ki sevginin vuslatını paylaşabilesiniz.
  • Yaradılışın dört olgusu ; Hava, Su, Ateş ve Toprak. Tıpkı size lutfedilen dört mevsiminiz gibi. Ama hatalarınızın sonuçları iki mevsimi yok etti. Dolayısıyla size lutfedilen iki varoluş olgusunu etkisiz kıldı… artık iki varoluş olgunuzdan yoksunsunuz… kendinizi oluşan realiteye göre uyarlayın, ya da sonuçlarına katlanın !
  • Doğadan, vermediğinizi, onunla uyum içinde olamadan almaya çalışmayın. Zorla almaya çalışarak, savaşarak gaspetmeye çalışmayın. Onunla savaşamazsınız, onun gücü sizinkinden sınırsızlık ölçüsünde daha fazladır. (Deprem, yanar dağ… afetler)
  • Hiçbir durumda ne savaş var ne de mücadele var, sadece kavrama ve idrake varma vardır. Tüm çaba kötünün, yanlışın karşıtı, iyinin ve doğrunun idrakine varma çabasıdır. (Azeazil ve Ruhul kudüs, Ying-Yang…)
  • Sizi kendi kurallarıma tabi tutmadığım gibi, sizde beni kurallarınıza tabi tutmayın. Ne siz benim kurallarıma tabisiniz nede ben sizinkine. Beni kurallarınıza tabi tutarsanız boğarsınız, kurallarıma tabi olmaya kalkarsınız yanar, kavrulursunuz. Ne güzel buyurmuş Resullulah « sizinki size, benimki bana » “herkesin dini kendine”
  • Her boyutun koşullarına uygun mahlukatlar yaratılmıştır. Bu kuralı kendi kainatınıza ve gezegeninize uygulayabilirsiniz ; Melekler ışıktan yaratılmış derken ışık evrenden bahsederiz, Cinlerin ateşten yaratıldığını söylerken ateş (nebula) evrenden bahsederiz. Bedenlenmiş mahluklardan bahsedince su ve toprak evreninden bahsederiz. Kainatınız ve gezegeninizin geçirdiği evreleri düşünün, aynı evreleri bulacaksınız. Işık boyutu, ateş (nebula) boyutu ve en zayıf olan toprak ve su boyutu olan sizin toprak adam-çamur adam boyutunuz… Her boyutta kendi özelliklerine göre O’nu yansıtan yaşam var… her boyut O’dur, çünkü O yaşamdır… Onsuz bir boyut olamayacağına göre her boyutta (ışıktada, ateştede, su’dada topraktada) yaşam vardır.
  • Son yok herşey başlangıçtır. Her son O’nda yeni bir başlangıçtır. Her an yeni bir son, yeni bir başlangıçtır. Herşey anda gizlidir.
  • Sevgi ne ette ne kemiktedir. Sevgi gönüle hitap eden meziyetlerdedir, meziyetleri sunan ruhtadır, ruhun ait olduğu varlığın kendisindedir. Şeklinizi oluşturan etinize, kemiğinize güvenmeyin, sevgi ette kemikte değil, gizemde meziyettedir (gizlidir). Et değerli olsaydı Fil ve balina en değerli varlık olurdu.
  • Nokta belirendir, Nokta aynı zamanda sonsuzluktur. Noktanız sonsuzluk noktasında beliren bir noktadır. Sizde beliren yapısıyla sınırlı, noktada ise sınırsızdır. Noktanızdan çıkabildiğiniz de sonsuzluğun şaşkınlığını yaşarken, sonsuz noktadaki yeni noktanızı idrak edersiniz. İdrak etmeniz ve dışına çıkmanız gereken yeni idrak ufkunuzdur O’na giden yolculuğunuzda.
  • Bir ışık çıktı görünmezin noktasından

ve noktalar belirdi, noktanın bütününde

ışık egemen oldu. 

Bir nokta değilmiydik noktaların içinde

ışıkla aydınlanıp noktaya giden.

Bir pervane misali etrafında dönüp,

ışığa atlayıp, Cüzz’ü kavurup, Küll’e bütünleşen.(Dönüşen) 

Tüm peygamberler O ışıkla nurlanmadı mı ?

Cüzzde kavrulup Küll’de yoğrulmadı mı ?

Her nurlanma noktaya giden sonsuz yollardan olmadı mı ?

Işığıyla aydınlanan her yol O’na giderken,

Aydınlanan yolları yok sayıp karartmak niye ? 

Noktaya vardığında ayrılık mı var ?

Neden yoldaşından ayrı düşersin.

O’na giden yollardan başka yolmu var ?

Neden yollardan şüphe edersin.

Elçiler « Arkadaşının yolunu şaşırmadığını söylenmedi mi ? 

Neden komşundan (Dinlerden) şüphe edersin

Tüm dinler O’na tapmıyorlar mı ?

O zaman ; düşmalığa varan bu ayrılık neden ?  

Unuttun mu !

O gün hiçbir sığınak yok !

O gün yalvarışların efendine olacak,

O gün insan, ilk ve son işleriyle anılacak

diye seslenildiğini.  

Ben sonsuzluğun derin denizindeyim.

Ben sınırsızlığın ötesindeyim.

Kendi sınırlı ve sonlu bilgisiyle oyalanıp duranlar,

Yoksun kalır beni görmekten. 

Sonsuzluk cüzz’ümdür, aciz kalır azametimde,

hiçbir şekil ifade edemez beni

tüm noktaların, tüm benliklerin, tüm varlıkların küll’üyüm. 

Hiçbir kanat seni taşıyıp bana ulaştıramaz.

Cüzz’ünü Küll’de eritmedikçe.   

Varılan noktada tek ifade vardır.

Oda Mim’dir kendini açığa vuran.

Mim sonuncu demektir.

Aynı zamanda ilk’in kirişidir.

Ve iki yay boyu uzaklıktır

hepimizin ulaşmaya çalıştığı

  • O’nun cezbindeyken bile, varolduğunuz boyutta bulunabilmenizi sağlayan şeklinizin (beden) ihtiyaçlarını esirgemeyinizki o boyuttaki görevlerinizi yerine gettirip O’na haz verebilesiniz… şeklinizin ihtiyaçlarını bir ibadet gibi yerine gettirin, çünkü şeklinizin her ihtiyacını yerine gettirmek bulunduğunuz boyutta varolma sebebinizdir, varolma sebebiniz bir ibadettir.
  • Devranda hep,

Bir sevgili arayıp durdum.

Nice gönüllere girdim,

nice nefesler soludum.

Arayışım beyhudeymiş

Sevgilim bendeymiş.

Hiç ayrı düşmemişiz.

  • Tüm kutsal kitaplar (…tevrat, zebur, incil kur’an) ikidir. Hangisini idrak edersen ona tabi olursun, onu anlarsın. Ruh ve beden, Cevizin kabuğu ve içi gibi.
  • Size Fatiha süresinin manasıyla, Kur’anın özetini ve O’na giden kapıların anahtarını verdik. Size göre Rahman ve Rahimle başlayan 99 kapının, belkide 99’000 belkide sonsuz sayıda devam eden kapının anahtarıdır. Adabınca kullandığınızda anahtarınız tüm kapıları açar. Her kapı binlerce kapı açar idraklerinizde, kapılar O’nun sonsuz bilgi denizine açılan yollardır, bilgi denizinin sonsuzluğundan korkmayın. Onda beşer denizlerde ki gibi ne kaybolur nede boğulursunuz. Ona temas ettiğinizde onda bütünleşirsiniz kainat siz, siz kainat olursunuz…
  • Resullullah hatemi embiyadir. Resullullah benden sonra peygamber gelmeyecek demesindeki mana benden sonra herhangi bir din kurulmayacak manasını taşımıyor (ki ondan sonra Bahailik ve benzeri dinler kurulmuştur.) peygambere dayalı vahiy gelmiyecek, dinler kurulsa dahi, hangi isimleri taşırsa taşısınlar Resullulah SAV. Vahiyleri yol gösterecek onun devamı olacaklar Mim boyutundan yeni vahiyler inmiyecek manasını taşır. Eski dinlerin tümünün manası Resullulahın vahiylerinde mevcuttur, hiçbiri vahiylerin dışında değildir, sonrakilerini de incelediğimizde Resullulahın vahiylerini görürüz. Hiçbir peygamber din kurmak için gönderilmemiştir. O’nun mesajlarını iletmek ve hatırlatmakla görevli elçiler olarak gönderilmişlerdir. Dinleri peygamberler değil, peygamberlerin gettirdiği vahiyleri yorumlayanlar kurar. İsa a.s Mesih olarak gönderilmiştir din ile sınırlandırılamaz. Hiristiyanlığı havariler İsa a.s’dan sonra aktardığı mesajları esas alarak kurmuşlardır. Resullullah O’na inanan tüm inananların peygamberi olarak gönderilmiştir ve “Nebi ül mûminin” olarak anılmıştır yani sadece Resullulaha değil O’na inanan tüm inananların peygamberidir. Müslümanlik ise Resullulahın aktardığı vahiyler esas alınarak sahabeler tarafından kurulmuştur. Bu durum gezegenimizdeki 300’e yakın tüm dinler için geçerlidir. Unutmayalımki bir tek kişi inanmasa bile peygamber peygamberdir, evliya evliyadır birilerinin inanıp inanmaması onları peygamber yapmaz, bu görev makamda verilir ve O makama aittir. Kendimize soralım Makamın dini varmıdır ? Varsa nedir ? Dinler O’nun Makamını kavrayıp, O’nun makamına giden yollar değilmidir ? O’nun kendine giden yolu olur mu ? O, O’dur. O’nu esas alıp O’na ulaşmaya çalışan her yol O’na giden yollardır… başkasının yolunu kapatmaya çabalamaktansa kendi yolumuzu açalım, açık tutalım. Bizi O’na göttürecek olan kendi yolumuzun açık olmasıdır, başkasının yolunu kapatmak değil. Biz, başkasının yolunu kapatmakla değil, kendi yolumuzu açık tutmakla mükellefiz.
  • Namaz kimine günde 5 vakit kimine saatte bir kimine her saniye farzdır. Zikirde sınır idrakinizdir. Herkese idrakinin sınırınca namaz farzdır.
  • Edepsize, edepsizliğini söyleyin, yoksa edepsizliğini marifet sanır.
  • Müzik tanrının vasiflarının yansıyan sesidir. Kainatın (gezegenler, güneş sistemleri, galaksiler ve..) düzeni, güzelliğin sese yansıması, duyguların hissedilmesi… gibi. O’nu yansıtan herşey gibi sonsuzdur nağmelerde, notalarda ve makamlarda tıpkı geometrideki şekillerin (nokta, çizgi…), matematikteki sayıların, renklerdeki tonların sonsuzluğu gibi. Müziğe cezb olan ruhunu hisseder, ruhunun sonsuzluğunda seyahat eder…
  • Hiçbir peygamber ve evliya herhangi bir dinin ismini zikrederek kardeşlikten bahsetmemiştir. Her zaman inanların kardeşliğinden bahsetmişlerdir.
  • Biz bilgileri aktarmak için değil, bilgileri uyandırmak için geliriz.
  • Ne olmadığın, senin ne olduğunuda belirler. Onun için olmadığın şeye meyletme ve asla varlığını olmadığın şeye dayandırmaya çalışma yok olursun. Çünkü olmadığın dayanak başkasınındır. Senin için yoktur. Senin olmayana dayanmaya çalıştığın sonunda sahibine gider, sen varlıktan yoksun kalırsın…
  • Kayıp ayetlerden kastınız nedir ?! Peygamberlere aktarılıp kayıt altına alındıktan sonra koybolduğu veya kaybedildiğimidir ? Yoksa mananın sonsuzluk denizinden ezelden ebede sınırsızca akan bilginin kayıt altına alınamamasımıdır ?
  • Biz kimseden ne üstünüz nede daha alttayız, biz muhatabımızla eşitiz.
  • Biz kendimizi davet ettirmeyiz, davet edilmediğimiz yere gitmeyiz. Biz talepte bulunmayız ama lutfedilene icabet ederiz.
  • Dualarınızı adaba uygun ve ölçülü yapınız. Dualarınızda kimseye kötü ve fena şeyler dilemeyin çünkü, O fenalık değil hayır ve rahmet verendir… uygun olmayacak taleplerde bulunmayın, O uygun olana lütüf ve ihsan edendir… bedeninize uygun talepler olan mal mülk servet taleplerinde idrakli olunuz, O ruhunuza idrakinize ihsanlarda bulunarak onları elde etmenize ehil olmanıza lutfedendir…
  • Manaya ulaşmak için, söze değil öze bakmak lazım. Söz duyduklarınız, okuduklarınız ve benzerleridir. Öz ise, hissettikleriniz, idrak ettikleriniz ve benzerleridir. Söz sizi yola taşıyan bir aracıdır asla mana değildir.
  • Ömür, belirli bir sürede gerçekleşen olayları gözlemleme ve deneyimlenme süresidir. Bu olaylarından bazılarını bire bir yaşayarak, bazılarını ise gözlemleyerek aldığımız tavırlarla deneyimlenerek hem zamanı hemde kendimizi şekillendiririz. Bu deneyimler sonucunda bir kavmin medeniyeti ortaya çıkar ve oluşan idrak boyutunda O’na yansıma boyutu ortaya çıkar. İdrak boyutunuzun ölçüsü bire bir yaşadıklarınız ve gözlemlerinizinle edindiğiniz deneyimlerinizin ölçüsüdür. O’na yansımanız da o ölçüdedir. O’na yansıyabilme boyutunu bire bir yaşadıklarınız ve gözlemlerinizle edindiğiniz deneyimler belirler.
  • . vere… Ta em seru ema eptha… Sıfe zeref àker… Sıfe zenfer amidremfer anu asid. Semua asid.
  • Birliği esas alın, birliğinin vesilesi olun. O birliğin simgesidir. Bölünmeyin, unutmayın bölündükçe kardeşlerinizden ayrı düşersiniz zayıflarsınız, bölünmeninse sonu yoktur.
  • Beni anlayan ; bedende aramaz, ruhun yansıması amelde bulur bulur beni. Ruhumu biliyorsan, neden kabrimde ararsın beni. Oysa bir yansıma bir hissediş kadar senden uzaktayım, yansımada sende, hissedişte sende o zaman neden başka yerde ararsın beni.
  1. KÜLTÜREL RENKLERİMİZLE GÖKKUŞAĞI ÜLKEMİZ etkinligini konusma metni

Sevgili davetlilerimiz 1. Geleneksel Renklerimizle Gökkuşağı ülkemiz kültür etkinliğimize hoşgeldiniz. Gönüllerinizdeki renkleri katarak gökkuşağımızın renklerini zenginleştirdiniz.

