NE KONUŞTUĞUNU BİLMEYEN KILIÇDAROĞLUNA İTHAF OLUNUR! – Mim Yavuz Binbay

En büyük muhalefet partisinin başkanı kendinden menkul Kemal Kılıçdaroğlu 16 Mayıs 2017 tarihli gurup toplantısında askeri darbeleri aklayacak, masum gösterecek cümlesi cehaletten öte ne olduğunu ortaya koyan bir kimlik belirlemesi niteliğindedir. Yazılarıyla her dönemde darbe destekçiliği yapmış Emin Çölaşan’ın köşe yazısını okuduktan ve timsah gözyaşlarını zor tutar gibi boğazı düğümlenmiş rolü oynayarak sarf ettiği cümle kelimesi kelimesine şöyledir ; « hiçbir askeri darbede böyle zulüm görülmedi ».

Bu cehalet değil tarafgir olmadır!

Bu tarafgirlik 10 yılda bir darbeler yaparak bir kuşağı yok eden anlayışla tarafgirliktir!

Askeri darbelerden mağdur olmuş milyonlarca insanı inciten bu tarafgirlik ifade eden sözlerinden dolayı Kılıçdaroğlu’nu sözlerini düzelterek özür dilemeye davet ediyorum.

12 Eylül askeri darbesinde esimle gözaltına alındığımızda asker ve polislerin bana eşime ve 2 aylık oğlum Mustafa Suphi’ye uygulanan insanlık suçu içeren uygulamaları 12 Eylül askeri mahkemelerindeki savunmalarımda, 12 Eylül davasına müdahil olduğum dilekçemde ve yazdığım yazılarda defalarca dile getirdim. Kılıçdaroğluna ithaf ederek aşağıda tekrar yayınlıyorum ve Kılıçdaroğlu’nu zerre kadar samimiyet varsa özür dilemeye davet ediyorum. Özür dilemediği takdirde onu askeri darbelerin savunucusu ve sözcüsü olarak addedeceğim ve bulunduğum her platformda bunu dile getireceğim!

Eşimin anlatımıyla;

“…12 Eylül 1980 sabahı saat 4 gibi kapımız kırılarak onlarca sivil polis ve askerler evimizi basarak beni ve eşimi götüreceklerini söylediler. Ne için olduğunu izah etmeden apar topar hazırlanmamızı söyleyip evi aramaya başladılar. Ben o tarihte daha yeni doğum yapmıştım ve bebeğim henüz 1,5 aylıktı. Onu bırakamayacağımı, emzirdiğimi, yanımda götürmek istediğimi söyledim. Ama dinlemediler, “bizi ilgilendirmez” deyip beni ve eşimi aldılar. O akşam tesadüfen kız kardeşim bizde olmazsa oğlum yalnızlığa terk edilecekti. Benim için işkencelerin en büyüğü o an başlamıştı. 1,5 aylık bebeğimden ayrılıyordum ve neden olduğunu anlamadan… Bizi askerlerin yoğunlukta olduğu bir yere götürdüler ve ben orada askeri darbe yapıldığını öğrendim. Devamında sorgulamalar başladı o tarihten bir yıl önce “ilerici kadınlar derneği ”ne üye olmuştum ve suçumun da o olduğunu zannediyordum, ama onun dışında oğlumun isminden bahsederek,  eşimle neden evlendiğime kadar bana sorular soruluyordu ve sürekli kaba dayak, ayaklarıma basma, tırnaklarım morarıncaya kadar bu işlemler devam etti. O dönemin uygulaması sonucunda hâlâ ayaklarımda tırnak batması sonucu tedavi görmekteyim, acı çekmekteyim. Küfür sözlü taciz o ara çocuğumu emziremediğim için göğüslerimde biriken sütten duyduğum dayanılmaz acıyla dalga geçip göğüslerime vurma gibi birçok işkenceye maruz kaldım ve bu işkence 2 ay boyunca sürdü. Bu arada da Van polis karakolunun nezarethanesinde tutuldum. Birçok kadınla beraber nezarethanede tutuldum. Kesinlikle uyuma yok sabaha kadar farelerle uğraşıyordum,  uyursak kulaklarımızı kemiriyorlardı. Aç bırakma, su sıkma ve buna benzer birçok şey yaşadım ve 2 ayın sonunda “gidebilirsin!” deyip çıkardılar, ne bir Mahkeme, ne bir tutanak, sadece gördüğüm işkencelerle yaşadığım psikolojik travmayla baş başa bırakıldım. En kötüsü de beni yavrumu emzirmekten mahrum bırakmışlardı. Çünkü 2 ay boyunca emziremeyince yavrumu 2 aylıkken sütten kesmek zorunda kalmıştım.