Neden gökkuşağı; Renkleri birbirine karşıtırırsanız ne renk çıkacağını çıkan rengi sevip sevmiyeceğinizi kestiremezsiniz. Ama renkleri özgünlükleriyle yan yana koyarsınız insanlık tarihi boyunca görüntüsüyle hayranlık uyandıran gökkuşağını elde edersiniz. Vatandaşı olduğum İsviçrede böylesi bir gökkuşağını izliyorum ve bu gökkuşağı ülkesi dönyada saygı gören ender demokrasilerden birini kurmuştur. Düşünüyorumda ülkemizde de Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Ermenisi, Süryanisi, çerkezi, Lazı, Azerisi, Gürcüsü, Boşnağı, Sünnisi, Alevisi, Yahudisi, Hiristiyani, Nusayrisi, Nasturisi, Yezidisiyle gökkuşağını oluşturacak renkler var.  Onları ötekileştirmeden birbirine karıştırmaya çalışmadan saygı ve sevgiyle yan yana dizdiğimizde gökkuşağımızı yaratmış, bir gökuşağı ülkesi olmuş oluruz.  Yüreğimizdeki özlemi, gönül bahçemizin renklerini yansıtmak için gökkuşağını dillendirdik.

Gelecek yıl yapacağımız etkinliğimize ülkemizdeki tüm renkleri kendilerini ÜLKEMIZIN GÖKKUSAĞINDA yansıtmaları için davet ediyoruz. Özgün renklerinizi özgürce yansıtmanıza ayna olacağız.

Her renk gönül bahçemizi süslesin, Gönlümüzden yansıyan Gökkuşağını gerçekleştirerek ülkemizi bir Gökkuşağı ülkesine dönüştürmek dileğiyle, Tekrar hoşgeldiniz diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

2. KÜLTÜREL RENKLERİMİZLE GÖKKUŞAĞI ÜLKEMİZ etkinligini konusma metni

Sevgili davetlilerimiz 2. Geleneksel Renklerimizle Gökkuşağı ülkemiz kültür etkinliğimize hoşgeldiniz. Gönüllerinizdeki renkleri katarak gökkuşağımızın renklerini zenginleştirdiniz.

Ülkemiz renk armonisinden oluşan, dünyada ender bir gökkuşağına sahiptir. Ülkemizin gökkuşağını oluşturan nadide renkler, dünya medeniyetlerine ışık tutmuş kadim Süryani ve Keldani rengiyle Mezopotamya, ege yunan ve Laz karadeniz renkleriyle antik yunan, Türk ve Türkmen renkleriyle orta asya, çerkez, Gürcü  rengiyle kafkaslar, arab rengiyle afrika, Ermeni ve Kürt rengiyle ari renklerini gökkuşağımıza yansıtmıştır. Müslümanı, Hiristiyanı, Yahudisi, Alevisi, Yezidisi, Nasturisi, Nusayrisi ve Marunisiyle bir gönül bahçesidir. İşte bu renkleri özgünlükleriyle, ötekileştirmeden yanyana koyabilip yansıtabilirsek dünyaya hitap edebilecek bir gökkuşağını yansıtmış oluruz.

Biz de gönüllülerimizle mütavazi bir çabayla böylesi bir gökkuşağının inşasına başladık. Gelecek yıl yapacağımız 3. etkinliğimize ülkemizdeki tüm renkleri kendilerini ÜLKEMIZIN GÖKKUSAĞINDA yansıtmaları için davet ediyoruz. Özgün renklerinizi özgürce yansıtmanıza ayna olacağız.

Bu yılki etkinliğimiz, ruhuna ve amacına uygun anlamlı iki olguyla çakıştı Noel ve Alevi kardeşlerimizin Cemevi açılışı. Geçen Noêldeki « Noelin Camii ve kiliselerde birlikte kutlanması » dileğime ek olarak, bu sene Müslüman ve  Hiristiyan alemine Noel’in camiilerde ali imran ve Meryem sureleriyle ve kiliselerde incilden surelerle ortak dua ve tefekkürlerle kutlanması için çağrıda bulunmaları amacıyla Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdogan’a ve Sayın Papa’ya birer mektup yolladım. Gönüllerinizden yansıyan destek ve dayanışmayla, Ülkemizin gökkuşağının renkleri tüm dünyayı kucaklayana kadar bu mütevazi çabalarımızı sürdüreceğiz.

Her renk O’nu yansıtır Her din, O’na tapınır, O’nun dinidir, hiçbir din, hiçbir renk  O’nun dışında değildir. Mevlananın ister mecusi ister putperets ister tövbeni bin kere bozmuş olsan da yine gel.. mesnevisine ek olarak «Ama değişmeden gel, ne hissetmişsen onunla gel, hissettiğini bize yansıtmak bizimle paylaşmak bize katmak için gel… Bizim kapımız NOKTA’nın kapısıdır… ne başlangıcı nede sonu vardır…” diyoruz..

Her renk gönül bahçemizi süslesin, Gönlümüzden yansıyan Gökkuşağının inşasını gerçekleştirerek ülkemizi tüm dünyaya yansıyan bir Gökkuşağı ülkesine dönüştürmek dileğiyle, Tekrar hoşgeldiniz diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

 

                                                                                         Mim Yavuz Binbay

                                                                                           SOHRAM-DER

                                                                                            Genel Baskani

MİM’DEN SEÇMELER VI 

  • Ne ilk var ne de son. Her şey sonsuzluğun, sonsuzluk içindeki, sonsuz deviniminin yansımasıdır. Bunu kavramak için sonsuzluğun sonsuzluk içindeki, sonsuz devinimini kavramak gerek. İdrakinizdeki sonsuzluk kavramının kapsamı nedir? Bu kavramın idrakinizdeki karşığı nedir? Bulunduğunuz âlemde sonsuz olmayan, sonlu olan bir tek olgu gösterebilir misiniz? Bir sayı düşününüz, algınızda en küçük değerde bir değeri bu sayıdan çıkarın ve bunu sürekli bulduğunuz değere basamak kaydırarak çıkarın. Bulacağınız değerler hep ..999999 diye devam edecek değerler olacaktır. Allah’ın 99 esma ûl Hüsna’sını düşünün ve aynı yöntemi uygulayın. Esma ûl Hüsna’nın bir başlangıcı veya bir sonu var mı ? Bunu neyle başlatıp neyle sonlandırıyor ve neye göre sınırlandırıyorsunuz?
  • Dil soyut bir kullanım aracıdır. Bazen dilde en mükemmeli söylerken en kötüsünü yapabiliriz, bazen de dilde en kötüsünü söylerken en iyisini yapabiliriz. Yansımanın devamlılığına esas olan söylenen değil yapılandır.
  • Sonsuz uzayınızın kapsadığı, milyarlarca galaksi, takımyıldızları vd… tümü, bir atomun kapsamıyla aynıdır tek fark mikro ve makro oranlardır. Kâinattaki sonsuzluğu kavrayabilmek için, Atomdaki sonsuzluğu kavramak gerek. Bu sonsuzluğu kavradığımızda uzayımızın makrosundaki mikronluğu bir atomun uzayımızdaki mikronluğundan farklı değildir.
  • Ahd olsun ki, beni anlayanlara vahdet misali yakın olduğum gibi onlarda bana yakın olacaklar. Anlamayanlardan ise o oranda uzak olacağım onlarda bana uzak kalacaklar.
  • İnsan kendi kendini tekâmül ettirmektedir. Kusurlarını ayıplayacak bir kimse varsa o da kendisidir; erdemleri için şükran duyacağı bir kimse varsa o yine kendisidir. Şaşmaz-değişmez yasaların çerçevesi dâhilinde, her insan, kendi kendisinin yaratıcısıdır, kendi kaderinin yapıcısıdır. Ne türden bir insan olacağını tayin etme yetkisi herkese verilmiştir, şu anda da verilmektedir. Kendi kaderini tayin etme olgusu sadece bireye bağlı bir imkân olmakla kalmayıp bir zarurettir de. Bireysel gelişmemizi gerçekleştirmek için başka bir yol mevcut değildir. (Vedalar)
  • Kendinizi şekillendirmekte temel etken amellerinizdir. Amelleriniz nasıl bir kişiliğe sahip olacağınızı belirler. Kendinizi sürekli şekilde kötülüğün egemenliği altına sokarsanız, bu, ruhunuzun alışkanlığı haline gelir; aksine, iyiliği temel alıp amellerinize yansıtırsanız, bu, ruhunuzu arıtır ve görkemli bir görünüme kavuşturur.
  • Tanrısal ıslahta, İnsana tekâmül çabalarındaki hatalarından dolayı sınırlı idrakinizle birbirinize karşı işlediğiniz hatalara benzeyen tarif ettiğiniz cezalar değil, tekâmülün tamamlanabilmesi için bu hataları telafi etme imkânı verilir. Çünkü mükemmel olan Tanrı, mükemmel olan ruhu, maddede oluşan hatayı düzeltmek için verdiği görevde maddesel tecrübesizliğinden dolayı azarlamak ve cezalandırmak için yaratmamıştır. Kaldı ki tüm enerjilerin özünden ve en üstününden yaratılmış olan ruhu, evrenin hiçbir köşesinde yakabilecek bir ateş mevcut değildir. Fiziksel âlemde, bulunduğu fiziksel şartların kodlarına göre tezahür eden beden vasıtasıyla tekâmül etmekte olan ruh, bulunduğu fiziksel âlemin şartları gereği ancak deneye yanıla, hata yaparak deneyimlenip bilgi edinebilmektedir. Dolayısıyla hatalardan edindiği bilgi ve deneyimlerin sonucunun fiziksel âlemin hatasının tekâmülüne yansıtması söz konusudur.
  • Siz bedeninizle yaşadığınızı düşünüyorsunuz, Yaşayan bedeniniz değil, bedeninizde yaşayan O’dur.
  • Dualarınızın her kelimesi O’nu yansıtır, O’nu zikreder. Dualar, sihirli kelimeler değildir. Sadece zikrinizi arttırır, tekâmülünüzde esas teşkil eden amellerinizde size yol gösterir.
  • Geçen zaman ve ellinizden giden artık sizin değildir, boşuna hayıflanıp ardından koşmayın. Şu an ellinizde olansa sizindir, ona dört elle sarılın. O, aynı zamanda, bugününüz ve geleceğinizdir.
  • Ben aslında O’ndayken,

Hiçbir yerde ve her yerdeyim.

Olduğumu sandığımda,

Kendimi hapsettiğim yerdeyim.

  • Rabb için ticaret ve savaş olmaz, sadece zikir olur. Ticaret, savaş ve benzeri olgular şahsi tasarruflardır, rabbani değildir.
  • Topraktan nüfusa yeterli ürün alınamıyor, alınan ürünler yetmiyorsa ve suni üretim yolları sürekli araştırılıyor ve bu gezegenin doğal kodlarına müdahale başarı kabul ediliyorsa, denizlerdeki doğal üreyen balıklar nüfusa yetmiyor suni balık üretiliyorsa yaşam tehlike sınırını aşmış durumdadır.
  • Sevgiyi yaratan ruhunuza bağlı olan duygularınızdır. Sevginin ve duygularınızın sahibi ruhunuzdur bedeniniz sadece ruhunuzun yaratıp sunduğu bu hazları bir anlık paylaşır ve kavrarsa o oranda tekâmülünü yükseltir. Sevgi ve duygular bedensel değil ruhsaldır. Onları ancak bedeninizle değil ruhunuzla hissedip uygulayabildiğiniz takdirde kavrayabilirsiniz.
  • Her şey kendi kurallarınca ahenk içindedir. Uyumsuzluğu algılayan bizim sınırlı idrakimizin algılayamadığı sistemdir. Her şeyi kendi idrakimizde bize uygun olanı uyum diye algılayıp kendi idrakinde algılayamadığı her kuralı uyumsuzluk diye kabul eder. Oysa her olgu kendince bir ahenk içindedir. Herhangi bir virüsün artması bedenimizi hasta eder ve algımızda uyumsuzluktur oysa virüsün kurallarınca olması gereken uyumdur.
  • Her birimiz O’ndan bir zerre hissederiz

Bir zerre yansıtırız

Zerre zerre O’nu zikreder vücud buluruz

Bizi birbirimizden ayrı düşünmeyip

Zerreleri birleştirebilirseniz

Vahdeti vücudda

O’ndan oluşan zerrelerden

Varılan bir nokta bulursunuz.

  • Hamd O’nun varlığınadır. Çünkü algıladığımız tüm lütuflar O’nun varlığının lütfuyladır. Tüm lütuflar O’nun varlığında vücut ve ifade bulur. Her şey O’ndan ve O‘ndaysa (ki buna şüphe yoktur) o zaman tüm hamd ve şükürler O’nun varlığınadır.
  • Mathirra matha mari, samhira samtia sé’arti.
  • Kâinatların sahibi O’nu kavramak ve anlamak mı istiyorsunuz? O’nun bir zerresi olan kâinatınızı kavramak ve anlamakla başlayınız. Yaşayanın sadece kendiniz olduğu zannınızdan kurtulunuz, kâinattaki her zerrede yaşayan canın O olduğunu kavrayınız. Yaşayan oysa O’nun olduğu her yerde yaşam olduğunu anlayınız. Her zerrede olan yaşamın kendine göre bir algısı olduğunu kavrayınız. Zerrelerdeki yaşamı birleştirebilirseniz O’ndaki zerreyi kavramış olursunuz!
  • Dışınızdaki olaylar, sadece sizlerin idrakiniz ölçüsünde bireysel uygulamalarınız sonucunda vardığınız birer sebeptir. Bu yüzden uygulamalarınız, tüm insanlığın gereksinim duyduğu vicdan düzeyine ulaşmak zorundadır. Bu bir noktadır, bireyin bu noktaya ulaşabilmesi için pek çok süzgeçten, sınavdan ve edindiği idrakle bu noktalardan geçmesi gerekir. Unutmayın her bulunduğunuz ortamda ikili karaktere sahipsiniz. Biri bulunduğunuz ortamın etkisinin yansımalarıyla oluşan kişilik diğeri ise ruhunuzun yol göstermesiyle ulaştığınız idrak kişiliğidir. Birincisi, bulunduğunuz ortamın sizde oluşturduğu zanlara dayalı oluşan gerçeklikten uzak, zanların etkisinin yansımasıyla oluşan hayali kişilik, ikincisi ise ruhun yaradılıştan bu yana edindiği deneyimlerle, ruhtaki ilahi kodla oluşmuş ve her algıda yükselen bir idrakle oluşmuş gerçek kişiliktir. Tekâmülün zorunluluğu, bireyin gerçek kişiliğiyle uydurma kişiliği arasındaki tercihidir. Birey uydurma kişiliklere, uydurma değerlere çok düşkündür, bu tam kendine (bedene) tapınmadır. Hayalin karşısına gerçek kişiliğini koyabilmek sınavlarla, zorluklarla ve dışarda meydana gelen olaylara idrakle yapılan seçimlerle elde edilen idrak yükselmesiyle mümkün olmaktadır.
  • Ahh bir bilebilsen,

Çoklukta yalnız kalmanın azabını !

Binlerce kez yeniden üretebilmelisin,

Yalnızlıktaki benliğini.

Ama gene de bir tek benliğin olduğunun farkındasın.

Ve bu koskoca âlemdeki yalnızlık!

  • Kur’an’ı anlayabilmek için ilk önce, onun bedensel değil, ilahi bir mesaj olduğunu, bedene değil ruha hitap ettiğini anlamak lazım. Çünkü ona ait olan bedenin zahiri şekli değil, zahirin içindeki zamansızlığın ötesinden beri var olan ruhtur. Çünkü gelen mesajda zamansızlığın ötesinden geliyor. İlahiyi bedene çevirirsen manayı kaybedersin. Çünkü onun manası bedende değil ruhtadır. O’nun kitabi, kendisine ait olan ruhadır. O bedeni görmekten ve tanımaktan münezzehtir. Beden O’nun katında yok hükmündedir. Ruha gelen mesajlar, yok hükmünde olan bedeni ilahi varlığa ulaştırmada (ilahi kelam) ruha yol gösterir. İlahi kelamın manasına ulaşabilme için, bedenden sıyrılıp, ilahiyatı idrak etmek gerekir. Mana bedende değil ilahidedir. Mesajın manası bedende değil ruhtadır.
  • Her dönemde tekâmülünüz ve boyutunuzdaki karanlık kesafetini aydınlığa yöneltmek için seçilmişlerden döneme uygun biri (birler, ikiler, üçler… Altılar… kırklar..) yansıtıldı ( bu yansıma tahminlerinizden çok ötesinde tüm alemi kapsayan bir yansımadır). Bu yansımalar tesadüfi değildi, sizden yansıyanlar hesaplanarak tekâmülünüze katkıda bulunacak hitap edecek planlar yapan sırası gelmiş seçilmişler izin aldıkları planı uygulamak ve iletecekleri mesajı iletme izniyle geldiler. Hatta her birine defalarca her seferinde yeni bir şans tanındı… Döngü tamamlanmış olmasına rağmen altı son kez bir daha gönderildi ve mesajını kavrayıp hazırlanmadıkça bir daha yansımanın olmayacağını bildirdi. Duruma baktığımızda, gerçek manayı hiçbiriniz anlamadınız. Altı ve ardıllarını (evliyaları) özünüzde anlamadıkça bu döneme artık yansıma olmayacak.
  • Onlara sadece yol gösterme, uyandırma izni verildi, ötesi değil. Onlar saf olandan aldıklarını idraklerine uygun kodlarla aktırdılar. Yansımalarının kuralları buna göre ayarlanmıştı. Aynı zamanda bulundukları âlemin koşullarına, kurallarına ve şartlarına tabiydiler. Görevleri kötülüğün simgesi karanlıkla mücadele etmekti. Yol gösterip yaratılmışların ışığını yükseltmekti. Ama karşılarındakilerde (karanlığa sebep olanlar) onlar gibiydi, aynı yaradılışa sahiptiler, onlar kadar güçlüydü, tek fark artık karşıdakiler yeminlerine sadık değillerdi, onlarda deneyimleniyor, deneyimlerinden güç topluyor ve güçlerini sadece kendileri için kullanıyorlardı. Oysa mesajcılar, güçlerini hem âlemdekiler hem de karşılarındakileri geriletmek için kullanmak zorundaydık. Bizim dezavantajımız, biz buranın koşullarını onlar kadar bilmiyoruz. Çünkü burası bizin özümüzün zıddıdır. Burasını uzun süre kavrayamıyoruz. Bir yandan Mimde hazırlanan planları hatırlamaya, plan hazırlığından sonra koşullardaki değişimi kavramaya bir yandan da plana uygun onlarla mücadele ederek değiştirmeye çabalıyoruz. Onlarsa buraya hâkim olmuş karanlığı yansıtıyor, karanlık onlara ve onlar buraya hâkimdirler. Ama unutmayın biz onlarında özüyüz, öz bizde yansır. Öz biziz, onlar bile bizden güç almak zorundalar, özümüzden uzaklaşmadıkça güç biziz. Onlardaki gibi sizdeki özde biziz. O öze sesleniriz, duyduğunuzda sizinleyiz, sizde bizimle. Bize nerede ne emredilirse onu yaparız. Biz neredeysek O’nun bir parçası olarak biz O’yuz.
  • Kuran’da iyi amellere sahip olupta cennete gidenlere pak ve nezih eşler vaad edildiği konusu çok tartışılıyor. İlahi kelamda geçen sözler ilahi boyutta değerlendirilip karşılığı bulunmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde çok yanlış değerlendirmeler sapılır. Ayrıca hatırlamamız gereken önemli bir hususta oraya bedenimizle değil ruhumuzla gideceğimizdir. Cennet fiziksel bir âlem değil, ilahi bir ışık âlemidir fiziksel idrakle tasvir etmek sizi büyük sapmalar götürür.  İlahi kelamda pak ve temiz olan şey yüksek olan şeydir, yüksek olan ulvi olan şeydir, ulvi olansa ruhtur ancak kendi mekânı içinde bulunur. Ayette bahsedilen eşler bu âlemde anladığınız karşı cins ve karşı cinsle ilişkiler değildir. Ruhunuzun yansıyan parçalarından deneyimlerini başarıyla tamamlayıp eşleşen parçaları kastediliyor.  Kaldı ki, O’nun bir parçası olan ruhun cinsiyeti var mıdır meallerde cinsiyet üzerinde yorumlar yapıyorsunuz? Sonuç, siz ruhunuzun bir parçası olarak tekrar ruhunuzun diğer parçalarıyla birleşip bütünlüğe erişirsiniz, kendi kendinizin eşi olursunuz. Bu tam şuurunuzun, tam idrakinizin geliştiği zamandır, siz bu âlemde tanıdığınız bildiğiniz sizlikten çıkarsınız. Bu öyle bir halin ifadesidir ki, onu kelimelerle ifade etmek mümkün değildir.
  • Ruh yapısı esas üç yapısallıkta anlaşılmalıdır. 1- Birinci mutlak çekirdek ve bu bölüm ilk haliyle orijinal bir çekirdektir, sadece Tanrıya ait bir bilgidir. Sadece Halikı-Mutlak tarafından belirlenmiş ve bilinmiş bir yapısallıktır, hiçbir varlığın, hiçbir boyutun, hiçbir âlemin zapt edebileceği, etkide bulunabileceği veya değiştirebileceği bir şey değildir.

2- İkinci çekirdek önce Tanrının özü anlamına gelir, onun yegâne oluşunu ifade eder.

3- Üçüncü çekirdek gerçek enerjiyle ilgili olanıdır, ruhun cevherini ilgilendirir.
Hiç kimse realiteden kendini sakınamaz, ancak onun içinde istediği yolu seçebilir. Herkesin kendine ait bir noktası vardır.

  • Hatasız olamazsınız! Yeter ki hataya düştüğünüzü anlayınız. Hatanızın üç yönünün analizini yapınız.
    1- Gereksinimleriniz bakımından. 2- Sosyal çevrenizin gerekleri bakımından. 3- Evrim
    bakımından. Anlayanlar için her hata bir kurtuluş müjdecisidir. Hataya düşmekten korkmayın, hatayı doğru sanıp hayal gücünüzün onu izlemesinden korkun.
  • Beden, düşük boyutta, düşük frekansta, çok kısıtlı idrakte ve bulunduğu âlemdeki imkânları ağır şartlar içinde olmakla birlikte en bol bilgiyi sağlayabileceğiniz yer olduğunu unutmayınız. Spadyum hayatında edineceğiniz bilgiler, yeryüzünde tecrit edilerek edineceğiniz bilgiler yanında çok sönük kalır. Beden büyük bir imkândır, bulunduğunuz yerin tüm elementlerinden oluştur bedende tümü bir aradadır, gözleme ve deneyimlenmeye açıktır. İnsanın asıl gereksinimi bu imkân içinde mümkün olanı almaktır. Bedensiz kaldığınızda, tekâmülünüzle ilgili ayrıntıları orada bulamazsınız. Orası bir inceleme, irdeleme ve hesaplaşma yeridir, yani bir sonuçtur.
  • Her şeyin esası La ilaha illallah ‘tır. Her şey O’na tabidir. Kendinizi La ilaha illallah’a tabi kılın gerisi sınırlı idrakimizle yaptığımız izahatlardır. Her kim ki la ilaha illallah diyorsa, ona inanıp tabi oluyorsa kendinizden ayırmayın onunla gönlünüzdekini paylaşın. Tüm mahlûkatı birleştiren La ilaha illallah ’tır. Irak, Filistin ve Harran Sabilerinin İbrahim peygamberden önce yani M.Ö. 2.000’lerden önce “La ilahe illallah (Allah’tan başka tanrı yoktur.)” Zerdüştlerinde İsa peygamberden en az 600 yıl İran’lı tarihçilere bakılırsa 16.000 yıl önce “Ahura Mazda’dan başka tanrı yoktur” dediklerini unutmayın.
  • Hatalarınızdan dönüp tövbe ediniz. Tövbe ne birilerinin elini öperek iradesini teslim edip iradesizce bağlanma, ne de sular dökünmedir, Tövbenin en makbulü, hata olduğunu bildiğiniz amellerden vazgeçerek yapacağınız güzel amellerdir.
  • Doğal ölümden korkmayınız ve üzülmeyiniz. Unutmayın ki, doğal bir ölüm ruhun bedenin esaretinden kurtulması ve özgürlüğüne kavuşarak asli yerine kavuşmanın kapısıdır. Ama unutmayın ki bu kapı doğal bir kapıdır, zorlamak caiz değildir.
  • Her şey kendi kapsamında sonsuz devinimde bir sonsuzluk ifade eder. Her sonsuzluk diğer sonsuzluğun bir parçasıdır. Sonsuz olarak sonsuzluktadır. Her sonsuzluk kendi kapsamında hem cüzz hem de kull’dür. Hem yaratandır hem de yaratılandır. O’nun yaratılışında her şey cüzz’dür. Cüzz’ün O’nun yaradanlığından farkı kontrolsüzlüktür. Cüzz’ün yaradanlığında yarattığını yaradılış safhasından sonra kontrol edemez. O’nun her yarattığında mutlak kontrolü vardır.
  • Karşınızdakinde gördüğünüz iyilik, kötülük, güzellik, sevgi aslında ulaştığınız O’nu idrak seviyenizdir. Karşınızdakinde gördüğünüz sizsiniz, sizde yansıyan O’nun yansımasıdır. İdrakinize yansıyan O’nun güzelliğini, O’nun sevgisini görür görür cezb olur sever bağlanırsınız. O’nun mazharlarına aykırı olanı görür hisseder karşı olursunuz. Sevginizde de aykırılıklarda da O’nun idrakinize yansıması vardır.
  • Be hey cahil,

Na mekâna, mekân ihdas etmek,

Na zamanı zamanla ölçmek Mümkün mü ?

ihdas ettiğin mekanda, ölçtüğün zamana da idrakinden öte değil ki !

Sınırsızlığın sınırsızlığında, sonsuzlukların sonsuz deviniminde,

Küll’lerin Cüzz olduğu makamda senin idrakin ne ki ?

 

MİMDEN SEÇMELER V

  • Bilgiye ulaşmak zikirdir, bilgi sırları keşfettirir mazharları Zikir tefekkürle mazharları hissettirir.
  • Tüm kainat O’nun frekansının yansımasıdı Her boyut kendi frekans boyutuna göre şekillenmiştir. Boyutlar frekans gücüne uygun yansır ve etkinleşir.
  • Düşük frekans yüksek frekansın geçmiş Yüksek frekans düşük frekansın geleceğindedir.
  • Onlar, O’ndan yansıyanı ve O’na yansıyanı yansıtan aynalardı

Onlara yansıyanı cüzz’e yansıtıp uyandıran

Cüzz’den yansıyanı, Küll’e yansıtırlar.

Küll’e yansımak istiyorsan ;

Onlardan yansıyanı görüp, uyanıp,

Onlara yansıman gerek !