1981 Haziran ayında çalıştığım işyerine sivil polisler gelerek beni tekrar gözaltına aldılar. Ne için alındığımı yine söylemeden apar topar Van Emniyetine, oradan da polis karakoluna götürüp, o kahrolası hücreye tekrar koydular. Burada bizi, 3 ay boyunca tuttular 3 ay içinde haftada 3 defa bizi sorguya alıp, döverek, küfür ederek aynı soruları soruyorlardı dayanılmaz bir durumda polis karakolunda polislerin sözlü tacizleri sorguda dayak, küfür, çok acı veriyordu bana. Sürekli bir korku ve panik içindeydim. Daha sonra bir gün bizi bir askeri jeepe bindirip Diyarbakır cezaevine yolladılar. Orada Mahkememiz devam edecekmiş!… Oraya götürüldüğümüz an insanlığın ayaklar altında sürüklendiğini duymuştum, ama bu kadar insanlık onurunun ayaklar altına alınabileceğini yaşayınca gördüm. Tam bir cehennemdi orası. Bizi götürüp gözlerimiz bağlı bir hücreye attılar, daha sonra sabaha kadar verdikleri onlarca askeri marşları ezberleyin denildi ve sabah, oradan sorumlu Esat Oktay Yıldıran gelerek bizi sorguladı, marşları sorarak orada da dayak faslı başlamıştı.  Kalaslarla bize vuruyorlardı, tekme tokat atıp falakaya yatırma, bayılıncaya kadar dövme eylemleri 3 gün sürdü. Sonra koğuş faslı başladı. Orası daha bir cehennem en kötüsü de koğuşa çıkmadan havalandırmada ellerimizi bağlayıp saçlarımızın bir asker tarafından kırpılarak kesilmesiydi. Bu benim onuruma çok dokunmuştu çok etkilenmiştim. Ve koğuşta her gün jop yiyerek. Günün 6 saati havalandırmada koşturarak marş söyletmek. kuru bir ekmeği günde üç dört kişinin bölüşüp, ölmeyecek şekilde karın doyurmaya çalışması (verilen yemeklerin içinden sabun ve çöp artığı çıktığı için verilen yemekleri yiyemiyorduk) gece yarısı koğuşun kapısının hızla açılarak askerler eşliğinde Esat Oktay ve köpeğinin içeri grip sayım yaptırması, köpeğini üstümüze salıp kahkahalarla gülmesi, buna benzer daha birçok işkenceye maruz kaldım ve bu böyle 4,5 ay sürdü. Bir gün “Mahkeme var” deyip götürdüler orada beraat ettiğim söylendi ve bırakıldım.

Neden yargılanmıştım? Neden beraat ediyordum, halen anlamış değilim.

Uzun yıllar psikolojik travmalar yaşadım, uykularımdan hep o kâbusları görerek uyandım.  34 yıl geçmesine rağmen, hâlâ etkisini üzerimden atamadığım birçok şey var. Gördüğüm fiziksel şiddetten dolayı ağrılar, psikolojik rahatsızlıklar ve korkular içerisindeyim. Bu psikolojik ruh halini halen taşımaktayım.

…..

Mim Yavuz Binbay

Yazinin linkleri

Ne Konuştuğunu Bilmeyen Kılıçdaroğluna İthaf Olunur!

Yazının tamamını ve diğer bilgilere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz;

https://beyt-nahreyn.com/?p=1201

http://www.sohram.com/v2/kurucu-baskanimiz-mim-yavuz-binbayin-12-eylul-dikta-yonetimini-dava-dilekcesi/

https://beyt-nahreyn.com/?p=1112

https://beyt-nahreyn.com/?p=452