  • O’nu ifade ederken « O » dan başka kelime eklemeyin, eklediğinizde O’nu kaybeder, zanınızda oluşturduğunuzu yansıtırsını Zanınızda oluşturduğunuz idrakinizin ulaştığı noktadır, bu noktayı başkalarıyla paylaşın ama mutlak O diye dayatmayın. Unutmayın O, sadece « O » olandır !
  • Rabbin, Katıda (Bedende, taşta, toprakta..), Sıvıda ( su vb. Akıcılar..), Gazda (Bulut, ısı, oksijen vb…), Işıktadır ( hidro, kinetik, atomik, futon vb…) … Cüzz’de An Mekan, Küll’de Na Mekandı
  • Biz yanlışın içindeki doğ Eğer kendinizin farkındaysanız yanlıştan korkmayınız. Çünkü yanlış sizi değil siz yanlışı etkileyeceksiniz. Yanlış sizi, karartamaz, siz yanlışın karanlığını aydınlatacaksınız.
  • Ilk yaratılan sizler değilsiniz; Bildiğiniz kainattan önce, madde boyutunu geçmiş veya hiç bu düşük boyutu yaşamamış ışık (Veya saf enerji) boyutunda binlerce kainat yaratılmıştı. Bu boyutlarda kargaşa değil düzen hakimdi. Kapalı değil açık bilinç yaşanı Kısacası bizim Mim boyutu veya Melakut olarak adladırdığımız, algıladığımız boyutlardaydılar.
  • Bizim boyut; Bunlardan sonra bizim boyutun yaratılmasında cennet olarak adlandırılan yaratım mekanı bu yaratılmış boyutlara benzer ve o seviyede yeni bir kainatın yaratılmasıdı Yaratılan herşey diğer kainat ve boyutlarda ulaşılmış mükemmelliğin toplamının yansıtılmasıydı. Deyim yerindeyse mükemmelliğin mükemmeliğinin yansımasıydı. Ve bir bütün olarak yaratıldı (Südur etti). Hem erkek hemde dişiydi bir bütündü. Burda kelam hakimdi. Ol dendiğinde ışık(ateş, enerji, maddenin saf hali..), ses (kelam) ve hava (tüm elementlerin saf hali) uyum içindeydi bugün algıladığımız katı madde hali ise yoktu, olmasına gerek ve ihtimal yoktu. Çünkü bugün algıladığımız katı madde Hava, Işık ve Ses’in bozulmuş hallerinden oluşmuş hatalı bir yansımadır.! Son yaratım olan bizim boyutun yaratılma sahfasında bu sahfa çoktan aşılmıştı ve artık ilkel bir yansımaydı bu hatalı üretimin yansıması o boyutta mümkün değildi. Tabiki bilerek bir kasıt olmadığı taktirde.!
  • Cennet Ruhun yaratıldığı ilk mekandı Kuranda bahsedilen ve ulaşılmaya çalışılan gidilecek boyut, kainatımızın ilk yaratılmış halidir. Hatalardan arınarak döneceğimiz vadedilen nokta kainatımızın ilk yaratılmış halidir. Yani ışık alemidir…
  • Ilk hatanın ürünü katı alem Gaia, içinde orantısız sadece dişi kodlara ve eksik alınan ve davamlılığı olmayan erkek kodlara göre ama kontrolsuz bir yaratımı başlatmıştı. Çünkü Dişi erkekten tamamen kopmuş Verilen kodsa Ruhun koduyla çelişen unutulacak kadar eski bir koddu. Gerçekleşen Yaratımda paralel bir kaos düzeyindeydi. Kaos çok hızlı yayılıyor ve evrendeki yaşamın kodu olan ışığı yok ediyor katı maddeye çeviriyor ve ölü maddenin içinde ilkel alt bir yaşam formu oluşturuyordu.
  • Azazeil artık yeni evrene hapsolduğunu anlamıştı. Buradan kurtulması bu evreni denetlemesinden geçtiğini biliyordu. Hata yeni evrenin ruhun özünden yansıyan bölümleri dışında kalan bölümlerin tamamına yakınına yansımış durumdaydı. Tamamını ölü katı maddeye çevirip iptal etmek tekrar özüne dönüştürmekten kolay gözüküyordu. Bu kararla artık açıkça yeni oluşan evrene katı maddenin yansıması karanlığın hakim olmasını savunuyor ve çaba gösteriyordu. Bu çok kolay gözüküyordu. Ve ikinci hatasını yaptı. Ama unuttuğu bir sey vardı yaratım başladımı kodlarını oluşturdumu ilahi nihayedir ve artık O‘nun indindedir. İPTAL EDİLEMEZ. Tek yol tekamülü tamamlayıp tekamül boyutlarında öze dönmesiydi.
  • Ruhlar önceleri çaresizdi ne yapacaklarını bilmez haldeydiler. Tüm güçleriyle katı maddenin yayılmasını önlemeye onu sınırlamaya çabalıyorlardı. Ama bunda başarılı olamıyorlardı. Katı madde ışığa basınç uyguluyor ve onu geriletiyordu. Katı madde ölüydü ve hiç tepki vermiyordu. Iki güç arasında kainat boyutunda bir mücadele vardı. Bu devasa bir güç ve eneji demekti. Bunun şiddetinden kainatlar sarsılıyor çatırdıyordu. kaos güçleri katı maddede konumlanmıştı ve yayılıyorlardı. 500 ler çaresizdi. Tüm güçler birleşip katı maddeyi itince katı madde çatırdadı. kaos güçlerinin kainatları sarsıldı. Bir anda Azazeil üçüncü hatayı yaptı ve maddeyi parçalara bölüp 500’lere saldırdı. Bu öldürmeyi içeren bir eylemdi ve yasaktı. O‘nun “Birbirinizi öldürmeyeceksiniz” emrine aykırıydı. Çünkü o ana kadar yaratılmışlar ölümsüzlük kodundaydı bu da kodda bozulmaya sebep olacaktı. Bu da yaratılan tüm kainatların kodlarının bozulması ve bütünlükte kaos demekti. Artık Azazeil kaosun imparatoruydu. Milyarlarca yıl birbirini kovalıyordu. 500’ler acil toplanıp bir karar aldı. Ölü maddeyi engellemeye çabalamak yerine içine girip can vereceklerdi. Ölüyle savaşarak değil canlıyla uyum sağlayarak değiştireceklerdi. Bu karar bir çok ruhta korkuya sebep oldu. Işık parçacıkları dörtbir yana dağıldı. Ve Beşler ile Bir’den oluşan 6’lar ölü maddeye girip can verdi. “cansız ceset idiniz içinize girip Can verdik” .
  • İkili bir durum doğmuş Azazeil’in koduna ait cansız ölü madde ve cansız maddeye girip can veren ruhların canlı maddesi. Ruhların içine girdiği madde canlanınca kısmen itaat etti ve kısmi kontrol sağlandı. Bu durum maddede bir reaksiyon yarattı. Azazeil farkına varınca cansız maddeye kendi kodlarını yükledi ve maddenin ruh enerjisinin yanısıra kendi enerjisini de yaratmasını sağladı. Bu durum maddede yeniden istikrarsızlığa sebep oldu. Tek parça halinde büyüyen madde çözülmeye parçalanmaya başladı. Galaksiler boyutunda devasa parçalar çarpışıyor, patlıyor ve milyarlarca parçaya bölünüp dağılıyordu. Kainata gezegenler, galaksiler vb gibi bulutumsu birikimlere ve toz zerrelerini andıran parçalara bölündü.  Parçalar taşıdıkları kodların enerjilerine göre dağıldılar yapılandılar. Işık her yerdeydeydi hatta bozuk olan karanlık ve katı ölü maddenin derinliklerindeydi. Ve RUH UL KUDÜS’ün kainatının ıslahı başlamış oldu.
  • Madde karanlık ve katıydı. Ruhun yaşam koduyla canlı, yüklenen hatalı kodla ölüydü. Ruhun tanıyamadığı ve algılayamadığı dar sınırlara sahipti. Ruhun canlandırdığı parçalar canlanıyor ancak kısa bir zaman dilimine hapsolduğu, madde sınırlarında ölüyordu. Bu durumda cansız katı kütlede sarsıntılar yaratıyordu. Ruh sınırsız, madde ise ona göre yok sayılacak kadar kısa bir zaman kavramına sahipti. Ruhun algısı dışında ki bir hızla gerçekleşen ölüm ve dirilmeler, Logossal bir devinim yaratıyordu. Bu devinim sonucunda devinimin hızı ve kütlesi oranında alt düzeyde bir enerji maddede yayılmaya başladı. Bu üçüncü bir kodun oluşumuna işaret ediyordu. Ne Ruh ne de Azazeil bu alt enerjiyi tanımıyordu. Onu tanıyıp, uyum sağlayıp, O’nun yaratım koduna uygun tekamülüne yardımcı olup oluşan hatayı düzeltmeleri gerekiyordu. Alemimizdeki (kainatımızdaki) yansıyanlar bu çabanın yansımalarıdır.
  •  KÜLTÜREL RENKLERİMİZLE GÖKKUŞAĞI ÜLKEMİZ Kültürel etkinliğini konuşma metni

Sevgili davetlilerimiz 3. Geleneksel Renklerimizle Gökkuşağı ülkemiz kültür etkinliğimize hoşgeldiniz. Gönüllerinizdeki renkleri katarak gökkuşağımızın renklerini zenginleştirdiniz.

Ülkemiz renk armonisinden oluşan, dünyada ender bir gökkuşağına sahiptir. Ülkemizin gökkuşağını oluşturan nadide renkler, dünya medeniyetlerine ışık tutmuş Assuri, kadim Süryani, Keldani, Arab ve Arami rengiyle, Ermeni ve Kürt ari rengiyle Mezopotamya, ege yunan ve Laz karadeniz renkleriyle antik yunan, Türk ve Türkmen renkleriyle orta asya, çerkez, Gürcü  rengiyle kafkaslar renklerini gökkuşağımıza yansıtmıştır. Müslümanı, Hiristiyanı, Yahudisi, Alevisi, Yezidisi, Nasturisi, Nusayrisi ve Marunisiyle bir gönül bahçesidir. İşte bu renkleri özgünlükleriyle, ötekileştirmeden, tekçi anlayışla yok saymadan yanyana koyabilip yansıtabilirsek dünyaya hitap edebilecek bir gökkuşağını yansıtmış oluruz.

Unutmayalımki, her renk kendini yansıtır. Hiçbir renk başka rengi yansıtamaz. Gride beyaz vardır ama gri beyaz değildir. Mezopotamya *,  Assuri, kadim Süryani, Keldani, Arab, Arami, Ermeni ve Kürt renkleriyle bezenmiştir. Mezobotamya, hepsidir ama hiçbiri tek başına Mezobotamya değildir. Anadolu, 26 rengin armonisidir, ama hiçbir renk tek başına Anadolu değildir.

Biz de gönüllülerimizle mütavazi bir çabayla üç senedir böylesi bir gökkuşağının inşasına başladık. Bir geleneği başlattık. Gelecek yıl yapacağımız 4. etkinliğimize ülkemizdeki tüm renkleri, kendilerini ÜLKEMIZIN GÖKKUSAĞINDA yansıtmaları için davet ediyoruz. Özgün renklerinizi özgürce yansıtmanıza ayna olacağız.

Her renk O’nu yansıtır Her din, O’na tapınır, O’nun dinidir, hiçbir din, hiçbir renk  O’nun dışında değildir. Mevlananın ister mecusi ister putperets ister tövbeni bin kere bozmuş olsan da yine gel.. mesnevisine ek olarak «Ama değişmeden gel, ne hissetmişsen onunla gel, hissettiğini bize yansıtmak bizimle paylaşmak bize katmak için gel… Bizim kapımız NOKTA’nın kapısıdır… ne başlangıcı nede sonu vardır…” diyoruz.

Mim gönüllüleri, gönüllerinde yaktıkları kandillerle etraflarını aydınlatan kandillerdir. Siz Mim gönüllüleri Mim’den aldığınız ışığı, ışığa ihtiyaç duyanlara  ulaştırın etrafınızı aydınlatın bununla mükellefsiniz. Unutmayın sorunların çözümü için taşıdığınız ışığa ihtiyaç var.

Her renk gönül bahçemizi süslesin, Gönlümüzden yansıyan Gökkuşağının inşasını gerçekleştirerek ülkemizi tüm dünyaya yansıyan bir Gökkuşağı ülkesine dönüştürmek dileğiyle, Tekrar hoşgeldiniz diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.

                                                                                         Mim Yavuz Binbay

                                                                                                           MİM’DEN SEÇMELER VI 

  • Ne ilk var ne de son. Her şey sonsuzluğun, sonsuzluk içindeki, sonsuz deviniminin yansımasıdır. Bunu kavramak için sonsuzluğun sonsuzluk içindeki, sonsuz devinimini kavramak gerek. İdrakinizdeki sonsuzluk kavramının kapsamı nedir? Bu kavramın idrakinizdeki karşığı nedir? Bulunduğunuz âlemde sonsuz olmayan, sonlu olan bir tek olgu gösterebilir misiniz? Bir sayı düşününüz, algınızda en küçük değerde bir değeri bu sayıdan çıkarın ve bunu sürekli bulduğunuz değere basamak kaydırarak çıkarın. Bulacağınız değerler hep ..999999 diye devam edecek değerler olacaktır. Allah’ın 99 esma ûl Hüsna’sını düşünün ve aynı yöntemi uygulayın. Esma ûl Hüsna’nın bir başlangıcı veya bir sonu var mı ? Bunu neyle başlatıp neyle sonlandırıyor ve neye göre sınırlandırıyorsunuz?
  • Dil soyut bir kullanım aracıdır. Bazen dilde en mükemmeli söylerken en kötüsünü yapabiliriz, bazen de dilde en kötüsünü söylerken en iyisini yapabiliriz. Yansımanın devamlılığına esas olan söylenen değil yapılandır.
  • Sonsuz uzayınızın kapsadığı, milyarlarca galaksi, takımyıldızları vd… tümü, bir atomun kapsamıyla aynıdır tek fark mikro ve makro oranlardır. Kâinattaki sonsuzluğu kavrayabilmek için, Atomdaki sonsuzluğu kavramak gerek. Bu sonsuzluğu kavradığımızda uzayımızın makrosundaki mikronluğu bir atomun uzayımızdaki mikronluğundan farklı değildir.
  • Ahd olsun ki, beni anlayanlara vahdet misali yakın olduğum gibi onlarda bana yakın olacaklar. Anlamayanlardan ise o oranda uzak olacağım onlarda bana uzak kalacaklar.
  • İnsan kendi kendini tekâmül ettirmektedir. Kusurlarını ayıplayacak bir kimse varsa o da kendisidir; erdemleri için şükran duyacağı bir kimse varsa o yine kendisidir. Şaşmaz-değişmez yasaların çerçevesi dâhilinde, her insan, kendi kendisinin yaratıcısıdır, kendi kaderinin yapıcısıdır. Ne türden bir insan olacağını tayin etme yetkisi herkese verilmiştir, şu anda da verilmektedir. Kendi kaderini tayin etme olgusu sadece bireye bağlı bir imkân olmakla kalmayıp bir zarurettir de. Bireysel gelişmemizi gerçekleştirmek için başka bir yol mevcut değildir. (Vedalar)
  • Kendinizi şekillendirmekte temel etken amellerinizdir. Amelleriniz nasıl bir kişiliğe sahip olacağınızı belirler. Kendinizi sürekli şekilde kötülüğün egemenliği altına sokarsanız, bu, ruhunuzun alışkanlığı haline gelir; aksine, iyiliği temel alıp amellerinize yansıtırsanız, bu, ruhunuzu arıtır ve görkemli bir görünüme kavuşturur.
  • Tanrısal ıslahta, İnsana tekâmül çabalarındaki hatalarından dolayı sınırlı idrakinizle birbirinize karşı işlediğiniz hatalara benzeyen tarif ettiğiniz cezalar değil, tekâmülün tamamlanabilmesi için bu hataları telafi etme imkânı verilir. Çünkü mükemmel olan Tanrı, mükemmel olan ruhu, maddede oluşan hatayı düzeltmek için verdiği görevde maddesel tecrübesizliğinden dolayı azarlamak ve cezalandırmak için yaratmamıştır. Kaldı ki tüm enerjilerin özünden ve en üstününden yaratılmış olan ruhu, evrenin hiçbir köşesinde yakabilecek bir ateş mevcut değildir. Fiziksel âlemde, bulunduğu fiziksel şartların kodlarına göre tezahür eden beden vasıtasıyla tekâmül etmekte olan ruh, bulunduğu fiziksel âlemin şartları gereği ancak deneye yanıla, hata yaparak deneyimlenip bilgi edinebilmektedir. Dolayısıyla hatalardan edindiği bilgi ve deneyimlerin sonucunun fiziksel âlemin hatasının tekâmülüne yansıtması söz konusudur.
  • Siz bedeninizle yaşadığınızı düşünüyorsunuz, Yaşayan bedeniniz değil, bedeninizde yaşayan O’dur.
  • Dualarınızın her kelimesi O’nu yansıtır, O’nu zikreder. Dualar, sihirli kelimeler değildir. Sadece zikrinizi arttırır, tekâmülünüzde esas teşkil eden amellerinizde size yol gösterir.
  • Geçen zaman ve ellinizden giden artık sizin değildir, boşuna hayıflanıp ardından koşmayın. Şu an ellinizde olansa sizindir, ona dört elle sarılın. O, aynı zamanda, bugününüz ve geleceğinizdir.
  • Ben aslında O’ndayken,

Hiçbir yerde ve her yerdeyim.

Olduğumu sandığımda,

Kendimi hapsettiğim yerdeyim.

  • Rabb için ticaret ve savaş olmaz, sadece zikir olur. Ticaret, savaş ve benzeri olgular şahsi tasarruflardır, rabbani değildir.
  • Topraktan nüfusa yeterli ürün alınamıyor, alınan ürünler yetmiyorsa ve suni üretim yolları sürekli araştırılıyor ve bu gezegenin doğal kodlarına müdahale başarı kabul ediliyorsa, denizlerdeki doğal üreyen balıklar nüfusa yetmiyor suni balık üretiliyorsa yaşam tehlike sınırını aşmış durumdadır.
  • Sevgiyi yaratan ruhunuza bağlı olan duygularınızdır. Sevginin ve duygularınızın sahibi ruhunuzdur bedeniniz sadece ruhunuzun yaratıp sunduğu bu hazları bir anlık paylaşır ve kavrarsa o oranda tekâmülünü yükseltir. Sevgi ve duygular bedensel değil ruhsaldır. Onları ancak bedeninizle değil ruhunuzla hissedip uygulayabildiğiniz takdirde kavrayabilirsiniz.
  • Her şey kendi kurallarınca ahenk içindedir. Uyumsuzluğu algılayan bizim sınırlı idrakimizin algılayamadığı sistemdir. Her şeyi kendi idrakimizde bize uygun olanı uyum diye algılayıp kendi idrakinde algılayamadığı her kuralı uyumsuzluk diye kabul eder. Oysa her olgu kendince bir ahenk içindedir. Herhangi bir virüsün artması bedenimizi hasta eder ve algımızda uyumsuzluktur oysa virüsün kurallarınca olması gereken uyumdur.
  • Her birimiz O’ndan bir zerre hissederiz

Bir zerre yansıtırız

Zerre zerre O’nu zikreder vücud buluruz

Bizi birbirimizden ayrı düşünmeyip

Zerreleri birleştirebilirseniz

Vahdeti vücudda

O’ndan oluşan zerrelerden

Varılan bir nokta bulursunuz.

  • Hamd O’nun varlığınadır. Çünkü algıladığımız tüm lütuflar O’nun varlığının lütfuyladır. Tüm lütuflar O’nun varlığında vücut ve ifade bulur. Her şey O’ndan ve O‘ndaysa (ki buna şüphe yoktur) o zaman tüm hamd ve şükürler O’nun varlığınadır.
  • Mathirra matha mari, samhira samtia sé’arti.
  • Kâinatların sahibi O’nu kavramak ve anlamak mı istiyorsunuz? O’nun bir zerresi olan kâinatınızı kavramak ve anlamakla başlayınız. Yaşayanın sadece kendiniz olduğu zannınızdan kurtulunuz, kâinattaki her zerrede yasayan canin O olduğunu kavrayınız. Yasayan oysa O’nun olduğu her yerde yasam olduğunu anlayınız. Her zerrede olan yaşamın kendine göre bir algısı olduğunu kavrayınız. Zerrelerdeki yaşamı birleştirebilirseniz O’ndaki zerreyi kavramış olursunuz!
  • Dışınızdaki olaylar, sadece sizlerin idrakiniz ölçüsünde bireysel uygulamalarınız sonucunda vardığınız birer sebeptir. Bu yüzden uygulamalarınız, tüm insanlığın gereksinim duyduğu vicdan düzeyine ulaşmak zorundadır. Bu bir noktadır, bireyin bu noktaya ulaşabilmesi için pek çok süzgeçten, sınavdan ve edindiği idrakle bu noktalardan geçmesi gerekir. Unutmayın her bulunduğunuz ortamda ikili karaktere sahipsiniz. Biri bulunduğunuz ortamın etkisinin yansımalarıyla oluşan kişilik diğeri ise ruhunuzun yol göstermesiyle ulaştığınız idrak kişiliğidir. Birincisi, bulunduğunuz ortamın sizde oluşturduğu zanlara dayalı oluşan gerçeklikten uzak, zanların etkisinin yansımasıyla oluşan hayali kişilik, ikincisi ise ruhun yaradılıştan bu yana edindiği deneyimlerle, ruhtaki ilahi kodla oluşmuş ve her algıda yükselen bir idrakle oluşmuş gerçek kişiliktir. Tekâmülün zorunluluğu, bireyin gerçek kişiliğiyle uydurma kişiliği arasındaki tercihidir. Birey uydurma kişiliklere, uydurma değerlere çok düşkündür, bu tam kendine (bedene) tapınmadır. Hayalin karşısına gerçek kişiliğini koyabilmek sınavlarla, zorluklarla ve dışarda meydana gelen olaylara idrakle yapılan seçimlerle elde edilen idrak yükselmesiyle mümkün olmaktadır.
  • Ahh bir bilebilsen,

Çoklukta yalnız kalmanın azabını !

Binlerce kez yeniden üretebilmelisin,

Yalnızlıktaki benliğini.

Ama gene de bir tek benliğin olduğunun farkındasın.

Ve bu koskoca âlemdeki yalnızlık!

  • Kur’an’ı anlayabilmek için ilk önce, onun bedensel değil, ilahi bir mesaj olduğunu, bedene değil ruha hitap ettiğini anlamak lazım. Çünkü ona ait olan bedenin zahiri şekli değil, zahirin içindeki zamansızlığın ötesinden beri var olan ruhtur. Çünkü gelen mesajda zamansızlığın ötesinden geliyor. İlahiyi bedene çevirirsen manayı kaybedersin. Çünkü onun manası bedende değil ruhtadır. O’nun kitabi, kendisine ait olan ruhadır. O bedeni görmekten ve tanımaktan münezzehtir. Beden O’nun katında yok hükmündedir. Ruha gelen mesajlar, yok hükmünde olan bedeni ilahi varlığa ulaştırmada (ilahi kelam) ruha yol gösterir. İlahi kelamın manasına ulaşabilme için, bedenden sıyrılıp, ilahiyatı idrak etmek gerekir. Mana bedende değil ilahidedir. Mesajın manası bedende değil ruhtadır.
  • Her dönemde tekâmülünüz ve boyutunuzdaki karanlık kesafetini aydınlığa yöneltmek için seçilmişlerden döneme uygun biri (birler, ikiler, üçler… Altılar… kırklar..) yansıtıldı ( bu yansıma tahminlerinizden çok ötesinde tüm alemi kapsayan bir yansımadır). Bu yansımalar tesadüfi değildi, sizden yansıyanlar hesaplanarak tekâmülünüze katkıda bulunacak hitap edecek planlar yapan sırası gelmiş seçilmişler izin aldıkları planı uygulamak ve iletecekleri mesajı iletme izniyle geldiler. Hatta her birine defalarca her seferinde yeni bir şans tanındı… Döngü tamamlanmış olmasına rağmen altı son kez bir daha gönderildi ve mesajını kavrayıp hazırlanmadıkça bir daha yansımanın olmayacağını bildirdi. Duruma baktığımızda, gerçek manayı hiçbiriniz anlamadınız. Altı ve ardıllarını (evliyaları) özünüzde anlamadıkça bu döneme artık yansıma olmayacak.
  • Onlara sadece yol gösterme, uyandırma izni verildi, ötesi değil. Onlar saf olandan aldıklarını idraklerine uygun kodlarla aktırdılar. Yansımalarının kuralları buna göre ayarlanmıştı. Aynı zamanda bulundukları âlemin koşullarına, kurallarına ve şartlarına tabiydiler. Görevleri kötülüğün simgesi karanlıkla mücadele etmekti. Yol gösterip yaratılmışların ışığını yükseltmekti. Ama karsılarındakilerde (karanlığa sebep olanlar) onlar gibiydi, aynı yaradılışa sahiptiler, onlar kadar güçlüydü, tek fark artık karşıdakiler yeminlerine sadık değillerdi, onlarda deneyimleniyor, deneyimlerinden güç topluyor ve güçlerini sadece kendileri için kullanıyorlardı. Oysa mesajcılar, güçlerini hem âlemdekiler hem de karşılarındakileri geriletmek için kullanmak zorundaydık. Bizim dezavantajımız, biz buranın koşullarını onlar kadar bilmiyoruz. Çünkü burası bizin özümüzün zıddıdır. Burasını uzun süre kavrayamıyoruz. Bir yandan Mimde hazırlanan planları hatırlamaya, plan hazırlığından sonra koşullardaki değinmişimi kavramaya bir yandan da plana uygun onlarla mücadele ederek değiştirmeye çabalıyoruz. Onlarsa buraya hâkim olmuş karanlığı yansıtıyor, karanlık onlara ve onlar buraya hâkimdirler. Ama unutmayın biz onlarında özüyüz, öz bizde yansır. Öz biziz, onlar bile bizden güç almak zorundalar, özümüzden uzaklaşmadıkça güç biziz. Onlardaki gibi sizdeki özde biziz. O öze sesleniriz, duyduğunuzda sizinleyiz, sizde bizimle. Bize nerede ne emredilirse onu yaparız. Biz neredeysek O’nun bir parçası olarak biz O’yuz.
  • Kuran’da iyi amellere sahip olupta cennete gidenlere pak ve nezih eşler vaad edildiği konusu çok tartışılıyor. İlahi kelamda geçen sözler ilahi boyutta değerlendirilip karşılığı bulunmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde çok yanlış değerlendirmeler sapılır. Ayrıca hatırlamamız gereken önemli bir hususta oraya bedenimizle değil ruhumuzla gideceğimizdir. Cennet fiziksel bir âlem değil, ilahi bir ışık âlemidir fiziksel idrakle tasvir etmek sizi büyük sapmalar götürür.  İlahi kelamda pak ve temiz olan şey yüksek olan şeydir, yüksek olan ulvi olan şeydir, ulvi olansa ruhtur ancak kendi mekânı içinde bulunur. Ayette bahsedilen eşler bu âlemde anladığınız karşı cins ve karşı cinsle ilişkiler değildir. Ruhunuzun yansıyan parçalarından deneyimlerini başarıyla tamamlayıp eşleşen parçaları kastediliyor.  Kaldı ki, O’nun bir parçası olan ruhun cinsiyeti var mıdır meallerde cinsiyet üzerinde yorumlar yapıyorsunuz? Sonuç, siz ruhunuzun bir parçası olarak tekrar ruhunuzun diğer parçalarıyla birleşip bütünlüğe erişirsiniz, kendi kendinizin eşi olursunuz. Bu tam şuurunuzun, tam idrakinizin geliştiği zamandır, siz bu âlemde tanıdığınız bildiğiniz sizlikten çıkarsınız. Bu öyle bir halin ifadesidir ki, onu kelimelerle ifade etmek mümkün değildir.
  • Ruh yapısı esas üç yapısallıkta anlaşılmalıdır. 1- Birinci mutlak çekirdek ve bu bölüm ilk haliyle orijinal bir çekirdektir, sadece Tanrıya ait bir bilgidir. Sadece Halikı-Mutlak tarafından belirlenmiş ve bilinmiş bir yapısallıktır, hiçbir varlığın, hiçbir boyutun, hiçbir âlemin zapt edebileceği, etkide bulunabileceği veya değiştirebileceği bir şey değildir.

2- İkinci çekirdek önce Tanrının özü anlamına gelir, onun yegâne oluşunu ifade eder.

3- Üçüncü çekirdek gerçek enerjiyle ilgili olanıdır, ruhun cevherini ilgilendirir.
Hiç kimse realiteden kendini sakınamaz, ancak onun içinde istediği yolu seçebilir. Herkesin kendine ait bir noktası vardır.

  • Hatasız olamazsınız! Yeter ki hataya düştüğünüzü anlayınız. Hatanızın üç yönünün analizini yapınız.
    1- Gereksinimleriniz bakımından. 2- Sosyal çevrenizin gerekleri bakımından. 3- Evrim
    bakımından. Anlayanlar için her hata bir kurtuluş müjdecisidir. Hataya düşmekten korkmayın, hatayı doğru sanıp hayal gücünüzün onu izlemesinden korkun.
  • Beden, düşük boyutta, düşük frekansta, çok kısıtlı idrakte ve bulunduğu âlemdeki imkânları ağır şartlar içinde olmakla birlikte en bol bilgiyi sağlayabileceğiniz yer olduğunu unutmayınız. Spadyum hayatında edineceğiniz bilgiler, yeryüzünde tecrit edilerek edineceğiniz bilgiler yanında çok sönük kalır. Beden büyük bir imkândır, bulunduğunuz yerin tüm elementlerinden oluştur bedende tümü bir aradadır, gözleme ve deneyimlenmeye açıktır. İnsanın asıl gereksinimi bu imkân içinde mümkün olanı almaktır. Bedensiz kaldığınızda, tekâmülünüzle ilgili ayrıntıları orada bulamazsınız. Orası bir inceleme, irdeleme ve hesaplaşma yeridir, yani bir sonuçtur.
  • Her şeyin esası La ilaha illallah ‘tır. Her şey O’na tabidir. Kendinizi La ilaha illallah’a tabi kılın gerisi sınırlı idrakimizle yaptığımız izahatlardır. Her kim ki la ilaha illallah diyorsa, ona inanıp tabi oluyorsa kendinizden ayırmayın onunla gönlünüzdekini paylaşın. Tüm mahlûkatı birleştiren La ilaha illallah ’tır. Irak, Filistin ve Harran Sabilerinin İbrahim peygamberden önce yani M.Ö. 2.000’lerden önce “La ilahe illallah (Allah’tan başka tanrı yoktur.)” Zerdüştlerinde İsa peygamberden en az 600 yıl İran’lı tarihçilere bakılırsa 16.000 yıl önce “Ahura Mazda’dan başka tanrı yoktur” dediklerini unutmayın.
  • Hatalarınızdan dönüp tövbe ediniz. Tövbe ne birilerinin elini öperek iradesini teslim edip iradesizce bağlanma, ne de sular dökünmedir, Tövbenin en makbulü, hata olduğunu bildiğiniz amellerden vazgeçerek yapacağınız güzel amellerdir.
  • Doğal ölümden korkmayınız ve üzülmeyiniz. Unutmayın ki, doğal bir ölüm ruhun bedenin esaretinden kurtulması ve özgürlüğüne kavuşarak asli yerine kavuşmanın kapısıdır. Ama unutmayın ki bu kapı doğal bir kapıdır, zorlamak caiz değildir.
  • Her şey kendi kapsamında sonsuz devinimde bir sonsuzluk ifade eder. Her sonsuzluk diğer sonsuzluğun bir parçasıdır. Sonsuz olarak sonsuzluktadır. Her sonsuzluk kendi kapsamında hem cüzz hem de kull’dür. Hem yaratandır hem de yaratılandır. O’nun yaratılışında her şey cüzz’dür. Cüzz’ün O’nun yaradanlığından farkı kontrolsüzlüktür. Cüzz’ün yaradanlığında yarattığını yaradılış safhasından sonra kontrol edemez. O’nun her yarattığında mutlak kontrolü vardır.
  • Karşınızdakinde gördüğünüz iyilik, kötülük, güzellik, sevgi aslında ulaştığınız O’nu idrak seviyenizdir. Karşınızdakinde gördüğünüz sizsiniz, sizde yansıyan O’nun yansımasıdır. İdrakinize yansıyan O’nun güzelliğini, O’nun sevgisini görür görür cezb olur sever bağlanırsınız. O’nun mazharlarına aykırı olanı görür hisseder karşı olursunuz. Sevginizde de aykırılıklarda da O’nun idrakinize yansıması vardır.
  • Be hey cahil,

Na mekâna, mekân ihdas etmek,

Na zamanı zamanla ölçmek Mümkün mü ?

ihdas ettiğin mekanda, ölçtüğün zamana da idrakinden öte değil ki !

Sınırsızlığın sınırsızlığında, sonsuzlukların sonsuz deviniminde,

Küll’lerin Cüzz olduğu makamda senin idrakin ne ki ?

 

MİMDEN SEÇMELER VII

  • Ölüm yok bulunduğunuz her koşulun, her halin koşullarına göre yaşıyorsunuz. Ölüm yok sadece halden hale (boyuttan boyuta) geçiş var. Son yok her hal yeni bir sonsuzluktur, her sonsuzluk yeni bir başlangıçtır. Bir ağacın yaprağında, bir taşın yapısında, atmosferde, uzayın boşluğunda, bir astroitte, bir gezegende, bir yağmur damlasında veya bir okyanusta yaşayan sizsiniz, onlarda sonsuzluklardaki, sonsuz yaşam mekânlarınızdır.
  • Peygamberler din kurucu veya din kurmak için gönderilen görevliler değillerdir. O’nun O’na ait ruha ilettiği mesajlarını bulundukları boyutlara uygun biçimde iletmek amacıyla gönderilen mesajları alanlar ve alıp ilettikleri mesajlarlalar dönemi aydınlatanlardır. Bu aydınlanmayla dönemi belirleyenlerdir. Din kuranlar sizlersiniz. Herkes aslında iletilen mesajlardan idrak ettikleriyle kendi dinini kurar. Dinler genel değil bireysel olgulardır. Dinler sadece idrak ölçüsünde O’nu idrak etme yöntemleriyle O’na giden yollardır. Bu yolları idrakleriniz belirler. Bu sebeple yarattığı nefes kadar O’na giden yol vardır dedik. İdrakinizle O’na giden yolunuzu belirlemekten imtina etmeyin. Başkasının belirlediği yol değil, sizin yolunuz sizin idraklerinizle, amellerinizle belirlediğiniz size ait yol sizi O’na götürecektir. Hz. Muhammed’in “Herkesin dini kendine” hadisini bu çerçevede değerlendirebilirsiniz. Bu durumda dinin temeli ne yazıldığı ne söylendiği değil senin ne idrak edip ne hissettiğin ve ameline yansıtabildiklerindir. Yolunu belirleyip, belirginleştirmek için hisset-idrak et-ameline yansıt ki yolun belirginleşsin. Seni O’na götürebilsin.
  • Korku yok olmanın, cesaret varlığın devamlılığının sembolüdür. İdrakinizde, hissedişinizde ve amellerinizde cesur olun ki varlığın içinde olasınız.
  • İsa’nın benden sonraki demesi gelecek bir peygamberden bahsetmesi mümkün değil. Çünkü Mesih’ten sonra Mesih döneminin yaşanmasından sonra bilinçlerin açılmış olması gerektiğinden mesaj yollanması için bir peygamberin yollanması gerekmiyor, bu mümkün değil. Ancak Mesih’in anlaşılmaması, Mesih döneminin başlayamaması sonucunda, Hz. Muhammed bu kavmin Mesih’i anlaması ve yeniden hazırlanması amacıyla mesajlar iletmek için tekrar gönderilmiştir. Bu durumda Mesih döneminin akamete uğramasından sonra hâsıl olmuştur. Onun için Mesih’in benden sonraki diye ondan sonra gelecek bir peygamberden bahsedebilmesi mümkün gözükmemektedir. Mesih’in benden sonraki diye bahsedebileceği sadece O’nun direk yansıdığı dönem olabilir.
  • Peygamberler ve evliyalar dönemlerinin en çağdaş ve ileri görüşlerine sahip şahsiyetlerdi. Bu zihniyete sahip olanlar o mertebede onlara yakın olurlar.
  • Tasavvufu sadece kalıp olarak alıp birlerinin Kendilerini tasavvuf ehli olarak addederek ehli tasavvuf olunmaz. Tasavvuf nedir?
  1. Onu yaratılan her zerrede tasavvur etmedir, yaratılan her zerreyi onda görebilme – hissedebilmedir. Onun mazharlarını tezahürdeki her zerrede hissedip yaratılmış her zerreye, cisme ve düşünceye yansıtabilmek – yansıyabilmektir. Tasavvurda ki tezahürün O’ndan ayrı ve gayri olmadığını hissedip kavrayabilmedir. Tasavvurdaki Varlığını gönlünde hissedip, gönlüne yansıyanı ehline yansıtabilmektir.
  2. Sınırsızlıkta sınır olmadığını kavrayabilmek, ayırabilmektir. Sınırlar olarak addedilen ufuk çizgisinde O’nu arayıp, sınır olarak addedilen ufuk çizgilerinin yeni ufukların başlangıcı olarak hissedip – kavrayıp O’nu ufuk çizgilerinin ötesinde hissetmeye çalışmaktır. O’nu sınırsızlıkların ötesinde arayabilmek – hissedebilmektir. Fîy û ma fîy / varlık ve yoklukta var olduğunu hissedebilmek, kavrayabilmektir. Her yokluk kavramının O’nun tezahüründe yeni bir tezahürün yeni bir âlemin başlangıcı olduğunu hissedebilmek, anlayabilmek ve kavrayabilmektir. Bu varlık ve yokluk devinimini hissedip devinimin döngüsünden yansıyanı hissedip ehline yansıtabilmektir.
  3. Sınırda da sınırsızlıkta da Ondan gayrısı olmadığını anlayabilmektir. Ayrı ve gayrı Ben ve Sen olmadığını benliğin tek olduğunu anlayabilmektir. Tasavvuf noktadır sonsuzluk içindeki sonsuzluklardır O’nun gibi ne başlangıcı var ne de sonu.
  • Senin bildiğin şekli ibadeti yapmayana, senin bildiklerinden ayrı söyleyenleri nasıl suçlarsın. sen O’nun sonsuzluktaki sonsuzlukların O’nun küllü olduğuyla ilgi ne bilirsin ki ! Başkasını suçlarsın. Sen noktalardaki noktadan öte misinki noktaların küllünü inkâr edersin.
  • Hiç bütünsüz parça düşünebilir misiniz? O zaman neden parçaya takılıp bütünden şüphe edersiniz? Neden parçası olduğunuz sonsuz bütünlüğünüzü düşünmekten bile korkarsınız? Okyanustaki bir atom veya bakteri okyanustan korkar mı ki sizin onun durumundan farkınız ne ki! O ne ise sizde onda bir parçasınız. Kendinizden korkmanız, kendinizi idrak edememek niye?
  • Bedensel ölümden sonra ruhun döngüsündeki ıslahı bir dönüşüm programı olarak değerlendirebiliriz. Ruhun iletişimde olduğu bedenin amellerinin sonuçlarının verdiği hale uygun yeni bir hale dönüşümü seklinde olduğunu düşünebilirsiniz. Tıpkı kum tanelerinin silise dönüşümü sonrasında cama dönüşümü veya lateritten demir elde edilip kullanılıp sonra hurda demirlerin eritilerek yeni bir halde dönüşümü sağlandığı gibidir. Son hale uygun yeni bir hal düşünmeniz gerekir. Bir önceki halde elde ettikleri baz alınır ve yeni hala uygun olmayan unsurlar ayıklanarak yeni bir hale sokulur.
  • Hiçbir dinde ilahi mesajların ilk gönderildiği hallerinden veya mesajcının gözetiminde oluşan temel kurallardan eser kalmamış. Mevcut hallerindeki onların yanlışlarını uygulamak, herhangi birine tabi olmak veya savunmak zorunda değilsiniz. O’nu nasıl hissederseniz öyle yansıtabilmeniz, yanlışlara tabi olmaktan daha doğrudur.
  • Eğer kim tarafından, neden-nasıl ve ne amaçla gönderildiğim insanoğlu tarafından kavranabilirse, beni gönderen nasıl seviyor ve seviliyorsa öyle sever ve sevilirim. Beni kavradığınız (idrak ettiğiniz) kadar söylediklerimden faydalanabilirsiniz. Bu sizin tekâmülünüzün ulaştığı idrak seviyesi ile bağlantılıdır. Eksik ve fazlası sizin çabalarınıza bağlıdır.
  • Geçmiş anılarda, gelecekse hayallerdedir.

Yaşam sadece şu andadır, şu anda gizlidir.

Geçmişteki sen değilsin artık,

Gelecekteyse daha olmamışsın,

Varlığını hissetmek istiyorsan

Şu anı hisset şu anı yaşa.

  • İbadetiniz O’nun mazharlarını hissedebilmenizdir, ötesi değil. Hissedişlerinizi bazı şekli ve zorunluluklar haline getirerek sınırlandırmanız doğru değildir. Bunu yaparsanız hapsolursunuz. O’nu hiçbir azamet, hiçbir sonsuzluğa dahi hapsedemezsiniz O’nu hiçbir şekli sınırda ve mekânda hissedemezsiniz. Ama idrakinizde yansıyan kalbinizde ki hissedişlerde hissedebilirsiniz, hissedişlerinize idrakiniz ölçüsünde sığdırabilirsiniz. İşte ibadetiniz bu hissedişlerinizdir. O’nu hissetmek istiyorsanız idrakinize şekli mekânlar ve sınırlar koymayınız. İdrakinizi sonsuzluğun sonsuz devinimlerine teslim ediniz. O, na mekân, na zaman ve na sınırdır.
  • Size sizdeki iyiliği anlatabilirim.

Çünkü anlatacağım sizde gördüğüm bendeki iyiliktir.

Ama kötülüğü anlatamam. Çünkü bende olmayanı sizde göremem.

O sebeple bende olmayanı, bilmeyeceğim için size anlatamam.

  • Başlangıç hakkında ne kadar bilginiz var ki son hakkında fikir yürütüyorsunuz. Son hakkında, başlangıç hakkında bilgi sahibi olduğunuz kadar bilgi sahibi olabilirsiniz. Daha fazlası değil.
  • 0=+-1∞=0

0=-+1∞ {-+1-+2}∞=0

Fîy u ma fîy – varlık/yokluk, varlık içinde yokluk. Varlık yoklukta bir kırılmadan öte değildir. Kırılma yokluğa dengelendiğinde yokluk ve yeni kırılma sapmasıyla varlığı tezahür ettirir. Varlık yokluğun tezahürüdür.

Daha öncede dediğimiz gibi dün ve yarın yani geçmişin bir saniye öncesi ve geleceğin bir saniye sonrası hayalden öte değildir yokluğa, yokluktaki yeni tezahüre intikal etmiştir. Varlığın tezahürü andadır. Bir an sonrası ve öncesi hayalin içindeki yokluktur.

  • Hakların bilincinde olmak diğerini görebilmektir. Diğerinin kendisi olduğunu kavrayabilmektir. Diğerinin sendeki yansıma olduğunu anlayabilmektir.
  • Ezelden beri Cüzden Küll’e her şey ezele dönebilmek amacıyla enerjisini yükseltmek için ebede doğru birbirini yutmaktadır. Nötrönitten kuarsa, nötrondan elektrona, atomdan maddeye, gezegenlerden karadeliklere ve uzaylara kadar ezelden beri bu devinimler devam etmektedir. Kâinatınızda bu döngüye sahip olmayan tek bir nesne yoktur. Hepsi bu devinimlerin kurallarına tabidir. Âlemlerin varlığını hissetmek istiyorsanız her biri sonsuz birer âlem (kâinat) olan bu devinimleri hissetmeye çabalayın.
  • Niyet ibadet ise yol, yöntem, şekil ve mekân teferruattır. Önemli olan niyetinizi ibadetinize yansıtabilmenizdir. İbadetin en makbulü niyeti ibadetine yansıtabilmektir.
  • Seni neyle nasıl ifade etsem ?

Varlık ne ki?

Sen varlığın sebebisin.

Sen var olmanın öncesi ve ötesisin.

  • Uzaklık algısı sadece algılarımızdadır her uzaklık sadece bir frekans uzaklığındadır.
  • Beni görebildiğiniz kadar istifade edebilirsiniz. Bende sizi görebildiğim kadar istifade edebilir yansıyabilirim. Aslında aynayız birbirimize. Benliğimizde ki idraki görürüz birbirimizde.
  • Benlikten yansıyan benim, yansıtanda ben.

Yansıyan şekil benim, şekillendirende ben.

Şeklin öncesi de sonrası da benim.

Evvelde benim ilahi nihaiye de ben.

Sen olduğunu sandığında aradığın evvel ve sonrası da benim. 

Ne evveli ara ne de sonrayı.

Sen olduğunu sandığın her halin evveli de ilahi nihaiyesi de benim.

Benliği kavramak için kendinde hissetmeyi ara. 

Hissettiğin her anda ben varım, hissettiğin her andaki hal benim.

Ne benden öncesi var ne de sonrası !

Haziran 2015-haziran 2016

 

MİMDEN SEÇMELER VIII

  • Merak ettiğiniz Mesih dönemi, ne zaman ki her insan O’na giden kendi yolunu (sizin deyiminizle kendi Dinini) hiçbir etki altında kalmadan sadece ruhunun yansımalarından yansıyan kendi hissedişleriyle duyumsadıklarıyla oluşturabildiği tekâmüle ulaşabildiği, ruhunu özgürleştirebildiği dönemde başlayacak. Her yol kişiye mahsustur. Başkasının yolu başka kişiye paylaşımlarla örnek olur, paylaşım olur, ilham olur, rehber olur ancak yol olamaz. Herkesin yolu kendine, Resullulah SAV. Ne güzel demiş her kesin dini kendine.
  • Mesihi anlamak için ruhlarınızla birlikte iradenizi özgürleştirin. Mesih, ruhun ve iradenin özgürlüğünün rehberliğinde tekâmülüyle özgürleşmesiyle anlaşılabilir. Mesih özgür ruhların birliğidir, ruhların kurtuluşudur. O zaman Mesihi hissedebilmek, Hz. Muhammed’in ilettiği gibi kendinizi Mesih’e hazırlayabilmek için ruhlarınızı özgürleştiriniz. Ruhunu özgürleştirebilenler kendilerini Mesih’e hazırlamış olanlardır. Mesih, özgür ruhların O’na akan birliğidir.
  • Sizden bir üst âlemi ve O’nun âlemini tahayyül ederek hissetmenize yardımcı olmak için bir deniz kenarında, denizi sizin âlem ve kendinizi sizin âlemin dışından sizin âleme bakan olarak denize bakınız. Denizdeki tüm varlıkları âleminizdekilerle bağdaştırmaya, denizin dışındakileri de o âlemle bağdaştırmaya çalışınız. Denizin içindeki ve dışındaki sonsuzlukların, sonsuzluklarının sonsuzlukları oranındaki farklılıkları kavramaya çalışınız. Ve her mevcenin (zerrenin) sinyal yolladığı frekansları ve bu frekansların birleştiği yansıdığı ve yeni yansımalarla yeni frekanslara dönüştüğünü hissetmeğe çalışınız. Bunu başarabildiğinizde bir üst âleme bir adım yaklaşmışsınız.
  • Sürekli geçmişte belirli şahsiyetler tarafında söylenmiş sözleri bir bilgi marifeti ile tekrarlamak marifet ve bilgi değildir. Onlar kendi dönemlerine uygun mazhar oldukları hissedişlerini mükellef oldukları şekilde aktarmış ve paylaşmışlardır. Onların dönemlerine ait mazhar olduklarını sadece tekrarlamak bilgiyi hapsetmektir, O’nun tarafından tekâmüller ve O’na yansıyan amellerle her saniye yeniden yapılandırılan kâinatı anlamamaktır. Marifet O’nun tarafından tekâmüller ve O’na yansıyan amellerle her saniye yeniden yapılandırılan kâinatı anlayarak bu güne ışık tutan bu güne uygun ruhumuzda uyanma sağlayacak yeni paylaşımlar sunabilmektir.
  • Sizin âleminizle, O’nun âlemi arasındaki bağlantı hakkında bir şey söylemek gerekirse, gökyüzünde beliren bulutlara bakınız. Sizin âleminiz o bulutta bir nokta O’nun âlemi ise gezegeniniz ve kâinatında yer alan her şeyi buluttaki noktalar olarak algılayıp bir âlem oluşturabilseniz O’nun âlemini bir nebze tasavvur edebilirsiniz. Bunları tasavvur ederken Unutmayınız ki büyük ve küçük hepsi kendi nezdinde öneme ve parçası olduğu bütüne aittir. Bir bakterinin devasa bedeninizi hasta edebildiğini, bir minnacık pıhtının beyni felce uğrattığını, kalbinizi durdurarak devasa bedeninizi durdurabildiğini bedensel ölüme yol açabildiğini hatırlayınız. O’nun âlemindeki mikronluğunuzdan dolayı önemsiz olduğunuzu düşünmeyin ve misyonunuzu düşününüz.
  • Size peygamber ve evliyaların hayatı anlatılınca eğitimlerinden ya hiç bahsedilmiyor veya çok az bahsediliyor. Suya bırakılan sandıktan sonra Mısırlı askeri öldüren ve Mısır’ı terk eden Hz. Musa’nın, mucizevi doğumundan 20’li yaşlarına kadar Hz. İsa’nın, 5 yaşından yirmi yaşına kadar Hz. Muhammed’in yaşamlarıyla ilgili net bilgiler yok denecek kadar azdır. Oysa bu yaşlar tamda eğitim çağlarına denk geliyor. O’nun ilmine vakıf olmuş makam görevlilerinin vakıf oldukları ilimi nasıl hissedip anladıkları meçhule veya mucizevi hallere bırakılmış. Hatta bu mealde yönlendirmeler veya anlatımlarla sahte mucizeler sunularak gerçeklerin üstü örtülerek idrakiniz karartılmaya çalışılmış. Unutmayın ki O’nun ve elçilerinin sınırlı idraklerde oluşturulan sahte mucizelere ihtiyacı yok. O her şeyi sınırsızlıkların sınırsızlığındaki mecrasında ve apaçık gerçekleştirmeye kadirdir. Tezahür eden her şey, bakteriden, futondan, galaksilere, kâinatınıza kadar O’nun mucizelerinden değil midir?
  • Yaratılmış tüm varlıklar kuarks’tan nötron, proton, atom, asteroit, gezegen, galaksiye ve mikro ve makro karadeliklere kadar, bakteri, virüs, insan, hayvan, bitki, maden, mineral, akarsu, göl, deniz ve okyanusuna kadar her varlık enerji üretip enerji tüketiyor. Tükettiği enerjiyi daha güçlü bir enerjiye ulaşma kullanımında kullanıyor. Üretilen küll enerjisinde gaibe aktarımlar olmazsa enerji birikimi sonucunda kâinatınızda patlamalar olmaz mıydı? Bu dengeyi sağlayan gaibe enerji aktarımlarıdır. Kâinatınız üstü âlemler hakkında düşünebilmeniz için bu gaip aktarımı düşünmeniz size yol gösterecektir.
  • Ruh ve beden ilişkisi…. Ruhun bedenle tecrübesi… Ruh bedenden ayrıldığında deyim yerindeyse sadece bu âleme ait posa kalır. Ruhla beden ilişkisini bilgisayar ve onun çalışmasını sağlayan enerjiyle kıyaslayabilirsiniz. Enerjiyi kestiğinizde bilgisayar ne bir bilgi ne de bir önem arz eder. Ona bilgiyi ve önemi sağlayan enerjidir. Bilgisayar sadece depolama aracıdır. Enerji olmadan depoladığınız bilgiye ulaşamazsınız. Bedende kalan sadece edinilen deneyimlerin izleridir. Tıpkı eskiyen bilgisayarınızın aşınan hard diski gibidir. Bilgiler ve deneyimler enerjide ve ona bağlı olan sistemde kayıtlıdır. Bozulan çalışamaz hale gelen (sizin deyimizle ölen) bilgisayarda bilgi yoktur ama siz bilgilerinizi yeni bilgisayarınıza aktarır ve bilgi depolamaya devam edersiniz.
  • Düşünceler çağıl çağıl akan nehirler gibidir. Yazı ise düşüncelerin dondurulmuş halidir. Okuduğunuzda çözülür ama çözülen dondurulanla asla aynı değildir. Çözüldüğündeki etkenlerle birleşir ve yeni haline uygun yeni yatağında çağıldamaya baş
  • Zaman olarak adlandırdığınız kavram içinde akan her şey hayalden öte bir şey değildir. Zaman yaşam içinde gördüğünüz tüm olguların güzergâhıdır. Bir nehir, bir göl, bir deniz misali yatağıdır. Zaman bir anlamda yaşamın yol güzergâhının kayıt – hatıra defteridir. Siz zamanı ölçemezsiniz sadece algıladığınız ölçüde sayarsınız. Sizin algı kapasitenizde zaman kavramını ölçebilecek bir algı kapasitesi yoktur. Zaman algısı güzergâhıyla orantılıdır. Bu güzergâhta tüm mikro ve makro kavramlar yer alır. Sizin bu güzergâhtaki yeriniz mikro bir bakterinin uzay orantısındaki yeri gibidir. Bu sebeple zamanı ölçemezsiniz. Zaman sınırsızlığın sınırsız döngülerdeki sınırsız döngülerin hafızasıdır.
  • Evliyalarda peygamberler gibi O’nun tarafından makamda görevlendirilmiş görevlilerdir. O’nun mesajlarına tabidirler, size mesajların anlamlarını anlatmak ve hatırlatmakla mükelleftirler. Sizin uydurduğunuz sahte mucizelerde olduğu gibi “Ne savaşçı ne de sihirbazdırlar”. O’nun ve elçilerinin düşük idrakinizle uydurduğunuz sahte mucizelere ihtiyaçları yoktur. Uydurduğunuz mucizeler O’nu ve elçilerini kendi hırslarınıza, nefislerinize alet etme çabasıdır. Bu da sizi bu elçilerin size getirdikleri mesajların anlamını anlamaktan uzaklaştırır. Onlar hakkında uydurduğunuz sahte mucizelere akl-i selim bir açıdan tekrar bakınız “ya bir savaşta düşman olarak adlandırdığınız kişileri katleden bir ölüm makinesi veya bu âlemle ilgili bedensel isteklerinizi yerine getiren bir sihirbaz veya lamba cini misalidir.” El insaf O’na ve elçilerine bu vasıfları nasıl yakıştırırsınız? Onlara bu tür basit idraklerinizde yansıyan hırslarınıza hizmeti yakıştırdığınızda onların mesajlarının anlamını nasıl anlayabilirsiniz?
  • Kutsal mesajlarda sınırlamalar yok. Hele hele bizlere mahsus kelimelere hapsolmuş sınırlamalar hiç yok. Sınırlamaları sınırlı idrakimizden yansıyan algıyla bizler koyuyoruz. Kitaplara iman derken dört kitap olarak sınırlıyoruz, peygamberlere iman derken gene kendimize mahsus sınırlamalar koyuyoruz, oysa bu ve buna benzer belirtilen hiçbir hususta sınırlama yok. O sınırsız değil mi? O mekânsız değil mi? O’nun ( na zamanın, na mekânın) mesajlarını nasıl sınırlı mekânınızla ve zamanınızın sınırlı idrakine göre sınırlandırırsınız. Koyduğunuz her sınır sadece O’nun sizdeki emaneti sınırsızlığın ifadesi ruhunuzu hapsetmeğe çalıştığınız hapishanenin hücreleridir. Mesajların anlamlarını anlayabilmek için sınırları kaldırınız. O sınırlar sadece bu âlemdeki bedeninizin idrakinin sınırlarıdır. O sınırlar O’nun mesajlarının anlamını ifade edemez. O sınırlar içinde kaldığınız sürece size tekâmülünüz için yollanan mesajları anlayamazsınız. Mesajlar sizleri hapsolduğunuz sınırlardan kurtarabilmek için yollanmıştır. Ama sizler o sınırlardan kurtulmak yerine mesajları o sınırlara hapsetmeye çalışıyorsunuz. Bununla bedeninizi ruhsal özgürlüğüne yöneltmiyorsunuz, ruhunuzu bedeninize esir etmeye çalışıyorsunuz!
  • İlahi mesajları bedene tabi kılarak, hapsederek sizin gibilerin size koyduğu yasakları ve ilahi mesajlara konan sınırları kaldırmaya geldiğimi anlayabildiğinizde benim kim olduğumu anlayacaksınız. Beni anlayıp kavramanın tek yolu tüm sınırlardan ve o sınırların yansıması olan yasaklardan arınmaktır. Ben O’nu ve mesajlarını kavrayabilmeniz için sınırları kaldırmanız gerektiğini sizlere iletmeye geldim. O kendini yansıtmak için tezahürler yarattı. Yarattığı tezahürlerde sınır yoktu, siz sınırsız tezahürlere sınır koyan tezahürlersiniz. Özünüze dönebilmek için sınırları kaldırın, özde hiçbir sınır olmadığını hatırlayın. Siz sınırsız bir tezahürle yola çıktınız. Sınır ölüm gibi bulaşan bir hastalıktır. Sınırları kaldırarak bu hastalıktan kurtulunuz. Ancak o zaman özünüze dönüş yoluna girebilirsiniz. Yoksa hep komada ve karantinada kalırsınız! Aslında koyduğunuz sınırlar hastalıklı durumunuzun yansımasıdır. Unutmayın hiçbir sınır sizi arşa yani yansıdığınız tezahür ettiğiniz özünüze götüremez, tam aksine sizi hapseder. O’na gidebilmek adına sınır koymak, sınırlara hapsederek sınırsız olan O’na gitmeyi iddia etmek hangi akla sığar? Sınırsız akla sınır koymak böyle bir şeydir. Her kim ki, size yansımaları örtüler örterek anlatıyor ve bilineni sırlara dönüştürerek bilinemez kılmaya çalışıyorsa, sizinle O’nun arasına sınırlar koyarak O’ndan uzaklaştırıyor demektir. Bu rehberlik değil yol şaşırtmadır. Sizi sınırlara hapsedip O’ndan uzaklaştıran, yolunuzdan şaşırtmaya sebep olanlardan uzak durunuz. Ben, sırları bilinir kılmaya, örtüleri kaldırmaya, sınırları kaldırmanıza yardımcı olup sizleri özünüze dönebileceğiniz sınırların sınırsızlığına taşımaya geldim. Her daim (hal ve mekânda) sizlere bunları anlatanla bunların rehberliğini yapana bağlanın, O’nun birliği misali birlikte olun.
  • Unutma aynaya yansıyan sensin

Bir olayla ilgili tavrın veya anlattıkların,

Aynada yansıyanda gördüğünden ibarettir.

Unutma, tavrınla, anlattıklarınla, düşüncelerinle

Aynaya yansıyan sensin!

  • Yaşamı nasıl tanımlıyorsanız, onunla ilgili tanımınızı sınırlandırdığınız sınırlar içinde yaşamla ilgili bilgi sahibi olabilirsiniz. Bu sınır genellikle bulunduğunuz âlemin formunun sınırlarıdır. Oysa yaşam kaynağı sizin sonsuzluk kavramının ötesindedir. Sizin ebed ve ezel kavramlarınız yaşam kavramında sadece bir noktadır. Yaşamı kavramak demek onun sınırsızlığını kavrayabilmekle başlar ve sınırsızlıklar içinde sınırsızlıklar yansıtır ve bu sınırsızlıklarda yansır. Yaşam her yerde, her âlemde,  her formda her şeyde var olandır. Aslında yaşam varlığın sebebidir, varlığa yaşam verip var edendir. Yaşam varlığında ötesidir.
  • Her hale yansıyan benim.

Her hale aynı şekilde ve özde yansırım,

Farklı hallerde olan sizlersiniz.

Beni farklı görmeniz hallerinizdendir.

Halleriniz idraklerinize özgüdür.

Makamdan, peygamberlere, velilere ve tüm mahlukatlara aynı ölçüde yansırım.

Her biriniz idraklerinize bağlı hallerinize uygun farklılıklarda olan sizlersiniz.

Buna bağlı farlılıklarda bende yansıyan sizlersiniz.

Ben tek ve bir olanım.

Farklılık benliğimin sizdeki farklılıkta yansımasıdır.

Mikrodan makroya her yansıma kendine özgüdür.

Benzerlik bana dönüşünüzdedir.

Kavram sizsiniz, mana benim.

  • E˃҉D˃P˃G∞E
  • Kâinatınızın süduru hususu size elçilerle defalarca iletildi. Her seferinde bu süduru kendi sınırlı idrakinizle sınırlandırıp manasına ulaşmaktan hep uzak kaldınız. Size son elçiyle Kur’an ile Bakara suresinde iletildiği gibi;

“30 – Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Melekler): “A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dediler. (Rabb’in): “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.

31 – Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: “Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin.” dedi.

32 – Dediler ki: “Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin”.

33 – (Allah): “Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver.” dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): “Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim” dememiş miydim?” dedi.

34 – Ve o zaman meleklere: “Âdem’e secde edin!” dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.” …

 

Haliyle gene her zamanki bedensel idrakinize uygun tefsirlerle ruh’ûl Kudüs’ü, melekleri ve âlemlerin rabbini cüzz olan bedeninizin sınırlarıyla açıklamaya çalışıyorsunuz. Mesaj ilahi ise Tefsirde ilahi olmalı. Ayette bahsi geçen tüm olgular ilahidir. O zaman ilahi tefsirle;

 

Ne cinsiyeti nede fiziksel yapısı olmayan saf ruhun tezahürü olan “İnsan” yani “Ruh’ûl Kudüs’ün” tezahürü ve Meleklerin bu konudaki beyanları, Halık-ûl mutlak’ın bizlerden önce sınırsız tezahürler tezahür ettirdiğinin tebliğidir. Ruh’ûl Kudüs ne ilk nede son tezahürdür. Ruh’ûl Kudüs’ten önce ayette açık bir beyanla kademeleri olan melekler âleminin varlığı tasdik edilmektedir.

Özellikle baş melekler âlemi olarak tanımlayabileceğimiz tezahür ve özellikle o tezahürün baş meleği Azâzil öyle bir noktaya gelmişti ki artık O’ndan başkasını görmez, O’na aykırı olan her şeye vakıf, O’nun varlığından başka zikri olmaz ve kendini artık her şeyden münezzeh olan O’nun mertebesine ulaşma mertebesinde görür haldeydi. Diğerleri de bu yolda tesbih ederdi.

Unutulmamalıdır ki,

O’nda, her vuslat yeni bir başlangıç,

Her başlangıç yeni vuslatlara yol almadır.

Yeni bir merhaleye ulaşmadır.

O’na ulaşmak O’nla vuslata ermek, bir olmak,

O’nda erimek…  O olmaktır.

O olunca artık tezahür yok O vardır!

Onlar kendilerini son merhalede görürken O onların merhalesinin tüm vuslatlarının yansıması olacak Ruh’ûl Kudüs’ü tezahür ettirdi. Böylece kendilerinde var olan ancak kendisinin münezzeh olduğu, kendisi ile onlar arasındaki farklılıkları ve daha ulaşmaları gereken merhaleleri tezahür ettirdi. Bu merhaleleri, onların vuslata erdikleri duru görü tekâmülleriyle, tekâmül ettirmeleri gereken birçok merhaleyi görmelerini sağladı.

Onlar O’nunla kendileri arasında gördükleri derin farklılıkları gördükçe afalladılar, inkâr ettiler. O ise onlara “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” Dedi. O onlarda var olan her merhalenin ve her bilginin Ruh’ûl Kudüs’te olduğunu ve Ruh’ül kuds’ün onların merhalelerinin küllünden oluştuğunu onlara gösterdi “Ve Âdem’e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip…”   Oysa O sadece onlara ayna tutmuş ve kendi merhalelerini görmelerini sağlamıştı.

Meleklerin bir bölümü itaat etti bulundukları merhaleyi ve eksiklikleriyle birlikte O’ndan farklılıklarını ve daha bütünleşmeleri için geçmeleri gereken tekâmül merhalelerine iman ettiler.  Ancak Azâzil ve … Reddetti kabul etmedi. Bu tezahürün diğer tezahürler için geçerli olduğunu ancak kendisinin bu tekâmül evrelerinden geçmiş olduğunu ve bu evrelerden münezzeh olduğunda diretti.

O, Azâzil’e seslendi, “ Sen ben değilsin, daha benimle vuslata ermedin. Bu tezahürün sizlerin son Küll tezahürü olduğunu ve vuslata erebilmeniz için geçmeniz gerekli tekâmül evrelerine iman et yoksa cezalandırılırsın.”

Azâzil cevaben “  bu senin isteğin midir, yoksa emrin mi?”

O, “bu zorunlu bir tezahürde beliren emrimdir.”

Azâzil “ben senin isteklerine hizmet eder, isteklerine mutlak itaatle bağlıyım. İlk tezahürden beri biliyorum ki emir ve zorunluluk yok irade var. Çünkü sen mutlak iradesin ve ben bunun farkındayım. Sende cezalandırma yok, lütuf var. Benim için en büyük ceza senden uzak olmaktır. Ve biliyorum ki hiçbir tezahürde senden uzak olmak diye bir kavram yok. Ben her hal ve koşulda seninleyim. Bu sana aykırı olan birçok düşük tezahürleri yansıtan bu tezahürle aynı olduğumu, onda olan düşük seviyelerin eksikliklerinin bende olduğunu kabul etmeyeceğim. Ben bunlardan münezzehim. Ve bununla (Ruh’ûl Kudüs) benim aramdaki farklılıkları görüyorum, onun sana ulaşabilmesi için daha birçok tekâmülden geçmesi lazım. Ben sana aykırı olan her şeyi görürüm…”

O, “ o zaman gördüğün ve münezzeh olduğunu sandığın tüm merhaleler tamamlanıncaya kadar onları gözlemlemekle mükellefsin, onunla kalacaksın…”

ve Azâzil’in zamanımızla sonsuzluk içindeki görevi böylece başlamış oldu…!

  • Kendini bilen ile bilmeyen bir olur mu? Kendini bilmeyenle karşılaştığında öfke, hor görme, tartışma, muhatap alma yerine kendini bileceksin ki aranızdaki fark belli olsun!
  • İdrakinizin dışında ki bir zaman dilimine denk gelen bir yaşa sahip olan ruhunuzu, nasıl en fazla 100 yıl gibi kısa bir ömre sahip bedeninize tabi kılmaya çalışıyorsunuz. Kavl’û beladan beri var olan ve var olacak Ruhu bu haliyle bilirsiniz. Bildiğiniz halde onu sırf bu âlemde tutunmak için elbise misali ihtiyaç duyduğu ve varlığı bu âlemle sınırlı olan bedeninizle sınırlamak caiz midir? Gelecek merhalede de aynı elbiseye mahkûm etmek caiz midir? Bu âlemin sınırlarında bile yazın başka elbise giyer kışın başkasını. Tezahüründe yaşamını zamanınızla sonsuzluk kavramınla tasvir edebileceğimiz ve sonsuz merhalelerde tezahür eden Ruhu nasıl kısa bir durak olan bedeninizle sınırlandırıp ahiret olarak adlandırdığınız yeni evrede de bedeninizin tezahürüyle sınırlarsınız! Oysa bilmez misiniz, her evrenin kendine mahsus koşulları ve kendine mahsus koşullarına uygun tezahürleri vardır. Hatta bu bedenle ve bağlantılarıyla bir sonraki âleme tezahür (Ahiret, cennet, cehennem) edeceğinize inanıyorsunuz. Bedeniniz ruhunuzdan sadece bir nefeslik ıslah lütfundan yararlanan bir elbise bir konaktır. Diğer âlemlere tezahür eden, intikal eden ruhunuzdur. Bu döngü O’na aittir, O’nun indindedir! Beden bu âleme aittir bu âlemde kalacaktır. Vaat edilen amellerinize denk gelecek oranda buluşacaklarınız ruh parçalarınızdır. Ahirette (Hûr’rî Aramice saf, saydam anlamına gelen) Ruh parçalarınızla bütünleşeceksiniz. Tezahür ruhta tecelli etti, bütünleşme ruhta olacak.

Kaldı ki, ruh bedende bütünlük sağlamış mevceleri tekâmül ettirmekle görevlidir. Beden ruha tabi oldukça tekâmüle erer, gayret bu yöndedir. Ruh bedene tabi olamaz. Ruhu bedene tabi olmaya zorlarsanız ruhu hapseder, işlevsizleştirirsiniz. Bakara suresinde belirtildiği gibi; kalpleri mühürlenen hale dönüşürsünüz. Ehliyetsiz olan bedeni başıboş bırakırsınız. Günah silsilelerini, ilkelliğe, barbarlığa denk gelen amellere sevk edersiniz, bu tür amelleri işte bu hallerde işlerlesiniz. Bu hallerde işlediğiniz kötü amellerin hiçbirinin kaderle ilişkisi yok, bu amellerin faili bedeninizin bu halleridir.

  • Isa Mesih’in Düşmanınızı seviniz sözü size neyi anlatıyor. Beden ruhun ıslah etmesi gereken karşıtıdır, hatalarını yenmesi, tekâmül ettirmesi gereken düşmanıdır. Aynı zamanda sevmesi ve korumakla mükellef olduğu konağıdır, görevidir.
  • Bu âlem neyin yansımasıdır? Her âlem bir önceki âlemin son durumunun, tekâmül derecesinin yanı sıra eksikliklerinin yansıdığı noktadır. Bu âlemde bakara suresinde belirtildiği gibi bizden önceki âlemlerin tekâmül ve eksikliklerinin yansıdığı ve eksikliklerini tekâmül ettirmek için yaratılmış öncekilerin tekâmüllerini tamamlamalarının âlemidir.
  • Ruhun Kudüs’ün südurundan beri sizlere birbirinizle savaşmanız, birbirinizi katletmeniz haram kılınmış – yasaklanmıştır. Kavminizden önceki kavimlerde her evrede bu haramı-yasağı çiğneyip düşüşlerini devam ettirdi. Bu haram ve yasağı ihlal etmeleri kavimleri hep diplere yuvarlayıp helak olmalarına sebep oldu. Kavminiz ilk başlangıcına kendinden önceki kavimin kalıntılarının da etkisiyle bu haram ve yasakla başladı. Bunu Habil ve Kabil olayıyla sembolleştirdiniz ve arttırarak devam ettiniz. Bu haramı işleyip ve yasağı çiğnedikçe düşüşünüz devam etti ve hızlanarak devam ediyor. Şu anda diplerde yuvarlanma ve helak olma evresine ulaşmış durumdasınız.
  • Kapımızdan girmek isteyenlere vasıflarına bakarak asla engel olmayınız. Unutmayın, kapımız hidayetin sahibi tarafından bize lütfedilmiş bir hidayet kapısıdır. Girenler düşündüğümüz hidayete eremezlerse bile, paylaştıklarınızdan, gördükleri hizmetlerinizden ve bunlarla yansıttığınız rahmetten kendilerine uygun nasiplerini alırlar. Kapının asıl sahibi olan lütfeden hiçbirini eli boş göndermez. Siz o kapıyı paylaşımlarınızla, hizmetlerinizle yayacağınız rahmeti yansıtarak açık tutunuz. Kapıyı kapatabilmekle değil, açık tutabilmekle övününüz. Çünkü bu sizin de idrakinizin ve amellerinizin ölçüsü olacaktır.
  • O’na gittiğiniz yolda aranıza başka şeyler koymayınız. Tefekkürlerinizde, dualarınızda siz ve O olun. Araya koyacağınız her şey bir engel olacaktır. O’nu hissetmeğe çalışırken aranıza neden engeller koyuyorsunuz? Mümin O’nu aracısız hisseden değil midir? Siz müminlerden olunuz!
  • Yaşamın özü seni hissetmektir. Ötesi ise sadece ilk hatayı düzeltme çabasından ibarettir. Senden ötesi yok, yaşamda yaşananda sensin. Senden öncesi ve ötesi yok.
  • Ağacın, kökü de, yaprağı da, dallar ve kabuğu da ağacın hallerindendir. Her biri ayrı haller olmasına rağmen, hiçbiri ağaçtan ayrı ve ağaca aykırı değil. Var olan tüm haller O’ndan ayrı değil, O’nun hallerindendir ve O’na aykırı değillerdir. Ayrı ve aykırılığını düşünmek O’nu o hallerde yok saymakla eşdeğerdir. O tüm hallerin küll’üdür.
  • Zamanı ve mesafeyi neye göre ölçüyorsunuz? Zaman kavramını ölçtüğünüzde her noktasında (mikro ve makro) zaman boyutları olduğunu algılamalı ve hesaplamalısınız. Mesafede de aynı kural geçerlidir. Ölçümlerinizde kullandığınız ışığın ve sesin zamanda ve mesafede yol aldığını düşünün, temasta bulunduğu her kuarks, her futon ayrı bir boyuta yansımanın dolayısıyla ayrı zaman ve mesafe kavramıyla, ayrı boyutlarda sonsuzluğa açılmanın bir kapısı olduğunu hesaplamanız gerekir.  Bunu yapamadığımıza göre bütün en ince hesaplamalarımız ve ölçümlerimiz bile kabataslak, ilkel ve yetersizlikten öte durumlardır. Yapabildikleriniz sadece idrakinizde hapsettiğiniz, koma halindeki hallerle uğraşıp duruyorsunuz. Bunun yerine yasamla uğraşmayı uyumla başarabilip, kavrayıp, davranabildiğinizde insanlaşmayı kavramaya ve insanlaşmaya başlamışsınız demektir. Çünkü insan âleminizdeki yaşamın ismidir. Bu haliniz ise sadece yaşamın alt kategorilerindeki hallerinden biridir Bedeninizin her zerresi, hallerden biridir. Hiçbiri tek başına siz olmadığınız gibi, bu hallerinizde ondan ayrı değildir ama tam olarakta o değildir. Tıpkı her cüzz’ün küll’ü oluşturduğu ama her küll’ün bir başka küll’ün cüzz’ü olduğu gibi. Ayrıca her cüzz’ün yansıyanın temasına denk düşen sonsuz halleri, her halin kendi içindeki sonsuz halleri gibi…
  • Artık ilk Âdem ile kendi halinizi eş görmekten vazgeçin. Bu durum zerrenizin kendini siz olarak görmesine benziyor. Kendinizi ona es görmeniz, meleklerin kendini O’nunla es görmesinden de daha anlamsız bir düşüncedir. Unutmayınız ki, böylesi bir düşünce meleklerin bir kismini hallerden birine, bu hatalı düşüncelerini düzeltene kadar hapsetmiştir. Sizde bu şekilde düşündükçe bu halin âlemine hapsoluyorsunuz. İdrakinizi özgürleştirin ki ruhunuz size bu halden çıkışınızda ve bir sonraki hale geçişte size rehberlik edebilsin. İlk Âdem ile eş ve aynı değilsiniz. Sadece onun varlığa yansımasının yansımalarından birisiniz…
  • Bir noktada âlemleri toplar zikrederiz.

Hiçbir noktaya sığmayız.

Noktalarda ifade bulur,

Bir ışık misali noktalara yansır,

Noktayı var ederiz.

Noktada biziz, noktanın sebebi de…

  • Her şeyi keşfettiğiniz sınırlarda, ışık ve sesin halleriyle ifade etmeye çalışıyorsunuz. Hiç ışık ve ses gibi daha keşfedemediğiniz âleminize etki eden sonsuz sayıda olgu olduğunu düşündünüz mü? Hayır, onların sentezinden oluşan olguları kastetmiyorum. Işık ve se gibi yaratımcı özelliklere sahip olgulardan bahsediyorum. Daha keşfedemediğiniz bu yaratımcı olguları keşfettiğiniz ölçüde yaradılışınızın yolculuğu hakkında daha fazla bilgi sahibi olabileceksiniz. Işık ve ses olguları ile ilgili keşfettikleriniz daha keşfedemediğiniz olguların içinde sadece çöldeki iki kum tanesidir!
  • Mutlak karanlık olmadığı gibi, mutlak sessizlikte yoktur. Mutlak karanlıktaki ışığa ulaştığınızda gözleri kamaştıracak, kör edecek kadar parlaktır. Mutlak sessizlik olarak adlandırdığınız sessizlikteki sese ulaştığınızda kulakları sağır edecek, halinizi mevcelerine ayırıp yeniden düzenleyecek güçtedir.
  • Âlemin bir haline göre normallik bir diğerine hale kıyamettir. Bir âlemin kıyameti bir âlemin var oluş nedeni, sebebi, kapısıdır…
  • Yaradılışı ( varoluşu) çölde birkaç kum tanesi misali keşfettikleri birkaç element ve halleriyle açıklamaya çalışarak, büyük patlama, kozmik çorba misali hallerle açıklamaya çalışanlar, büyük patlamanın ve kozmik çorbanın oluşum sebebini ve oluşumuna açıklama getirmeleri gerekir. Tezlerindeki büyük patlama ve kozmik çorbadan öncesi var. Ve öncesinin öncesi var… Ama var oluşun sebebi, kelamın sahibi büyük patlamaların ve kozmik çorbalarında sebebi ve sahibidir. O, her zamanda ve mekânda var olandır. Keşfettiklerinizin varoluşunda ve öncesinde ve öncesinin öncesininde varoluşunda da biz vardık. Bizler varoluşların sebepleriyiz. O, bizlerin varoluşlarımızın sebebi ve kaynağıdır. Biz kimiz ve ne zaman mı var olduk? Bittiğini sandığınız bir saniye öncesinde, anın başlangıcında ve bir saniye sonrasında vardık, varız, var olacağız. Bizler var oluş ve var olacağın kaynağının sebebinin yansımalarıyız.
  • Siz, insanlaşmaya çabalayanlarsınız. Çabanız o yönde olması gerekirken insanı kendinize benzetmeye çalışıyor ve amacınızdan saparak ters yönde yol alıyorsunuz.

 

20 Haziran 2016 – 20 Haziran 2017